Pazar, Ağustos 31, 2014

Savoy Pastanesi (2)

Sıraselviler Caddesi'ndeki Savoy Pastanesi'ne daha önce birkaç kez gitmeme rağmen meşhur milföy pastasını yiyememiştim. Bu kez denk geldi.
Tadı çok güzeldi. Ben milföy gibi çıtır-kıtır tatlı-pastalardan pek hoşlanmam. Daha dolgun pastalar (istisnalar var) severim ama ona rağmen hoşuma gitti. Yılların tecrübesini konuşturmuşlar. Evde de buna benzer yapmıştım. Milföyü yuvarlak bir kalıpla kesip fırında iyice kızartıp üzerine pastacı kreması, meyve ve pudra şekeri. Güzel olmuştu ama bu kadar değil..
 Milföy çok pratik bir malzeme. Evde de yapsam aynı sonucu alırım diye de düşünebilirsiniz fakat içine konulan krema ve kullanılan milföyün malzeme kalitesi de sonucu etkiler. Milföyünüzü evde yapmayıp hazır aldığınızda bile markalar arasındaki kalite farkını görürsünüz.
Yolunuz düşerse bir çay eşliğinde afiyetle yiyiniz..

Cumartesi, Ağustos 30, 2014

Tarhana yapımı

ben ekşi tarhana çorbasını çok severim ama istediğim gibisini bulamam. Ne organik ev yapımı tarhanalar denedim ama ekşi ve lezzetlisini bulamadım. Hazır bu sene evdeyken yapayım dedim.
 Birkaç tarif incelemesi ve ablamla yaptığımız uzun kritikler sonucunda şu malzemeler belirlendi:
-1.200 gr domates, 1 kilo kırmızı biber, 1 kilo soğan, yarım kilo haşlanmmış nohut, 1 kilo ev yapımı suyu alınmış yoğurt, 6 diş sarmısak, birer demet maydonoz, nane, 200 gr keçi peyniri, 2-3 kilo un, tuz
domates, soğan, sarımsak,biber ve otları 1 çay bardağı su ile düdüklüde pişirdim (30 dk) üstteki gibi oldu.Sonra peynir ve nohutu koyup blendırla iyice incelttim hepsini. Tuzu ve yoğurdu ekleyip karıştırdım. 1,5 kg unu yavaş yavaş ekleyip yoğurdum. Her gün 2-3 kez karıştırıp az un serpip yoğurdum. Ben ekşi olsun diye 7 gün beklettim, 8.gün yağlı kağıda aşağıdaki gibi yaydım. Hemen ertesi gün kuruyan yerlerini ellerimle ayırıp ufaladım.Yağlı kağıdı pek çok kişi yapmış ama ben pişman oldum.Tavsiye etmem. Çok yapıştı. Temiz bir çarşaf en iyisi.

sonra ufaladıkça üstteki gibi oldu ve bu haldeyken rondodan geçirip iyice incelttim ve bir gün daha kuruttum. İstediğim gibi oldu mu? Tadı çok aromalı ve güzel ama pek ekşi değil. Tam kızıma göre. Ekşi olması için yoğurdu bir gün dışarıda da beklettim ama amacıma ulaşamadım. Seneye bir deneme daha yapıcam yine ekşi olmazsa daha da denemem :-)Ablamdan alırım.
Tavsiyeler: bu işi bir defa yapmış biri olarak naçizhane tavsiyelerim şunlar; kullandığınız malzemeler mümkün olduğunca organik olsun. Haşlarken çok az su kullanın çünkü ne kadar az sulu olursa içine o kadar az un eklersiniz. Sonra un çorbası yememiş olursunuz.(piyasadakilerin neden tatsız olduğu anlaşıldı, sırf undan yapılıyor) Ben tarhana otu bulamadım, tarhun vardı evde onu kullandım. Çorbalara yakışıyor zaten. 
Bekletme aşamasında cam kap kullandım, üzerini bir bezle örttüm. Ev çok kokuyor. O nedenle mutfakta hep havadar bir yerde beklettim. Kurutma aşamasında da yine havadar ama gölge olması tavsiye ediliyor. Güneşte birden kurumasın diye sanırım..

Perşembe, Ağustos 28, 2014

Yengeç Yürüyüşü, Günter Grass

yine bir yazarın istediğim değil hesapta olmayan bir kitabını okudum. Teneke Trampet ile başlayacaktım Günter Grass okumaya ama Yengeç Yürüyüşü'ne kısmetmiş.


Pişman da olmadım tabi. Güzel bir romandı.
Konusu İkinci Dünya Savaşı'nın son aylarında Baltık Denizi'nde yaşanan bir deniz faciası.

