Pazartesi, Nisan 28, 2014

Aromalı Zeytinyağı Yapmak

Aromalı zeytin yağı et pişirirken, salatalarda veya sadece ekmek batırıp yemek için güzel oluyor. Ben de biberiye ve kekikli yağ yaptım.























Elimde iki küçük viski şişesi vardı. Kuru biberiye ve kekiği yarısını geçecek kadar doldurdum üzerine de doğal sızma zeytinyağını. Karanlıkta 2 hafta kadar bekletip kullanmaya başlayacağım. Bunun sarmısaklı olanını da yapacağım.
Neden taze kekik ve biberiye kullanmadım? Bir yerde zeytinyağı yaşayan bir yağdır içinde uzun süre taze birşeyler tutmayın yazıyordu. Mesela sarmısak çabuk çürürmüş,acılaşırmış az miktarlarda yapmalı.
Daha sonra taze otlardan da azar azar yapacağım.
 

yine işleme

artık uzun bir süre işleme yapmam heralde.
Benim bu hobi olayında bir huyum var, bir şeyi yapıyorum ve bıkıyorum başka bir şey arıyorum sonra yeni bir şey. Mesela uzun süre örgü öremem, nakış, keçe, hamur, dikiş hiç peş peşe yapamam. Aynı şeyden iki defa yaptığım pek görülmemiştir. Hediye edeceksem yaparım. Mesela bir ara bardak altlıkları yaptım birkaç takım. Onlar küçük ve çabuk biten şeylerdi. Ama şimdi bardak altlığı modeli görsem bakmıyorum bile. Yaptım ya hevesimi aldım, kendime ispat ettim yapabildiğimi. Şimdi yağlıboya tablolar bana göz kırpıyor ama kızım henüz küçük onun yanında yapamam ortalık batar. Yıllardır yapmadım malzemem de pek yok ama bir kaç ay daha geçsin nakalım.
Bu işlemeler de zevkli ama ara vermem gerek.
aşağıdaki şarap şişesi kılıfı veya kuru bakliyat torbası veya kurabiye torbası olabilir. Yaparken çok hoşuma gitti. Ne amaçla kullanacağınıza göre değişir..






















Bu yastık kılıfı fiyasko oldu. İşledim bitirdim. Kuşun kalem izleri belli olmasın diye ılık sabunlu suda yıkadım astım. Sabaha ne göreyim kırmızı ipler boya vermiş. Dominonun işleme ipi nasıl boya verdi anlamadım. Satın aldığım yere bunu söylemeliyim..Sanki elde hafif boyamışım gibi durdu ama istediğim sonuç bu değildi.


Cuma, Nisan 25, 2014

yine keçe:küçük keçe evlerden duvar süsü

ne kadar zevkli ve kolay..


ben makina dikişi yaptım ama siz elde de dikebilirsiniz. Rengarenk minik evler. Bunların benzerlerini pinterestte görmüştüm. Evdeki renkli süslemeleri sevdiğimden hemen başladım yapmaya.
Iki kat keçeden yapılan evlerin ön kısmına pencereler açıyorsunuz, çatı, baca ve kapıları da kesip dikiyorsunuz. En son çatıları evlerin üzerine dikiyorsunuz.
Biz çatıların tepe noktasına ipler ekleyip dışardan bulduğumuz ince çam dalına sıra sıra dizdik..Siz isterseniz alt alta ekleyip asbilirsiniz ya da içlerini hafifçe pamukla doldurup kapatabilir ve öylece rafa dizebilirsiniz..
Muhteşem oldu bence...

Salı, Nisan 22, 2014

Tavuk suyu nasıl yapılır?

Daha önce tavuğu az yağda hızlıca mühürleyip sıcak su ekliyor ve bir-bir buçuk saat ağır ağır kaynatıyordum. Bu kez yine köy tavuğunu az yağda mühürleyip içine yarım soğan, bir pırasa, küçuk bir kereviz, bir havuç ve kereviz sapı ekleyip kaynattım. Gerçekten de sonuç çok farklı.. Soğuyunca buz poşetine doldurup derin dondurucuya koydum. Tavsiye ederim.

paskalya çöreği

bu sene paskalya çöreğimizi Bakırköy'deki Budak pastanesinden aldık. Hatta fırından çıkmasını bir süre bekledik.. Bu ne güzel çörektir. Kanımca Palmiye'nin yerini tutmasada yine de güzeldi. Günün keyif saatine eşlik etti..

Bu çöreği yapmaya hiç kalkışmıyorum. Kendi kendime neden?diye düşündüm.Sanırım Üstün Palmiye pastanesinin paskalya çöreği kadar güzelini asla yapamam diye :-)o kadar güzeldi yani ...

