Perşembe, Temmuz 24, 2014

Eski Penye Değerlendirme

eski penyeleri iki parmak kalınlığında şerit halinde kesin. Sonra tığ ile nasıl motif yapıyorsanız bu penye ipi de içinden geçirip yürüterek zincirlerden oluşan bu modeli yapın.




her nenk bardak altlığı, daha büyüğünden paspas, daha sıkı ve sertinden sepet yapılabilir..

Soğuk Sütlü Kahve

Yunanistan'da cafelerde nerdeyse her masada frappe görmüş ve sonra da onların adeta milli içeceği olduğunu öğrenmiştim..
kahve severler yaz sıcağında soğuk kahve içmek isterse frappeye benzer bu tarifi bir denesinler bence..
önceden hazır kahve veya filtre kahve yapın ılıyınca buz kalıbına koyup dondurucuda bekletin. Buz kalıplarınız hazır olunca soğuk süt,şeker ve iki yemek kaşığı krema veya vanilyalı dondurmayı iyice çırpıp kahveli buz küplerini de içine atın..Şekerini isteğe göre ayarlayın..Afiyet olsun..

Pazartesi, Temmuz 21, 2014

Gavur Mahallesi, Mıgırdiç Margosyan

daha önce Tespih Taneleri romanı okumuş ve çok beğenmiştim.
Gavur Mahallesi, çok dokunaklı, naif ve gerçek öykülerden oluşuyor.
Yazar Diyarbakır doğumlu, eğitiminin ortaokuldan sonraki kısmını İstanbul'da yapmış. Hem Tükçe, hem Kürtçe hem de Ermenice yazmış..

bu öykü kitabı ile Eliz Kavukçuyan ödülü almış.
o yöre insanını öyel güzel anlatıyor ki sadece bir kez dolaşmış olduğum Diyarbakır küçelerinde bir daha gezdim, damlara kurulan tahtlarda dolaştım adeta..
önsözünde dediği gibi, yazar bir kameraman gibi,anlatacağı şeyi ustalıkla seriyor gözler önüne..Size sadece izlemek kalıyor.

kitabın bir kısmını Enigma'nın Gregoryan müziği eşliğinde okudum (önsözde tavsiye edildiği gibi)
kitabı okuyup Deli Uso'yu, Kure Mama'yı, Papaz Arsen'i, Dikran'ı, Hıçe Baco'yu tanıyın isterim..
"Kure Mama kapısını açık bulduğu her eve destursuz girebilirdi. Kapıları kapalı olanların ise vay haline! Kapılardaki asılı tokmakların gürültülerine tiz sesini de katarak, ortalığı ayağa kaldırırdı:
Kızlar, kızlaaar! Nerelere kayboldunuz?Gün öğlen oldu. Siz hala bitli kocalarınızın koynundan çıkamadınız mı?" syf.21
- ---
bu hikayeler bana günümüzde birbirine tahammül edemeyen, hoşgörü gösteremeyen insanları düşündürdü. Neden başka ibadet, inanç ve yaşam şekillerine müdahale ederiz?Karışmıyor gibi görünüp akıl verenler, çağdaşmış gibi görünüp farklılıklara tahammül edemeyenler..
Bildiğim kadarıyla İslamiyette en büyük günah şirk koşmaktır ve bunun pek çok çeşidi vardır...Birine "o yaptığın günah degil mi?ya da niye namaz kılmıyorsun?veya şunu yaparsan günah işlersin, bunu yaptın sevap oldu demek bile şirk koşmaktır.. Bunun kararını verecek olan kul değildir. Gerçi bunu yapanların bahaneleri de hazırdır, yanlış yapmasına engel oldum sevaba girdim...
Keşke günah-sevap hesabı yapmadan insanlara sadece insan olduğu için değer versek..Keşke birbirimizin hayatını daraltmaya çalışmasak..
çocuklar öldürülüyor bugün, öbürüne tahammul edemeyen hükümetler yüzünden..