...Sovyet ordularının önünden kaçan binlerce Doğu Prusyalı mülteciyle birlikte yaralıların ve görevlilerin tıkabasa doldurduğu Wilhelm Gustloff gemisi, eksi on sekiz derece soğukta bir Sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek battı, on bine yakın yolcudan pek azı kurtuldu. Günter Grass, bu facia üzerine yapılandırdığı son romanına, gemi torpillendikten hemen sonra bir erkek çocuğu dünyaya getiren Tulla Pokriefke'nin öyküsüyle başlıyor. Tulla'nın oğlu Paul Pokriefke, olaydan tam elli yıl sonra, bir yandan bu felaketle sıkı sıkıya bağlı olan kendi kişisel tarihini anlatırken, bir yandan da bugüne dek 'tabu' sayılan bir konuya -felaketin boyutuna ve savaş kurbanı sivil Alman halkının çektiği acılara- cesaretle el atıyor.1936'da ve 1995'te işlenen, birbirine benzeyen iki cinayet bağlamında Naziler ve Neonaziler, Hitler iktidarı ve günümüz Almanya'sının siyasal konumu, internetten beslenen antisemitizm kadar gemiye adını veren Nazi yönetici Wilhelm Gustloff'un ve gemiyi torpilleyen Rus komutanın öyküsü de romanın dokusuna katılıyor. Günter Grass, savaş suçlusu olarak damgalanan Almanların acılar çekmiş bir ulus olduğunu vurgularken, yurdundan sürülen ve unutulan insanların yazgılarını toplumsal belleğin yüzeyine çıkarıyor. Yengeç Yürüyüşü, bir anma ve anımsatma kitabı: Savaşı ve insan olmanın bedelini.(arka kapaktan)
kitabın adının Yengeç Yürüyüşü olmasının nedeni konusu değil konunun aktarılışı. Yazar 1935 ile 1995 arasında bir ileri bir geri giderek bazen de bulundugu yılı katman katman açarak ilerler. Tıpkı bir yengeç gibi.
En ilgi çekici kısmı Paul'ün oğlu ile ilgili kısım yani ikinci yarı bence..
Yine İkınci Dünya Savaşı ile alakalı bir kitap okudum. Bu ara denk geliyor, bilerek yapmıyorum. Tarihsel içerikli roman pek sevmesem de(daha doğrusu iyi yazılmış tarihsel roman severim ama zorlama tarihsel romann sevmem)  bu konunun yani 1938-1945 arrası dönemin roman olarak ele alınmasını seviyorum..

Salı, Ağustos 26, 2014

mantı yapma denemesi

aslında bu üçüncü mantı yapışım ama tek başına yapmak biraz zor oluyor. Çünkü içini koyup kapaması zaman alıyor.Kapatayım derken hamurun kenarları kurumaya başlıyor. Ben az miktarda yaptım. Amacım birkaç porsiyonluk yapmak değildi. Nohutlu mantılı bir çorba yaptım geçen hafta. Hazır mantıyla tabi. Baktımki çok güzel oldu, mantıyı kendim yapayım dedim. Kızım hamur ile oynamaya bayıldığından ona da oyun oldu.


klasik un,tuz, yumurta ve su birleşimi hamuru biraz dinlendirdim ve içine soğan, kıyma, tuz ve karabiber karışımından koyup kapadım.


tabağa dizip buzluğa attım, on beş dakika sonra çıkarıp birer kase porsiyonlar halinde poşetlere koyup tekrar derin dondurucuya koydum. Dört pişirimlik nohutlu çorba mantımız hazır oldu.