Jorjet, Ataköy

yeni ve orjinal lezzetlerin yanı sıra köfte-ekmek, kıymalı-yoğurtlu makarna, çıtır kadayıf gibi klasik tatların da bulunduğu Jorjet'e birer bira içmek için uğradık. Çıtır jorjet tabağı denilen iki kat servis tabağı ile sunulan atıştırmalıktan da aldık. İçinde mozerellalı, tavuklu bezelyeli muska börekleri, et-tavuk şişler, patates ve patlamış mısır vb. vardı. Ben tatlı-ekşi Şili sosa bayıldım. Evde de yapmak için planlama yaptım hatta..
Doyurucu ve lezzetliydi.



ortam, servis ve müzikler güzel. Dumanlı kokteyller ilginç. Kahvaltı menüsü zengin.
Jorjet pamuk ipliği ile dokunan kumaş demektir. Fransızca da "kokoş"un yerine kullanılır.
Sahibi denizcilik sektöründe çalışmış ve restoranlarda benzer tatlardan gına getirip kendi mekanını açmak isteyen Pınar hanım..
Çocuk menüsü, et ve hamburger çeşitleri de güzel.
Yolunuz düşerse bir uğrayın derim..

Cuma, Nisan 18, 2014

İstiklal Caddesi'nin Hanları ve Pasajları

İstiklal Caddesi'ne yarım gününüzü ayırarak farklı bir gezi yapmaya ne dersiniz?

Sadece han ve pasajlarına dikkat ederek ve birkaç sanat galerisini veya kitapçıyı ziyaret ederek.
Elinizde (eğer bilmiyorsanız önceden araştırma yaparak çıkın) küçük kroki veya notlarla gezmek daha zevkli.
Tünelden çıktık soldan ilerliyoruz.
 İlk dikkatimizi çekecek yer Narmanlı Han.Bu han 1831'de inşa edilmiş. İlk önce Rusya büyükelçiliği sonra Rus hapishanesi olmuş. 1914'den sonra Narmanlı ailesi almış. Aliye Berger, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Bedri Rahmi Eyüboğlu bir dönem burada kalmışlar. Otele dönüştürülmesi fikri var ama mülk sahibi 11 kişi olunca anlaşmaları zor görünüyor.


Suriye Pasajı:1908'de yapılan bina aslında üç ayrı binadan oluşuyor. Sonradan öne bakan binaya asansör konularak binalar birbirine bağlanmış.
Terkos Pasajı (daha doğrusu çıkmazı): İhraç fazlası, sezon sonu veya defolu ürünlerin satıldığı, arada bir benim de kurcalamayı sevdiğim çıkmaz sokak. Gerçekten iyi karıştırırsanız tezgahlarda çok güzel elbise, hırka ve bluzlar var.İçerideki dükkanlarda iç çamaşırcı, takıcı veya jeanciler var.

Elhamra Pasajı:içerisindeki barda canlı müzik çalınan Osmanlı neo klasik mimarisine ait bina.
Danışman Geçidi veya benim sevdiğim adıyla Hacopulo Pasajı (ya da Hazzopulo):
136 yıllık bir handır. T şeklinde üstü açık olarak yapılmış üç girişi bulunan pasaj-handır. İstiklal Caddesi'nden girişi bina altından olduğu için üstü kapalıdr. Namık Kemal burada tutuklanmış (çıkardığı gazeteden ötürü), Jön Türkler burayı mesken edinmiş, Ahmet Haşim'in uğrak yeriymiş...Ara Güler'in babasının eczanesi de buradaymış. Zamanın en meşhur şapkacı, çizmeci ve lokantaları buradaymış.Pasajdan içeri girdiğinizde sağlı sollu dükkanlar sizi karşılar.


 Özellikle Şapkacı Katia'ya ve hediyelik eşya satan şirin dükkanlara uğrayın. Bu kısa yolun sonunda bulunan avluda Mustafa Amca'nın kahvesinde bir de kahvenizi höpürdetin lütfen.
 Buranın zeminindeki taşlar Çatalca'ya bağlı Rum köyü Podima'dan getirilmiştir. (Bu Podima köyü Zülfü Livaneli'nin Kardeşimin Hikayesi romanının geçtiği yer ayrıca).
Aznavur Pasajı:Aznavur ailesine ait bu yer aslında Tepebaşı'na açılan bir geçitmiş. Günümüze yakın tarihlerde çarşıya dönüştürülmüş.
Çiçek Pasajı:1870'de yanan tiyatronun yerine 24 dükkan ve 18 daireden oluşan pasaj yapılır. Burada o zamanlar çiçek mezatı da yapılırmış. 1978'de bina çökmüş ve bir süre öylece kalmış. 10 yıl sonra onarılmış ve bugünkü halini almıştır.

