Çarşamba, Mart 13, 2024

Mandarinler, Simon de Beauvoir

 930 sayfalık kitabı bu kadar çabuk okuyacağımı düşünemezdim. Su gibi aktı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Paris'te bir grup aydının hayatını arkada siyasi olaylar ve edebi gelişmelerle veren muhteşem bir roman.  1954'de Goncourt ödülü almış. 

Beauvoir'nın karakter tahlillerine, değişen ilişkileri çözümleyişine bayıldım. Fazla ayrıntı vermek istemiyorum ama kitaptaki Henri karakterinin Albert Camus olduğu, Robert Dubreuilh'in Jean-Paul Sartre, Anne karakterinin de Simon de Beauvoir olduğu bariz  ama yazar bunu pek kabul etmemiş. 

Çevrimen: İlkay Kurdak, Alfa Yayıncılık

Nohutlu Bulgurlu Sulu Köfte

Bu yemeğin bir adı olmalı ama hatırlamadığım için bu başlığı verdim. 
Az yağlı kıyma, soğan rendesi tuz ve karabiberden minik köfteler yapın.
İnce bulgur ve irmiğin üzerine sıcak su ekleyip şişmesini bekleyin. Şişince göz kararı un ekleyip tuz ile yoğurup minik toplar yapın.
Nohutu da bir gece önceden ıslayıp haşlayın.
Soğanı minik doğrayıp pembeleşinceye kadar yağda çevirin 2 kaşık salçayı ve bir litre suyu ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynayınca malzemeleri ekleyin. Nohut zaten pişmişti. Tüm malzemeyi 10-15 dakika kısık ateşte pişirin. Afiyetle yiyin.
Ben suyunu fazla koymadığım için çorba değil daha çok yemek gibi oluyor.
Bu tarifte bir ölçüm yok. Tüm malzemeyi göz kararı belirliyorum. Resimdeki miktar 4 kişilik yemek için yeterli oluyor.

Fıstık Ezmesi Kurabiyesi

 Bu tarife ne isim vereceğimi şaşırdım. Ama görüntü şöyle; 

Fıstıkların kabuklarını temizleyip yanmaz tavada kısık ateşte yakmadan kavurdum. (Henüz fıstıklar sıcakken miksere koyup aralıklarla (motorunu yakmadan) yağı biraz çıkana kadar bekledim. Sonra içine 2 kaşık hindistan cevizi yağı ve göz kararı 2-3 kaşık bal koydum. Biraz daha çevirip kaşık yardımı ile şekil verdim. Basit ama lezzetli bir kurabiye oldu. Kalanı da kavanoza koyup kaşık kaşık yedik. 

Şeftalili Tersyüz Keki - Upside Down Cake

 Bu tarifi yıllar önce Martha Stewart'tan öğrenmiş ve farklı meyvelerle denemiştim. Nefis bir tadı var.


Malzemeler:
-1,5 bardak sade kek unu
-1,5 bardak normal un
-1 çorba kaşığı kabartma tozu
-1 çay kaşığı tuz
-250 gr yumuşak tereyağı
-1+3/4 bardak şeker (yani iki bardaktan iki parmak eksik gibi)
-4 yumurta
-2 çay kaşığı vanilya
-1,5 bardak süt
-Kalıbın tabanı için; ince doğranmış şeftali (kabuğunu soydum ama soymasanız daha güzel görünebilir) 2 kaşık şeker ve 1 kaşık tereyağı ve tarçın.
malzemeler oda ısısında olmalı.
Kuru ve ıslak malzemeleri ayrı ayrı karıştırıp sonra tüm malzemeyi birleştirip karıştırın. 
Kek kalıbının zeminine iki kaşık şeker(esmer şeker daha güzel oluyor) ve tereyağını tarçınla karıştırıp iyice yayın. Üzerine dilimlediğiniz şeftaliyi dizin (erik, ananas, elma veya portakal da güzel oldu)
Daha sonra 170 derecede 25 dakika pişirin. Ilıyınca ters çevirin... 
Afiyetle yiyin.

Salı, Mart 12, 2024

Tirza, Arnon Grunberg

Bu kitabı iki farklı yazardan  (Yekta Kopan ve Ayfer Tunç) duyunca listeme eklemiştim. Zaten kitabın arka kapağında da yorumları var. Ancak kitapçılarda bulmak pek kolay olmadı. 
Sürükleyici bir roman. Son 30 sayfaya kadar bazı taşlar yerine oturmayabilir şaşırmayın. Sonra geriye dönüp düşünmeye neden oluyor. Aslında basit gibi görünen olayların bile derin psikolojik nedenleri olduğunu görüyorsunuz. 
Kitap editörü bir baba, emeklidir ve sıkıcı denilebilecek bir hayatı vardır. Ergen kızı Tirza'nın mezuniyet partisi için evinde verdiği partide suşi hazırlamıştır. Olaylar böyle başlar...
Alef kitap, Hollandaca aslından çeviren Gül Özlen

Botter Apartmanı-Casa Botter

II.Abdülhamid'in terzisi (sarayın resmi terzisi) Jean Botter için 1901'de yapılan, ülkemizde çeliğin ilk kullanıldığı binadır. İstiklal Caddesi'nde bulunur. Ayrıca konut ve işyerinin aynı binada olduğu ilk örnektir. Burada açılan Botter Moda Evi de Türkiye'de ilktir..
İstanbul'da Art Nouveau tarzında yapılmış ilk binaymış. Bu tarz zarif süslemeler ve bitkisel desenlerden oluşur. Gerçekten de kapı girişindeki gül ve bitki motifleri dikkat çekici. Ayrıca gül motifi içerideki vitray pencerelerde de var.