Pazar, Temmuz 20, 2014

Lahmacuna Farklı Bir Bakış

kebapçıdan ısmarladığımız lahmacunlardan ikisi arttı. Çok lezzetliydiler ama ertesi gune kalsa hoş olmayabilir diye düşünürken aklıma bir fikir geldi.
Lahmacunları içlerini çevirip birbirine yapıştırdım. Sonra tezgahın üstünde yuvarlak kalıbımla kıtır kısımlarını dışlayarak kestim. Poşetle derin dondurucuya kaldırdım..Eşime göre bir fırsatını bulsam onu da derin dondurucuya atarmışım. O kadar yani.

kızım lahmacunun yumuşak kısımlarını seviyor. 3 gün sonra aklıma lahmacunlar geldi, dondurucudan çıkarıp ısıttım. Küçük dürümler halinde kızım yerken ben de Kayserililerin yaptığı yağlamaya benzer bişey denedim, harika oldu. Üzerine birer kaşık sarmısaklı yoğurt koydum..

ben her fırsatta derin dondurucuyu kullanmayı seviyorum. Yemekler ziyan olmadığı gibi doğru şekilde kullanırsak çok da sağlıklı.
Arada bir yaptığım kek, börek, kurabiye, pankek vb.şeyleri hemen tüketemiyorsak gunlerce bekletmenin anlamı yok. Hemen bayatlamadan henüz tazeyken buzdolabı poşeti veya kabı ile atıyorum derin dondurucuya..Et suları, ince kıyılmış yeşil fasulye (Çorbalık veya pilavlık), taze meyvelerin sularını veya filtre kahveyi koyduğum buz küpleri, küçük mantı paketleri, küçük porsiyonlar halinde köfteler,bezelye, pişmemiş börekler vs..bunlar dolapta durduğunda içim rahat oluyor. Bazen bunlara bakıp ne pişireceğime karar veriyorum. Geçen kış Tvde çocuk doktorundan öğrendiğim bir şeyi de denedim o da kafama yattı. Mesela pırasa veya karnıbahar yaptık,henüz pişmiş yemeği biraz ılıyınca birer porsiyon halinde buzdolabı kaplarına koyup iyice soğuduktan sonra kapağını kapatıp derindondurucuya koyarsak besleyiciliğinden bişey kaybetmiyormuş. Denedim, kıymalı karnıbaharı. Her hafta karnıbaharla uğraşmayayım diyorsanız yaptığınızın bir öğününü kaldırın 1 hafta sonra oda ısısında az bekletip tencereye aktarın.. Onu hemen o gün tüketin. Çözülmüş besini bir daha dondurmayın

Cumartesi, Temmuz 19, 2014

Ekmek Elden Su Gölden Yaşayalım :-)

doğal olanın peşindeyiz ya bu yaz kısmetliydik biraz.
Eşimin dayısının yazlığından kilolarca kayısı geldi mis kokulu.. Onların bir kısmı afiyetle yenirken bir kısmı kurutuldu ve marmelat oldu.



annemlerin sitesinin bahçesinden semizotu ve defne yaprağı..


bizim binanın karşısındaki ağaçtan kara yemiş. Fotoğrafını çekemedim, şekere iyi geldiği için topladıklarımı anneme verdim.
mahallemizdeki parkın ağaçlarından ham cevizler de tatlı olmak için suda bekliyor.

süt ve et olayını da halletsek,böylece asgari ücretle geçinebilen bir millet olucaz :-)))

Gece Lambası Giydirme

Bunu Pinterest'te görmüştüm. Çok pratik ve kullanışlı bence.






















Ölçüsünü lambanıza göre aldığınız yarı şeffaf bir kağıda istediğiniz deseni kurşunkalemle çizip üzerinden koyu renkli keçeli kalemle geçin.


 Kenarlarındaki fazlalıkları kesin. Lambanın etrafına dolayıp yapıştırın.

 

Kızıma Yazlık Şort Tulum

baktım evde bir sürü penye renkli kumaş var (sağolsun ablam) bari bu yaz işe yarayacak bir şeyler yapayım dedim.

Kızımın bir şort ve kalın askılı tişörtünü kalıp olarak kullandım. Kumaşı ikiye katlayıp birer parmak pay vererek kestim.