Halep Pasajı:Atlas Pasajı ile karşılıklı bulunan Halep Pasajı'nın içinde 1890'larda sirk varmış.Kapatılınca tiyatroya çevrilmiş. Ses Tiyatrosu ve Beyoğlu Sineması buradadır.
Şimdi Taksim Meydan'dan Tünel tarafına doğru soldan yürüyelim..
Atlas Pasajı: 1870lerde yapılmış binanın zemin katı at ahırı imiş. Zamanla ihtiyaçlar doğrultusunda mimarisi değiştirilmiş. 1832'de Atlas Sineması ve Küçük Sahne Tiyatrosu açılmış.

 



Mısır Apartmanı: Mısırlı bir paşanın kışlık konağı olan binanın yapımı 1910'da tamamlanmış. İstanbul'un ilk betonarme binalarındandır. Benim de çok hoşuma gider. Şimdi içinde restoran, sanat galerisi, ofisler ve lokaller vardır. En üstünde meşhur 360 var. Mehmet Akif'in bir süre bu binada yaşadığı söylenir.
Botter Apartmanı: İtalyan bir mimarın Abdülhamid'in terzisi için (terziye bak!) yaptığı bina şehrimizde art nouveau üslübunda yapılmış en önemli yapıymış. Terzi Botter bu binayı kışlık olarak kullanırmış (yazlığı Fenerbahçe'de bir köşkmüş-yerinde olmayı çook isterdim)
Daha sonra eğlence ve sanat merkezi olmuş.
En önemli han ve pasajlar bitti. Ama İstiklal'e gelmişken Salt Beyoğlu'nda sergilenen, afiş sanatının meşhur isimlerinden Polonyalı Henryk Tomazewskı'nin afişlerini gördük.
 İstanbul Kitapçısı'ndaki(girişte solda) Ahşapkari sergisini gezip ahşaptan yapılan mozaik tabloları inceledik. Nasıl yapıldığını öğrenmeye çalıştık.

 Arter Sanat'taki Marc Quınn'in Aklın Uykusu adlı sergisini gezdik ve özellikle girişteki devasa büyüklükteki deniz kabuğuna hayran kaldık.




Yapı Kredi kitaplığı'nda çocuk kitaplarını inceledik.. Etrafta gördüğümüz tüm sokak müzisyenlerini dinlerken de biz de biraz dinlendik.

Pera Müzesi ve Pera Palas

Bugün biraz müze gezelim dedik. Artık böyle gezilerime kızımı da götürmeye başladım. Gördükleri her şeyi o küçük güzel hafızalarına kaydettikleri için küçük yaşlardan itibaren böyle yerlere alıştırmak gerek diye düşünüyorum. Tabiki yanımıza baston puseti de aldık. Tüm gün ayakta benimle gezmesini bekleyemezdim zaten. Çantamızda meyve ve kuruyemiş gibi atıştırmalıklar, oyuncağımız ve kitabımız da vardı her ihtimale karşı...






















Metro Şişhane durağında indikten sonra tünelin ordan Meşrutiyet caddesine geçtik.  Burada bulunan Pera Müzesi'ndeyiz. En son geleli iki veya üç yıl oldu galiba.
İki gün sonra sergilenmesi bitecek Picasso resimleri vardı, onlara yetişmekti biraz da amacım. Beşinci ve dördüncü katlarda "aurora" adlı Kuzey ülkelerinden cam sanatı örnekleri var. Günümüz meseleleri camla öyle güzel yoğurulup anlatılmış ki hem çok estetik hem çarpıcı.
















Bir alt katta Picasso sergisi var. Çoğunluğu gravürlerden oluşan ve birkaç tane seramiğin de sergilendiği bölüm ayrıntıyla incelenmeli.

















Alt kata iniyoruz. Burada da görmekten bıkmayacağım Kaplumbağa Terbiyecisi ve Osman Hamdi Bey'in nefis eserleri...























En alt katta daha önce de gezdiğim "Anadolu Ağırlık Ölçüleri" sergisi var.

Sırada Pera Palas var.















1800'lerin sonlarında Orient Expres'in İstanbul'u gezecek yolcularının kalacağı otel olarak yapılan Pera Palace Haliç'in muhteşem manzarasına bakan yerde bir anda sosyal faaliyetlerin ve eğlencelerin de merkezi olur.
Pek çok ilkleri vardır otelin. Saray dışında elektriğin bağlandığı ilk binadır. Musluklarından sıcak su akan ve elektrikli asansör kullanılan ilk binadır.
Atatürk'ümüzün de 1917'den sonra dönem dönem kaldığı otelde 101 numaralı oda O'nun şahsi bazı eşyalarının da eklenmesiyle müze oda haline çevrilmiştir. Gidilip görülmesi şarttır.
Her gün öğleden önce ve sonra birer saat ziyarete açıktır. Biz 15'de oradaydık. Başka da kimse yoktu. Beş dakika lobide bekledik.