Binanın mimarı D'Aronco. Üst katta da toplantı ve kitaplık için ayrılmış odalar var. Restorasyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaptı ve Casa Botter Sanat Merkezi olarak açıldı. Her gelişimde farklı bir sergiye denk geliyorum.
Binanın mirasçıları anlaşamayınca yıllarca bakımsız kalmış. Hazineye devrolmuş.
Ferit Edgü bir zamanlar 3.katta oturuyormuş.

Pazar, Mart 10, 2024

Roma, Vatikan Turu

 Aziz Petrus'un şehit edilip gömüldüğü yerde kurulan Vatikan, Petrus'un ardılı olan  Papa'nın ikametgahıdır. Nüfusu 900 kişi civarıdır. İsviçre'li muhafızlar tarafından korunmaktadır. Muhafızlar Michelangelo'nun tasarladığı kıyafet modelini 500 yıldır giymektedir. Mussolini kendisi ateist olmasına rağmen Vatikan'ın statüsünü belirleyip şimdiki haline getirmiştir. (1929)

Vatikan turizmden çok para kazanır ama aynı zamanda Shell ve General Electric'in ortaklarındandır. 

Vatikan'da Saint Petro Bazilikasına giriş ücretsizdir. Ama Vatikan müzeleri için önceden bilet almanızı tavsiye ederim. Otelden yürüyerek Tiber Nehrinin yanına geldik ve güzelim Sant Angelo kalesinin önünde yürüyüp köprüden karşıya geçtik. Sant Angelo Hadrian tarafından yaptırılmış. Cem Sultan'ın 4.5 yıl kaldığı yerdir aynı zamanda. 

Az sonra Vatikan topraklarında olacağız. 

Meydan'ın yukardan çekilen fotoğraflarında anahtar şeklinde olduğunu görmüşsünüzdür. Aziz Petrus'un simgesi anahtardır. Çünkü Aziz Petrus İsa'nın yol arkadaşıdır ve ondan cennetin anahtarını almıştır. Elinde anahtar olan bir aziz heykeli ya da resmi gördüğünüzde büyük ihtimalle Aziz Petrus'tur. 

Meydan Bernini tarafından tasarlanmış bazilikanın kubbesi ise Michelangelo eseridir. Meydandan şöyle baktığınızda 284 dor sütun ve bu sütunların üzerinde azizlerin heykellerini görürsünüz. Meydanın ortalarında bir yerde üzerinde centro del colonnato yazan yuvarlak taşı bulup tam o noktadan sütünlara bakın. Muhteşem değil mi? Normalde 3 sıra arka arkaya olan bu sütunlar bu noktadan baktığınızda sadece öndeki sıra görünüyor. Bernini'nin hesaplaması bu. 



Bu arada bu meydan Mehmet Ali Ağaca'nın Papa'ya suikast girişiminde bulunduğu yerdir. 1981'de Papa elinden ve karnından vurulur. Papa 4 gün sonra Ağca'yı affetse bile 14 yıl hapis yatmaktan kurtulamaz. 

Saint Pietro dünyanın en büyük katolik kilisesi. Yapımı 250 yıl sürmüş ve içi muhteşem. Nereye bakacağımızı şaşırdık ama Pieta'dan başlayalım dedik. Mermere böyle bir şekil nasıl verilir şaşırmak istiyorsanız burada hayranlıkla bakakalabilirsiniz. Michelangelo bu heykeli henüz 25 yaşındayken 1499'da tamamlamış. Meryem genç betimlenmiş. Çarmıhtan yeni indirilmiş İsa kucağında. Michelangelo'nun imzaladığı tek eseridir. (Meryem'in gögsündeki kuşakta imzası)


Papalık altarındaki Bernini anıtını ve önündeki yine Bernini eseri baldakeni inceleyebilirsiniz. 20 metre yüksekliğindeki bu bronz baldaken (taht veya altarın bulunduğu sütunlu bölüm) 17.yy da tasarlanmış. Roma'yı gezerken Bernini, Michelangelo'yu sık sık anacaksınız.

Papa VII.Aleksander anıtını da mutlaka görün. Az bulunan pembe mermerden Bernini (1678'de)yapmış.

Örtü gibi oyulmuş bu mermerin altı dünya imiş, alttaki iskelet lucifer yani azrail. Elinde de bir kum saati. Zaman yaklaşıyor diyor. 