Ek yerlerinden basitçe diktim. Bel kısmını diktim. Kol ve yakasına biye geçtim.

 Beline dışardan kemer kısmı yaptım ip takabilmek için.

 Paçalarına biye yapmadım ama yapıcam sanırım çünkü bir kez giydikten sonra daha iyi olacağını anladım.

Fimo Hamurundan Kolay Baykuş

Bunu sadece fimo hamurundan değil her çeşit hamurdan yapabilirsiniz. Çocuğunuza kurabiye yapın bu şekilde, ya da kil ile yapın veya oyun hamuruyla oynarken bu modeli kullanabilirsiniz. Biz öyle yapıyoruz.
Önce hamurumuzu bir güzel yoğurup yumuşatalım. Fimo hamuru paketten çıkarken oldukça sert oluyor. Sonra  merdane ile yarım cm kalınlığında açalım.

Sonra istediğiniz boy bir kalıpla kesip yuvarlak şekil verelim.

Bir kalem kapağını hafifçe açılı tutup bastırarak baykuşumuzun karın bölgesini yapalım.
İki yandan içeri katlayıp baş kısmını da kıvıralım. Kulakların olduğu yerleri yavaş yavaş çekerek uzatalım.

Sonra yine kalem kapağı, bıçak vb.materyallerle göz ve gagasını da yapalım. Eğer asacağınız bir obje veya kolye-küpe yapacaksanız fırına vermeden istediğiniz yerlerde delikler açın ya da halkalarını takın.

Bu kadar basit.
 

Zeytinyağlı Kabak, Tam Bir Yaz Yemeği

Bu nefis zeytinyağlıyı yapmak kolay..

Şöyle ki;kabak soyacağı ile iki kabak ve bir havucu boylamasına uzun uzun dilimledim. Bu arada bir soğan ve iki sarmısak zeytinyağında kavrulmaktaydı.
İnce şeritler halindeki malzememi tencereye ekleyip azcık çeviridim. Sonra yarım çay bardağı pirinç, bir çay baardağı su, tuz, karabiber ve pişmeye yakın dereotu ekledim.

Soğuk olarak yenmesi tavsiye edilir.
 

Edebiyat Ölmelidir-Nasıl Yazar Olunur?Enver Aysever


Enver Aysever'in bu iki ciltlik inceleme-deneme türü kitabını kuzenim Fatoş'un tavsiyesiyle okudum. Onunla kitap değiş-tokuşlarımız devam ediyor.
Aysever çok iyi bir okur. Roman,hikaye,deneme, şiir...Kitaba yaklaşımına, okuma alışkanlıklarına ve yazarların hayatına olan merakına baktım da kendime benzettim..
Bu iki ciltlik çalışmayı eğer edebiyatla ilgili biriyseniz mutlaka okumanız gerekir.
yazarlar kendilerini mi anlatır?nasıl ortamlarda yazarlar?geçinmek için hangi işleri yaparlar?zenginlik-yoksulluk yazarları etkiler mi?yazmak bir zorunluluk mudur?yoksa içten gelen engel olunamayan bişey mi?peki ya yayınlamak?yazarlar huysuz ve bencil kişiler midir?peki okur neden okur?entellektüellik için mi, biriktirmek için mi, hikayeye duyduğu açlıktan mı, kişisel gelişim için mi?
Kafka'nın babası ile sorunları vardı. Modern toplum içinde insanın yabancılaşmasını gözlemledi..Proust ise tam bir anne bağımlısı idi,onun kaybı ile çok sarsıldı. Yazarken yakın dostlarını bile kapıdan kovardı. Işıksız odada oturmayı severdi. Dostoyevski ülkesinden ayrı kaldığı zamanlarda yazamazdı. Kendi insanı ona ilham veriyordu. Victor Hugo, dünya sorunlarına kafa yordu. Çözümler aradı. J.P.Sartre'de toplumdan uzak kalamamış.Orhan Kemal halkın acılarını kaleme almış..kimisinin özel hayatı yazın sürecini belirlemiş kimisinin de toplumsal yaşam, sorunlar vs..