Pazar, Ağustos 24, 2014

Nişantaşı'ndan Maçka Parkı'na Bir Yürüyüş

İki amacı birleştirdim; MOC'un kahvesini içmek ve kızımı Maçka Parkı'ndaki teleferiğe bindirmek (tabi kendim de yıllardır  binmediğimden nostalji yapmak) Zaten kendimi mi yoksa kızımı mı gezdiriyorum belli değil. Ama o yaşadığı kenti küçük yaşlardan itibaren görsün tanısın istiyorum. Bazı şeylerin temelinin küçük yaşlarda atılacağına inanıyorum.
Henüz 3,5 yaşında olan kızımın tabiki benim kadar uzun mesafeler yürümesini bekleyemeyeceğimden ve arabasına da pek düşkün olduğundan bu gezilerimize baston pusetimiz de eşlik ediyor.
Teşvikiye Caddesi'nden yürüyerek ve mağaza bakarak indik. İki sokak arkada Şakayık sokakta bulunan MOC İstanbul'un methini duymuş olduğumdan bir kahve delisi olarak "not vermeye" :- gittim. Denemezsem olmazdı..
Gerçekten çok güzeldi. Dışarda böyle kahveler içtikçe evdeki kahvemi beğenmeyeceğim..
mekan güzel, önünde 3-4 masa, içerde biri cam önü biri ortada olmak üzere iki uzun masa ve küçük oturma grupları var hatta bir de üst katı var.Sakin. Arka tarafta kahve kavurma ve öğütme makinaları görünüyor. Girip bakabilirsiniz. satın alabilirsiniz. Benim için cennet burası.Ortaklarından biri 30 yıllık kahve deneyimine sahip ve 12 çeşit kahve içinden harmanlamayı kendi yapıyor.
Bir havuçu kek,sade kahve ve suya 27 lira vermek pek hoşuma gitmedi gerçi ama semtin fiyatlar üzerindeki etkisi diyelim..
Burdan çıkıp Maçka Parkı'na doğru yürüdük. Bu yolu çok seviyorum.
Hüsrev Gerede'nin anıtı kendi adını alan cadde ile Maçka Caddesi'nin kesişiminde bulunuyor. Burdan aşağı sağdan yürüyoruz.

İşte teleferik..21 yıl önce yapılmış.Karşılıklı iki kabin var. Hattın toplam uzunluğu 347 metreymiş. 10 dakikada bir sefer var ve ortalama 4 dakika sürüyor.

 Bindik karşıya yani Taşkışla'ya geçtik ve ordan aşağı yine parkın içine yürüdük.
 Maçka Demokrasi Parkı'nın bulunduğu bu vadinin eskiden beri mesire alanı olarak kullanıldığı biliniyor. Bir ara pek tekin olmayan bu parkta şimdi halk spor yapıyor. Çocuk oyun alanları,süs havuzu, cafe ve lokantalar var.
 Şehrin içinde sakin ve huzurlu bir ortam. Sırt çantanıza koyun atıştırmalıklarınızı ve mola verin çimlerin üzerinde.

Cumartesi, Ağustos 23, 2014

pratik sebze pizza

geçen haftalarda üç kez yaptığım pratik sebze pizzasını denemenizi tavsiye ederim. Kabak, soğan sarmısak ve patlıcanı domatesle beraber az pişirin. Zeytinyağı gezdirdiğiniz ekmek dilimlerinin üzerine yayın. Üzerine de kekik ve karabiber. Sıcak fırına vermeden önce kaşar dilimleyin veya rendeleyin. Beş dakika peynirler eriyene dek tutun. Nefis pizza hazıır..




Pazar, Ağustos 17, 2014

Çukurcuma Turu

yine kızımla yollara düştük. Ben her zamanki gibi Mecidiyeköy,Taksim, Galata, Karaköy,Sirkeci vb.yerlerde işim varsa mutlaka zaman ayırır tamamen gezi amaçlı başka yakın bir yere de uğrarım.
İşim Karaköy'deydi. Hemen hallettik ve tünel ile yukarı çıktık. Kızım tünele bayıldı ve "mekroya bindik" diye sevindi :-))
Galatasaray Lisesi'nin yanından aşağı kıvrılıp mağazalara baka baka indik.

Hemel lisenin arkasındaki yoldan yani Cezayir çıkmazının yanından yürüdük. Burdan da bunun bir alt yolundan da gidebilirsiniz. Çukurcuma'ya ulaştık. Birkaç sokaktan oluşuyor.



Beyoğlun'un nispeten çukur bir yerinde olduğu için bu adı almış olabilirmiş.

Çok güzel cafe, antikacı, tasarım ve saanat atölye-dükkanları var. İki sene önce gelmiştim en son. Her gelişimde farklı yerler açılmış buluyorum.

Az ilerisi de zaten Cihangir. İnanın artık malesef İstiklal'de gezmek cazip gelmiyor. Çünkü eski hali kalmadı. Gezilecek yerler ya da oturulacak mekanlar buralarda veya Galata'da, Karaköy'de artık.
Masumiyet Müzesi'de burada.




Ben asıl Ağahamamı sokaktaki Amorf Odun'u görecektim.









Amacıma ulaştım ve çook mutlu oldum.
Çukurcuma Köftecisi meşhur ve sonra da Babel Cafe'de kahve içebilirsiniz.