Yerde Ayasofya'nın adını görürseniz şaşırmayın. Dünyadaki pek çok büyük kilise büyüklüğüne göre sıralanmış. Amaç bu bazilikanın ne kadar büyük olduğunu göstermek. 

İçeriyi detaylıca gezdikten sonra buradan çıkıp Sistine Şapeline yani Vatikan müzelerine doğru 15 dakika kadar yürüyeceğiz.

SİSTİNE ŞAPELİ (1477- 1483)

Şapel ölçülerini eski Ahitteki Hz. Süleyman tapınağından almaktadır. Bu şapeli görmek istemekteki amacımız Michelangelo'nun muhteşem tavan freskleridir. Kendini askı ile tavana asıp çalışmaya başlamış. Yıl 1508. Sonra Roma işgal edilince Floransa'ya gitmiş. 1535'de dönüp yarım bıraktığı işi tamamlamış. Önceden fresklerin her bir detayını öğrenerek gitmenizi tavsiye ederim. (içeride fotoğraf yasak) Bu şapelin diğer bir önemli özelliği Papa öldüğünde yeni papa seçilene kadar tüm kardinallerin burada kilitli kalmasıdır. Her oylamadan sonra seçim kağıtları yakılır. Halk meydanda merakla bekler eğer şapelin bacasından siyah duman çıkarsa daha papa seçilemedi ama beyaz duman çıkarsa seçildi demektir.

Raphael Odaları: Raphael'in duvarlarını dekore ettiği, boyadığı 4 muhteşem odadır. Hepsinin konusu başka. Mesela 2.oda Heliodorus odası freskinde bir hırsız Kudüs tapınağı hazinesini çalıp kaçmaya çalışırken bir atlı tarafından yakalanmıştır. 4.Oda Borgo'da yangın freskidir.

3.Oda muhteşem Atina Okulu freskinin de olduğu odadır. Tavsiyem bu freskteki detayları çalışıp da giderseniz daha iyi anlamış olursunuz.

Müze kısmını gezdikten sonra müze cafeden kahve ve atıştırmalık alıp bahçede oturduk. Hem dinlenmek hem muhteşem bahçeyi görmek için güzel bir mola..

Vatikan müzesinin çıkışı 1932'de yapılan bu sarmal merdivenlerden...


Cumartesi, Şubat 24, 2024

Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis Ferdinand Celine

Celine oldukça radikal bir yazar. Kitabını okuyunca bunu daha iyi anladım. Bu kitabı daha önce yarıya kadar okuyup neden bilmem bırakmıştım. Şimdi baştan okudum. Genellikle akıcı bir kitap, çok detaylarda boğulan bir tarzı yok yazarın. İki dünya savaşını da görmüş ve hatta bizzat yaşamış yazar çok etkileyici olayları bile günlük konuşma diliyle ve rahatça anlatıyor. Normalde çoğu fikrine katılmadığım bir hekim/yazar Celine ama savaşın acımasızlığını, kapitalizmi, sömürgeciliği, içi boş pek çok kavramı kendi dahil eleştirmiş. 
Okuduğumuz yazar ile aynı görüşte veya aynı yaşam şekline sahip olmak zorunda mıyız sizce?

Portakal kabuğunu atmayın

Bu kekin özelliği yoğun portakal tadı. Herhangi bir kek tarifine uygulanabilir. 
Ben portakal, mandalina ve limon kabuklarını atmıyorum. Kaynayan suda 5-6 dakika tutup süzdükten sonra minik minik doğrayıp az şekerle pişiriyorum. Pişerken içine bir bardak mandalina veya portakal suyu ekliyorum. Suyunu çekince altını kapatıp sıcakken kavanozluyorum. Elimin altında 1-2 kavanoz hep bulundururum. Kahvaltıda yemek hoşuma gidiyor ama sık sık portakallı kek ya da kurabiye yapıyorum. Bu kekin içinde bir kase kadar bu portakal kabuğu reçelinden var.  Reçeli önce rondadan geçip öyle ekledim kek hamuruna. Kabuk taneleri iyice ezildi. Arada 1-2 kaşık pankeke de ekliyorum. Hatta bununla kış çayı da  hazırlayabilirsiniz. Sıcak suya 1 kaşık koyup karıştırın. Harika bir aroma tavsiye ederim.

Paskalya çöreği ile ne yapalım?

 Aslında çok şey; yumurtalı ekmek yani french toast da bunlardan biri ama biz başka bir şey denedik.

Önce bir pastacı kreması yapıyoruz. Sonra muz ve çilek gibi meyveleri ince ince dilimliyoruz. Ya da şeftaliyi dilimleyip azıcık tereyağı ve şekerle 5 dakika pişirip soğutuyoruz. Bu da olur.


Alta ısıtılmış ince dilimli paskalya, üste pastacı kreması onun üstüne de meyveler ve en üste isteğe bağlı ince çikolata sosu. Nefis bir pasta olup çıkıveriyor.