Bu kitaptan kendime yeni okuma listesi de çıkardım. Kazancakis okumadım mesela, Bilge Karasu da..Müge İplikçi ve Kenzaburo Oe'ye de sıra gelmemişti daha..Öne almak istiyorum..

Yalnız bu kitapta eleştiri olarak şunu söyleyebilirim: iki kitapta pek çok bölüm var ama bölümler bence birbirine karışmış. Bölümler arasında tam bir fark yok, birbirine girmiş, ayırması zor. Orhan Pamuk eleştirisine de çok katılamadım..Ama yine de okuduğum için çok mutlu olduğum güzel bir inceleme.
Remzi Kitabevi.

Salı, Temmuz 15, 2014

Emirgan Korusu'nda Sakin Saatler

Emirgan'da bundan daha sakin bir yaz akşamı bulamazdık. Pazartesi akşam 18 ile 21 arası oradaydik. İstinye'deki bir işimizi hallettikten sonra biraz gezelim dedik. Daha doğrusu dedim. Böyle fikirler hep benden çıkar. Benim de buralara kadar gelmişken şuraya da gidelim, şunu da yapalım şeklinde eklemeli projelerime eşim istemese de uyar sonra da fikir kendinden çıkmış gibi sahiplenir :-))
neyse bundan daha iyi zamanlama olamazdı. Bunda ramazan ayı olmasının da payı büyük tabi. Bu sene lale şenliğine yetişemedik ama Emirgan'ın her hali güzel.
Burası 17.yüzyılda IV.Murat'ın İranlı Emir Gûn'a armağanı olan bir koru. 1800'lerin sonunda Hıdıv İsmail Paşa tarafından üç köşk yaptırılmıştır. Koru, 1940'larda Belediye Başkanı Lütfi Kırdar'ın "bu kadar arazi bir kişide mi?" şeklindeki garipsemesiyle kamulaştırılmıştır..


Niyetimiz köşkleri gezmek değildi. Zaten Beltur'un falan işlettiği yerlerin durumu bence malum olduğundan belki en fazla kahvaltıya gelinebilir. Hava güzel, mis gibi..Çocuk parkında kızım oynarken biz de papağan ve serçeleri izledik huzur veren sessizlikte..
Buraya yeni eklenen bazı bölümlerle yeni nişanlı ve evli çiftlerin hafta sonu fotoğraf çekme akınına uğrayacağı kesin.
Biz de çekilelim dedik..


Korunun arka tarafına doğru yürüdük. Gerçekten hu sessizlik ve boşluk güzel ve şaşırtıcıydı. Arkadaki piknik alanına yavaş yavaş yerleşen, iftarı bekleyecek olan 2-3 aile vardı.
























Bu bölmede cesaret isteyen iki oyun alanı yapılmıştı. Sıkıca örülmüş halatların içinden 5 metre kadar yukarı tırmanıp, ip yolda yürüyüp kaydıraktan kaydık. Maceraperest kızım sayesinde onu arkadan tutmak için ben de tırmandım tabi..






diğer oyun alanında çelik halat üzerinde bir makara sayesinde kayan oturak var. O neyseki tek kişilik ve sadece çocukların boyuna göre düşünülmüş.


uygun zamanı kollayın ve bu koruyu bir turlayın bence.

Cumartesi, Temmuz 12, 2014

Dünyanın Ölçümü, Daniel Kehlmann

Zeynepciğimin bana gelirken getirdiği bu kitabı daha sonraya bırakmak istemediğim için elimdeki kitap bitince hemen okudum. Kehlmann'ın Sesler kitabını merak ediyordum, hatta listemde duruyor uzun zamandır ama buna kısmetmiş.

