Salı, Mayıs 27, 2014

Sultanahmet Gezisi

Sultanahmet ve çevresi turistlerin en çok gezdikleri yerlerin başında. Bu sadece İstanbul için değil Türkiye için yapılmış bir tespit. Ama malesef İstanbul'da yaşayıp da burayı sadece bir kez okul gezisinde görmüş hatta ona bile katılmamış insan o kadar çokki..
Bence yaşadığımız şehri iyi bilmek zorundayız. İstanbul'da yaşayanlar için şehri gezmek demek bu meydandan başlamak demek. Kendi istekleri ile o kadar çok arkadaşımı (İstanbul içinden ve dışından) Sultanahmet Meydanı'nda gezdirdim ki artık yarı rehber oldum diyebilirim. Okul gezileri de cabası..
Bu semtin genel gidişatı hoşuma gitmese de tarihi mekanlarını arada bir gidip selamlamayı severim.
Siz de isterseniz eğer geziye Milion taşından başlayın derim.Rehberler genelde öyle yapar..
Bu taş Doğu Roma döneminden kalmadır. Eski Roma yollarının başlangıç noktası ve dünyanın merkezi kabul edilirmiş. Kilometre taşları burası başlangıç yani sıfır noktası kabul edilereek hesaplanıyormuş. Yerebatan Sarnıcının hemen üst kısmına denk geliyor. Su terazisinin yanında.

 İstanbul'da 30 kadar su terazisi kalmıştır. Bu Yerebatan'ın üstüne denk gelen terazi su basıncını ayarlamak ve sarnıcın doluluğunu kontrol için yapılmıştır.


Bu terazinin hemen arkasındaki küçük parkta bulunan Halide Edip büstü pek kimsenin dikkatini çekmez. Ama bence çok önemlidir. Halide Edip Milli Mücadele'ye halkın katılımını arttırmak için ünlü mitingini burada yapmıştır.

Hipodrom, At Meydanı veya Sultanahmet Meydanı denilen,nice ayaklanma, idam, kutlama ve törenlere sahne olmuş dünyanın en eski ve meşhur meydanlarındandır. Buradaki en eski Osmanlı yapısı Firuz Ağa Camiidir (1491)II.Bayezid'in hazinebaşısı yaptırmıştır.
Bu meydanda üç sütun ve bir de çeşme bulunur. Bu çeşme Alman Çeşmesi'dir.Alman İmparatoru II.Wilhelm'in 1898'de İstanbul ziyareti anısına II.Abdülhaamid'e hediye ettiği çeşmedir. Almanya'dan gemi ile getirtilmiş ve parçalar burada birleştirilmiştir.


Dikilitaş. İstanbuldaki en eski tarihi eser kabul edilir. Çünkü İstanbul'a getirilmeden çok önce MÖ.1550'de firavun III.Tutmosis tarafından yaptırılmıştır. Gemiyle MS.390'da İstanbul'a getirilmiş ve uzun süre yatık halde beklemiş, nihayet dikildiğinde de dikilitaş denmiş. 19.5 metre yüksekliktedir.
Yılanlı Sütun: Delphi'den I.Konstantin tarafından getirtilmiştir. Persleri yenen Yunanlılar tarafından savaşın anısına Perslerden kalan savaş aletleri eritilerek yapılmıştır. İlk yapıldığında üç yılan başının üzerinde bir de kazan varmış. (Yılan başlarından biri Arkeoloji Müzesindedir)

 Gelelim Sultanahmet Camiine...1609-1616 yılları arasında Mimar Sedefkar Mehmet Ağa tarafından I.Ahmet için yapılmıştır. Mavi-yeşil-beyaz İznik çinileri ve mavi kalem işi süslemeleri nedeniyle Avrupalılar Mavi Camii derler..Minareler yapılınca sultan küstahlıkla suçlanmıştır. Çünkü o zamanlarda Mekke'deki Mescid-i Haram'da da 6 minare  bulunmaktadır. Sultan bu problemi Mekke'deki bu camiye yedinci minareyi yaptırarak çözer.

Minarelerin dördünün 3, ikisinin 2 şerefesi vardır.

El işçiliği harika..



Sultanahmet'in Ayasofya'ya bakan kapısından.