Sonra görevli bir bayan tarihi asansörü kullanarak bizi odaya çıkardı.















Atatürk'ün sevdiği günbatımı pembesi ve krem tonların hakim olduğu odada hemen sağ girişte çerçevelenmiş meşhur Hint yapımı secade duruyor.















 Üzerinde Atatürk'ün ölüm saati ve Kasımpatı çiçeklerinin bulunması çok ilginç. Hintli bir medyum tarafından yapılmış ve Ata'ya hediye edilmiş.






















Banyo aslına uygun olarak yeniden yapılmış.

Sehpanın üzerinde yeni okunmuş gibi duran gazeteler, rafta Ata'nın okuduğu kitaplar...
Biliyorsunuz Agatha Christie'de bu otelde kalmış ve Doğu Ekspresi'nde Cinayet romanını burada yazmıştır.
Otelde Agatha Restoran, Orient Bar, Kubbeli Salon ve Patisserie de Pera bulunuyor. Şimdi yapamadım ama bir dahaki gelişimde Kubbeli Salonda beş çayımı içeceğim mutlaka.
Anlatılmaz yaşanır mekanlardan biri burası.
 

Perşembe, Nisan 10, 2014

sirkem olduuu

üç ay önce kurduğum sirke nihayet oldu. aslında 6 haftadan sonra olurmuş ama ben emin olmadan açamadım.
nasıl yaptığıma burdan ulaşabilirsiniz: http://birfincankeyif.blogspot.com.tr/2014/01/sirke-nasl-yaplr.html
kavanozu açtım, süzdüm. Bu iş için sakladığım küçük şişelere aktardım. Bir tanesi kullanmak için buz dolabına gidecek. Diğerleri beklemeye devam edecek. Zamanla tekrar üstünde ince jölemsi bir tabaka oluşabilirmiş o zaman yeniden süzeceğim.

Tadına gelince, normal sirke. Hatta normalden daha normal gibi..Hoşuma gitti. Ben sarı elmadan yaptığımdan mı bilmem sarımsı oldu.
Ev yapımı doğal sirke hastalandığınızda en iyi ilaçmış. Direk şurup gibi sabah akşam birer kaşık içmek gerekirmiş.
Şimdi ben sağlık için bir hafta sabah akşam ılık su ile içeceğim. Bakalım...

Keçeden Yastık

artan keçeleri tasarladığım şekle göre kesip elde tek tek yine artan kumaşa diktim sonuç bu.
Üzerine daha fazla şey dikmeyi veya ip ile desenler yapmayı planladım ancak bazen böyle yapınca çok kalabalık oluyor sonra vazgeçtim. Belki sonra pul-boncuk vs.dikerim..

Çarşamba, Nisan 09, 2014

Koleksiyoncu, John Fowles

Koleksiyoncu, bir kelebek koleksiyoncusuyla, platonik aşık oldup kaçırdığı ve evinin zindanına hapsettiği bir resim öğrencisi kızın arasındaki mecburi ilişkinin romanı..Aslında bu kadar değil. Alt sınıfın üst sınıfa yaranma çabası, üst sınıfın tavrı, tutku ve gerçek aşk, teslim olma, sahip olma, sınırlarımız...gibi daha pek çok alt konuyu da barındırıyor.






















Romanın ilk 122 sayfası koleksiyoncunun dilinden verilmiş. Sonraki 140 sayfa kızın tuttuğu günlük ve kalan 20 sayfada da olaylar sonuçlanıyor. Bu sonuçtan bahsedemeyeceğim ama etkileyici gerçekten.
Fowles, koleksiyoncu yani Clegg, genç kız yani Miranda'nın iç sesleri dahil, düşündüklerini ve birbirleri hakkındaki yargıları da detaylı olarak veriyor. Boşlukları siz doldurmak zorunda kalmıyorsunuz.
Miranda Clegg'den kurtulmak için her yolu deniyor ama karşısındaki normal biri değil.
Psikoloji ile ilgilenenler bu romada çok şey bulabilirler. Duruma ve olaya göre değişen davranış ve duygular çok güzel verilmiş.
Ben heyecanla okudum, dili çok akıcı.
"Her açıdan benden aşağıda. Tek üstünlüğü beni burada tutabilmesi. Tek gücü bu. Hiçbir şeyi benim davrandığım veya düşündüğüm veya konuştuğum veya yaptığım gibi yapamaz, demek ki iyice sallayıp düşürünceye kadar benim için Denizin İhtiyarı olacak".syf.228
John Fowles 1926-2005 yılları arasında yaşamış İngiliz yazar.
Ayrıntı yayınları, Çev.Münir H. Göle