Kitabın ilk sayfalarındayken daha işte yine iyi bir yazar dedim kendi kendime.
İnce mizahla birleşmiş yalin bir dil.
Kitap hakkında bilgiyi arka kapak çok iyi vermiş zaten, önce olduğu gibi onu yazayım sonra kendi fikirlerimi..
"Alman Aydınlanma Çağı'nın iki bilim adamı, doğabilimci, coğrafyacı ve kâşif Alexander von Humboldt ile 'matematiğin prensi' Carl Friedrich Gauss, 'dünyayı ölçme' fikrini farklı düzlemlerde, ama tutkuyla gerçekleştirmeye koyulurlar. Humboldt, Güney Amerika'nın balta girmemiş ormanlarında, sarp ve kayalık dağlarda her ırmağı, her gölü, her alanı ölçmeye kalkışır. Gauss ise, evlendiği gece bile, aklına gelen bir formülü not etmek için karısının koynundan fırlayacak kadar tutkuludur. İki bilim adamı,1828'de Berlin'deki bir bilim kongresinde buluştuklarında, kendilerini Avrupa'yı kasıp kavuran politik çalkantıların ortasında, aslında hiç tanımadıkları bir dünyada bulacaklardır. Daniel Kehlmann'ın Dünyanın Ölçümü adlı romanı, iki bilim adamının güldüren, hüzünlendiren ve düşündüren serüvenlerini anlatıyor. Günümüz edebiyatının harika çocuğu Kehlmann, Aydınlanma Çağı'nın iki harika çocuğuna hayatın merceğinden bakıyor. Alman dili edebiyatında Süskind'in Koku'sundan bu yana en çok okunan roman olan Dünyanın Ölçümü, aklın macerasının öyküsü."
-kitabın yarıdan fazlasında Humboldt ve Gauss ayrı ayrı verilmiş. Humboldt nehirler, dağlar, ormanlar aşıp ölçümler yaparken Gauss formüller, ölçümler ve araştırmalarla uğraşmaktadır. Sona doğru tanışırlar. Önce çok anlaşamazlarsa da sonradan konuştukça birbirlerine hak vermeye başlarlar.
-matematiğe, astronomiye veya fen bilimlerine meraklıysanız mutlaka okuyun hatta bu branşlarda öğretmenseniz lise veya üniversitede öğrencilerinize de okutturun bence.
-Bu kitap biraz biyografik bilgiler de içerse de yazarın hayal ürünü kattıkları da çokmuş.
-Kitapta adı geçen bir kontun sözleri hoşuma gitti. Gauss gözlemevinin inşaatı için ölçümler ve görüşmeler yaparken arazisindeki iki ağacı kesmek üzere izin almak için konta gider. Konuşurlarken Gauss, kontun yazdığı matematik kitabını okuduğunu öğrenir ve çok şaşırır, konta matematik ilgi alanınız mı?der.. O da "hayır ilgi alanlarım çok kısıtlı. Ancak bilgimi ilgi alanımın sınırlarının çok ötesine yaymayı her zaman gerekli gördüm" der.
-bence her iki bilim adamı da çok çok zeki ve hatta dahi ama duygusal zekaları biraz vasat. Gauss'un eşi, çocukları ile iletişiminden, Humboldt'un abisi ya da diğer insanlarla diyaloglarından bu çok iyi anlaşılıyor..Bazen bir şeyi yapmaları gerektiği için yapıyorlar isteyerek değil. Duygusal değiller ve çok açık sözlüler.Yaptıkları işe öyle adamışlarki kendilerini dünyada olan bitenden haberdar değiller. Savaş çıkmış, haberleri yok:-)
"Gauss çok yakında makineler insanları ateşlenmiş bir merminin hızıyla şehirden şehire taşıyacak. O zaman Göttingen'den yarım saatte Berlin'e gelinecek.
Eugen kuşkuyla başını salladı.
Tuhaf ve haksız bir durum dedi Gauss, varoluşun acınası raslantısallığına iyi bir örnek, insanın belirli bir zamanda doğması ve istese de istemese de ona bağlı olması. İnsana geçmiş karşısında yakışıksız bir avantaj sağlıyor ve onu geleceğin soytarısı haline getiriyor.."syf.8
Ayça Sabuncuoğlu'nun çok iyi çevirdiğini söylememe gerek yok sanırım..