Ve işte Ayasofya:

İç kısmı beni bu kadar büyüleyen başka yapı çok azdır. Her detayında bir güzellik, bir anlam vardır. Kutsal bilgelik anlamına gelen Ayasofya, I.Jüstinyen tarafından MS.532-537 yılları arasında yapılmıştır (bu üçüncü yapılışıdır). İstanbul'un fethine kadar kilise fetihten sonra cami 1935 yılından sonra ise müze olarak hizmet vermiştir. Kubbe biçimi ve taşıyıcı sistemi ile mimarlık tarihinde de ayrı bir öneme sahiptir.(Ayasofyayı ayrı bir yazımda detaylı olarak anlatacağım)

Mozaiklerini detaylı olarak inceleyin ve hatta bu konuda yazılan kitaplardan birini alıp anlamlarını okuyun derim.
Camiye çevrildikten sonra köşelere eklenen büyük arapça yazılar sanırım İslam dünyasında tek parça halinde bulunan en büyük yazılardı. (hala öylemi bilmem)


Soldan üst galeriye çıkmadan önce sağdaki bir sütunda bulunan bu deliğe baş parmağınızı sokup bir dilek dileyerek bir tur elinizi çevirin. Dileğiniz gerçek olurmuş. Yalnız uzuun bir sıra beklemeniz gerekebilir.
Aşağıda bir kapıdan süsleme detayı.


 Tekrar meydana çıkarken Ayasofya'nın karşısında bulunan Haseki Hürrem Sultan Hamamı'na da şöyle bir dışardan bakın. Zira 2-3 yıl öncesine kadar halı satılan bir yerken turistik hamama dönüştü ve iki sene önce girişi 70 TL'ydi. Dışardan bakmak en iyisi. Hürrem Sultan için 16.yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.Bu hamam erkekler ve kadınların birbirlerine rastlayamayacakları şekilde inşa edilen çifte hamamdır.
Eveet. Şu an Eski İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet veren ve meydana nazır İbrahim Paşa Sarayına da bakalım gelmişken.Bu yapı hanedan ailesinin meydanda yaptığı ilk yapıdır.

Pargalı İbrahim'e  Kanuni'nin hediyesidir.Yapımı II.Bayezid dönemine denk gelir.
Çok kısa kısa anlatmaya çalıştım.
Tavsiyem: elinizde bir plan ile gezmeniz ve önceden az da olsa bilgi almanızdır..

Cuma, Mayıs 23, 2014

Privato Cafe, Galata

Yine bir dergide görüp adını not ettiğim bu kafeyi kızımla geçen ay Galata'da dolaşırken aramış bulamamıştık. Tarif edilen harita biraz karışıktı bence. Neyse bu kez yalnızken yolum düştü, dolaştım ve buldum.
















Ön tarafında küçük bir bölme, içeride kasa yanındaki yerde 2-3 küçük masa ve arkada Galata Kulesi manzaralı geniş yerde kalabalık gruplar için masaların bulunduğu, genelde eşyaların eski olduğu sıcak ve sakin bir ortamdı.Duvarlar ve tavan 120 yıllık binanın orjinal haliyle korunmuş. Raflarda eski radyo ve saatler.






















Bence yaz için serinletici, hemen yakınındaki kalabalıktan uzak olduğu için de sakinleştirici bir yer...
Burası Türk ve Gürcü yemeklerinin de olduğu, menüsü güzel bir mekan.
Ben fazla aç değildim. Gürcü pankeki ve kahve istedim. Bizim bildiğimiz pankekin iki katı kalınlıkta ve sanırım daha fazla yumurtalıydı. Güzeldi.






















Asıl benim için önemli olan kahvesi de lezzetliydi. Böyle bir mekan açıp da kötü çay ve kahve yapmanın affedilebilir bir tarafı yoktur kanımca. İyi bir makine ve iyi cins kahveye bakar. Ya da iyi harmanlanmış çay..Şans değildir yani.
Mekan 10 yıllık. Ara sokakta olduğu için bilen gidiyor.
Konum şu; tavsiye ederim..



 

Perşembe, Mayıs 08, 2014

Keçeden Şehzade Gömleği

Uzuun bir süre keçe yapmam diyordum ama bu güzel keçe işini Caferağa Medresesi'nde görünce ben de birkaç tane hediyelik yapayım dedim.















Tekli asılabilir, üçlü beşli farketmez.. Aslında bir parça daha büyük yapıp içine rulo karton koyup masa üstüne de yapmayı düşünüyorum.























Aşağıdakileri yıllar önce fimo hamurundan yapmıştım.