Perşembe, Ağustos 14, 2014

Mor Kaftanlı Selanik, Yılmaz Karakoyunlu

kuzenim Fatoş "oku bence beğenirsin" diyerek vermişti bu romanı. Yılmaz Karakoyunlu'yu tanırdıım özellikle Salkım Hanımın Taneleri'nden beri ama ne yazık ki kitabını okumamıştım.
Güz Sancısı'nı da bilirim. Genelde romanlarına konu olarak tarihin siyasi yönünü ve toplumsal olaylarını seçiyor ve bence de önemli bir boşluğu dolduruyor.
bu roman beni iki açıdan etkiledi; birincisi Selanik sokaklarında iki gün gezmiş ve özellikle Beyaz Kule ve kuleye açılan sokaklardan etkilenmiştim.Romanın başında ve aralarda bu sokaklar sıkça geeçiyor. İkincisi de mübadele ve beraberinde yaşaanan olaylardan etkilenmemdir. Roman'da Lozan'da alınan karar ile Türkiye'deki Rumlarla Yunanistan'daki Türklerin değiş-tokuşu anlatılıyor. Ankara, Resmo, Lozan, Selanik,Atina,Şarköy ve Drama'da ki hem siyasi hem şahsi gelişmeler..
"Sesinde şevkatin gırtlağını sıkmış kaba ve kahkahalı bir iftihar vardı"(syf.142) gibi anlatımı hoş cümleleri dikkatimi çekti.
Romanda Venizelos ve İsmet Paşa'nın olduğu yerler ağırlıklı olmaak üzere, hayat dersi niteliğinde sayılabilecek dersler ve cümleler var;
-Bir şeyin kaçınılmaz olduğuna inanıyorsan, geciktirilmesine izin verme. syf.78
-Bir insanı başkalarından farklı kılan iki şey vardır: Biri irade, öteki ifadedir.syf.389

Mübadeleye tabi olanların ve geride kalanların yaşadıkları acılar, sıkıntılar yürek dağlıyor. Bu durumu farklı açılardan görmemize olanak sağlayan güzel bir kitap bence.

Karakoyunlu Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olup eğitimine Amerika'da devam etmiş. Önce ANAP'tan milletvekili sonra Ecevit kabinesinde devlet bakanı olmuştur.

Salı, Ağustos 12, 2014

Büyükçekmece Köprüsü ve Kültür Park

İstanbul'un merkezine uzak ama mutlaka görulmesi gereken bir yer..
Büyükçekmece Osmanlı ve Bizans döneminde Trakya'ya açılan yollar üzerindeki ilk büyük konaklama yeriydi. Özellikle 16.yüzyılda ordu ve kervanlar için önemli bir konaklama yeriydi.
Çocukluğumda Büyükçekmece sahiline günübirlik veya bir gece çadır konaklamalı geldiğimizi hatırlıyorum da artk nerdeyse büyük bir şehir gibi oldu. Sahili hala güzel, bisiklet kiralayabilir, uzun bir yürüyüş yapabilirsiniz. Ben sonbahar ve ilkbaharda gelmenizi özellikle tavsiye ederim.
Göl tarafında köprünün bulunduğu yerde her yıl uluslararası festival düzenlenen bir de kültürpark vardır. Asıl burası da görülmeli.


Kültürparkın içinde bulunan Sokullu Mehmet Paşa Camii 1567'de Mimar Sinan'a yaptırılmıştır.En önemli özelliği yekpare taştan oyulmuş minaresidir.Bu tip minarenin bir eşi Mısır'da vardır.


İşteee muhteşem köprü. Kanuni'nin Zigetvar seferine çıkarken Mimar Sinan'a yapması için emir verdiği bu köprü ordunun kolayca geçişi için düşünülmüştü ancak biliyorsunuz Kanuni bu seferde öldüğüne göre köprüyü görememiştir.
Üzerinde yürümenizi tavsiye ederim. 4 bölüm ve 28 kemerden oluşuyor. 7,17 metre genişliğinde.


Parkın içinde ayrıca yine tarihi bir hamam var. Hayatımda suyu bu kadar sıcak hamam görmedim.. Bir kez gittim bir de havalar epey soğuyunca deneyeceğim..

Parkin içinde ayrica çok ilgi çekici bir bölum var. Küçük yöre evleri. Hepsi kendi tarzında yapılmış Trabzon evi, Kıbrıs evi, Kastamonu evi gibi.. İçlerinde de yöresel yemekler. Ancak bu evlerin önlerine soğuk havalar için kapalı bir bölme yapıldığından evlerin görüntüsü biraz gizlenmiş..

Kültürpark'ın içinde benim en sevdigim mekan kına gecemin yapıldığı tarihi kervansaray. Fikir annemindi.. Çok büyuk bir yer. Şu an sergilere ve davetlere ev sahipliği yapıyor. İçinde yine bir hazırlık vardı ve aşağıdaki gibiydi.