Perşembe, Temmuz 03, 2014

Büyük Defter-Kanıt-Üçüncü Yalan, Agota Kristof

Sevgili Selen'in tavsiyesiyle listeme eklediğim bu kitabı okurken aynen şöyle düşündüm "Tanrım, ne çok harika kitap ve yazar var..Bunların hepsini nasıl okuyacağım? Okudukça çoğalıyor sanki..." gerçekten böyle bir yazarı tanıdığım için hem mutluyum (sağol Selen) hem de sonu gelmeyecek diye endişeliyim. Halı hazırda ikinci kez okumayı planladığım kitaplar var (Milan Kundera'nın, Marquez'in ikinciye okumayı planladığım kitapları gibi)


 















mükemmel bir dil ve anlatım,mükemmel bir kurgu ve mükemmel bir hikaye..
Roman aslında üç kitaptan oluşuyor. Çook önceden ayrı ayrı üç kitap halinde basılmış. Ama bence birlikte basılması çok iyi olmuş.
Romanı elimden bırakamadım. Öyle ki kızımı sitemizin parkına götürürken "belki okuyabilirim" umuduyla yanıma aldım ve kızım kendisine kum mıncırma arkadaşları bulup sakin sakin bir gölgede oynayınca kitabı bir saat kadar parkta da okuyabildim.(artık yanımda kitabımla gidicem, laflayacak tanıdık biri olmazsa sakince okurum. Aksi halde iki saat bankta bekçi gibi oturmak durumunda kalıyorum :-)). Zaten kitap iki günde bitti.
İlk kitapta yani Büyük Defter'de savaş sırasında bir annenin ikiz çocuklarını koruması için anneanneye bırakması ve ikizlerin oradaki hayata alışma ve
duygularını törpülemeye çalışmaları vardır.
Bu kitaplarda hiç zamandan, mekandan hatta ilk kitapta kişilerin isimlerinden bile bahsedilmiyor. Yazar Macar olduğu için Macaristan ve 2.Dünya Savaşı yılları diye tahmin ediyorsunuz. Kitapta duygusal betimlemeler, hisler, tasvirler de yok. Zamanın, yerin, hislerin önemi yok. Sadece olanlar var olaylar var. O yalın haliyle bile çok vurucu..
Kanıt'ta anlatıcının dilinden Lucas'ın yaşadıkları, son kitap yani Üçüncü Yalan'da da Claus'un dilinden gelişmeler var. Daha fazla bilgi vermeyeyim çünkü okumak isterseniz ip ucu olmasın. Ama romanda daha pek çok kişi ve onların hikayeleri de var. Hepsi çok etkileyici..
"Ahlak “duygusaldır,” ötekilerini (sadece), ötekilerinin gözüyle kendime baktığımda, iyi olan kendimi sevmem anlamında içerir; etikse, tersine, naiftir – yapmam gereken şeyi yapılması gerektiği için yaparım, iyiliğim yüzünden değil. Bu naiflik düşünümselliği dışlamaz – hatta ona, insanın yaptığı şeye karşı soğuk, katı bir mesafesi olmasına izin verir. Bu türden etik tutumun en iyi örneklerinden biri, Agota Kristof’un Defter-Kanıt-Üçüncü Yalan adlı üçlemesinin ilk cildi olan Defter’de sergileniyor. " şurdan aldım 

Yukardaki fotodaki tabağa ne oldu dersiniz? Öyle şekil yaptığıma bakmayın, bir tanesini zor yedim. Aynen şöyle oldu:

Çarşamba, Temmuz 02, 2014

kız çocuk elbisesi

daha önce burda dergisinden çıkardığım kalıpla divitin kumaştan kışlık elbise dikmiştim. Şimdi aynı kalıpla baharlık ve kreşlik :-) bir elbise yaptım. Tiril tiril ve çok rahat oldu.
























aslında bu model için kalıba bile gerek yok. Kızınızın bir elbisesinden üst kalıbı çıkarın, etek dikyörtgen ve büzülmüş kumaş hepsi bu. Bileklere de ince lastik taktım..
Bu elbise de benim giymediğim elbiseden. Bu günlerde dışarda oynarken ya da havuza inerken hemen üzerine geçireceği rahat bişey..