Cumartesi, Mayıs 03, 2014

Soğukçeşme Sokağı'ndan Gülhane Parkı'na

Malum Sultanahmet ve çevresi bir günde gezilemez. Onun için Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi'ni havaların soğuk olduğu ve daha tenha günlere bırakarak farklı bir tur yapabilirsiniz. Mesela Soğukçeşme Sokağını ve Gülhaneyi gezebilirsiniz. Biz de öyle yaptık. Sultanahmet Meydanını bir tur gezdik önce.. İbrahim Paşa Sarayı ve Hürrem Sultan Hamamı'nın önünden geçmek , Sultanahmet Camiinin bahçesinde dolaşmak ve Alman Çeşmesi ile Dikilitaş vs. incelemek suretiyle kısa bir tur attık. Ayasofya Müzesi'nin önündeki en az 200 kişilik kuyruk bizi hayrete düşürdü.. Ordan Topkapı Sarayı'na gider gibi sağdan kıvrılıp III.Ahmet Çeşmesi'nin tam karşısındaki girişten Soğukçeşme Sokağı'na geldik. Bu sokağı hep çok sevmişimdir. İstanbul Kitaplığı, Fahri Korutürk'ün doğduğu ev buradadır. Sokağa 1800'lerde yapılmış bir çeşme adını vermiştir.
Soğukçeşme sokağı Istanbul'da içinde beton bina bulunmayan tek sokaktır. (tek olması ne acı)
Buradaki konaklarda saraya yakın kişiler otururmuş. Konaklar zamanla çok tahrip olmuş ve Çelik Gülersoy'un çabalarıyla restore edilmiştir. Haddim olmayarak acaba biraz aslından uzaklaşılmamış mıdır?diye düşünürüm bu pastel renkli, pak siding gibi görunen dış kaplamaları gördükçe. Doğal ahşap görünümlu değiller. Asılları da böyle miydi yani?















































Sokağın ortalarından bir yerden sola bir sokak kıvrılır . Burada Caferağa Medresesi vardır ki mutlaka görmelisiniz. Bu medrese 16.yüzyılin ikinci yarısında sanatçıları korumasıyla bilinen Cager Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. İçinde şimdi de olduğu gibi sanat dersleri verilirmiş. Türk el sanatları dersleri uygulamalı olarak veriliyor..
Kızım Medrese girişindeki su kaplumbağasına ayrı bir ilgi gösterdi.






















Tekrar Soğukçeşme'ye dönüyoruz. Az ilerde solda bir sanat galerisi var. İlhami Atalay'ın.Yıllar önce buraya geldiğimde yine ilgimi çekmiş ve gezmiştim. Sanatçının resimlerinin basılı olduğu kartlardan almıştım. Hala saklarım.
İşte bunlar ikisi..




Bu sokağı bitirip Gülhane'nin bahçesinden sağa dönerseniz az yukarıda Arkeoloji Müzesi sizi karşılar. Müzeye girmekti amacımız ama henüz çocuk müzesi bölümü tamirdeydi. Ayrıca burada da yüz kişiden fazla bekleyen vardı. Aşağıdaki resimde kedi kafası gibi uzanan şeyler galiba kiremit. Sarayın Gülhane ile arasında kalan bahçe duvarında duruyorlar.

 Tekrar aşağı inip Gülhane Parkına girdik. kızım buraya bayıldı. Burası orman mııı? deyip durdu..
Gülhane Parkı aslında Topkapı Sarayı'nın dış bahçesiydi. İçinde koru ve gül bahçeleri varmış. Biliyorsunuz Tanzimat Fermanı 1839'da burada okundu. Bundan dolayı Gülhane Hatt-ı Humayununu da denilirdi.




Atatürk halka Latin harflerini ilk defa bu parkta tanıttı. Atatürk'ün naaşı Ankara'ya gönderilirken İstanbul'daki son tören bu parkın Sarayburnu önünde yapıldı.

Parkın içinden yürüyün solda 2008'de açılan İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi var. Üç sene önce içini gezmiştim.

dinlenme vaktiiii.
Çok yorulduk ve acıktık artık. Gülhane'den çıkıp yukarı döndük. Alemdar Caddesindeyiz..















Buraya kadar gelip de Köfte yemeden olmaz.
Sultanahmet Köftecisi sanırım 90 küsür yıllık.  Piyaz severler beraber piyaz alır, tatlı sevenler peşinden irmik helvası pek güzel gider.

Ordan çıkıp bir güzel çay içelim mi? Sekiz sene önce eşimin tavsiyesi ile Çiğdem Pastanesi'ne ilk geldiğimizde çayı çok güzeldi pastaları da.. Hala öyle. Hiç bozmamış. En geç iki senede bir geliriz mutlaka.
Çilekli turtası, milföy pastası, sepet pastası nefis. Çayı hep taze ve lezzetli. Biz kızımla bugün onun seçimi olan Uğur Böceği pastası yedik. Çok taze ve lezzetliydi Haffifti de üstelik.















Yorulduk artık. Eve dönüş vaktimiz geldi.