Büyukçekmece Belediyesi kültürel faaliyetlere çok önem veriyor. Aşağıdaki binada çeşitli kurslar veriliyor.
Kültürpark'ın tam ortasında küçük yuvarlatılmış bir kulübe gibi görünen yapı ikinci dünya savaşı sırasında yapılan makineli tüfek yuvaları bulunan koruganlarmış. Bunu da öğrendiğime sevindim.. E5 yolu boyunca iki üç tane küçük koruganlardan görür ve ne olduğunu merak ederdim.



Pazartesi, Ağustos 04, 2014

Kronotrop Cafe, Cihangir

sağolsun kahve merakımı bilen eşim sayesinde bu mekandan haberim oldu. Feray'la Cihangir'de buluşacaktık..Önce Social'da bişeyler yedik. Bahçeyi yenilemişler ama sanki eski hali daha küçuk ve samimiydi.. İçerisi çok guzel..Neyse kahvemizi de Kronotrop'da içelim dedik..

Daha önce Galatasaray'da Goethe Enstitüsü'nun karşısında bulunan kafe buraya yani Firuzağa Camiinin karşısına açılmış. Küçücük bir yer:önde ikişer kişilik iki küçük masa, arkada iki kişilik koltuk ve barda da 3-4 tabure.. Önce barda sonra koltukta oturduk, gayet rahat bir ortam, müzikler hafif, dekor sade..

Kronotrop ritmik çalışan organların ritmini bozan etken madde demekmiş, genelde kalp icin kullanılan bir terimmiş..
Kahveyi doğrudan üreticisinden alıp taze kullanan, bol kavuran bu cafede bence fiyatlar da makul. Ben dandik kahveyi 8-9 tlye içtiğimi bilirim. Filtre kahve 5 tl burda.. Bence tadını almak isterseniz sade için.
Farklı kahve hazırlama teknikleri var, el ustalığına önem veriyorlar. Soguk suyun ya da buzun içinden damlayarak iki üç saatte hazırlanan soğuk kahveler var.Zaten "Micro roaster"-yani sanırım mikro kavurucu-kahveci anlamında-bir yer..

Çok fazla farklı içecek ya da yiyecek çeşidi yok. Burası kahve mekanı..
Galatasaray'da açıldığında daha çok turistik amaçlıymış. Çünkü kurucusu neskafeden öteye geçemeyen Türk damak tadına hitap etmeyeceğini biliyormuş.



Pazar, Ağustos 03, 2014

Cennetin Kökleri, Romain Gary

Romain Gary nasıl yapmış da her romanda farklı bir konu ve tarzı yakalamış şaşmamak elde değil. Benim en beğendiğim yazarların başında gelir.. Bu okuduğum beşinci kitabı.. Özellkle tüm kitaplarını hemen okumuyorum, zamana yayıyorum.Kendimce heyecan yaratıyorum..


Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı ve Onca Yoksulluk Varken favorimdir. Koca Tembel ve Biletiniz Buraya Kadar da çok güzeldi.. Cennetin Kökleri de Goncourt Ödülü almasını sağlamış ki daha önce de bahsetmiştim takma adla yazarak bu ödülü iki kez almıştır..
Roman kahramanı gerçekten bir kahraman olan, kendini Afrika'daki özellikle Çad'daki fillerin hayatına adamış Morel..Yapmak istediği şey o kadar dogal ki o kadar normal ki siyasiler ve diğer otoriteler buna inanmayıp altında binbir sebep arıyorlar.. Morel yaptıkları dilden dile dolaşan bir masal kahramanı gibi adeta..
Kitap, diğer Romain Gary kitapları gibi (bence )akıcı değil.. Yer yer "bunu kim dedi","bu ne alaka?"dediğim oldu, özellikle başlarda.. Ama okumayı çok istediğim bir kitaptı.. İyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu..

Kahvaltıda Sucuk Keyfi

Sucuğu çok fazla yemem ama şu vereceğim tarifle çok severim.

İnce doğradığım sucuğu tavada biraz yağı çıkana kadar çevirdim. Sonra önce yeşil biber 2-3 dakika sonra da domates ekleyip pişirdim. Çırpılmış yumurtayı ekleyip altını kıstım. Karıştırarak yavaşça pişirdim. Altını kapattıktan sonra ince kaşar dilimlerini üzerine yayıp biraz bekledim ve tabağa aldım. Sadece kahvaltıda değil herhangi bir öğunde de güzel olur.

İçine soğan, mantar, sosis, kırmızı biber de yakışır.