Çarşamba, Mart 21, 2012

Başkan Babamızın Sonbaharı-Gabriel Garcia Marquez

Daha önce Marquez okumadıysanız bu kitaptan başlamayın ama eğer okuduysanız bunu kaçırmayın...
Böyle söylememin nedeni okunması biraz zor bir kitap oluşundandır. Çünkü Marquez ortalama 40-50 sayfada bir nokta kullanmıştır, cümleler virgüllerle veya noktalı virgüllerle birbirinden ayrılır. Bazen "bunu kim söyledi" diye onbeş satır önceden yine okumanız gerekebilir, ama akışa kaptırdığınızda tadına doyum olmaz kitaplardan biridir. Marquez'in okuduğum bu dördüncü kitabı ve her seferinde hayranlığımı tazeliyorum. "Yüzyıllık Yalnızlık" hala favorim ama :-)
Kitapta kaç yaşında olduğunu kimsenin bilmediği oldukça uzun yaşamış bir diktatörün acımasızlıkları ve zavallılıkları farklı kişilerin dilinden anlatılıyor. Marquez her zamanki gibi ustalığını göstermiş, sahneler gözünüzde canlanıyor, mizah, cinsellik, gerilim iç içe. Bazı öldürülme ve işkence sahnelerini öyle detaylı ama bir yandan da sıradan birşeymiş gibi anlatıyor ki şaşıp kalıyorsunuz.

Bu diktatörün bir de benzeri  vardır. Bir gün benzeri ölünce herkes diktatör öldü sanır, bazıları yas tutarken bazıları bayram olmuş gibi sevinir. O bulunduğu yerden bunları gözler ve ortaya çıkıp acımasızca katliamlar yapar. Öyle korku salmıştır ki düzenli olarak çekilen piyangolar -ne tesadüf ki- yıllardır hep bu diktatörün biletine çıkar, horoz dövüşünde hep onun horozları kazanır. Diğerleri kaybetmek için eğitilir zaten. Bu diktatörün hepsi yedi aylık doğmuş, farklı kadınlardan olan yüzlerce çocuğu vardır. Ama biri hariç diğerlerini çocuğu olarak kabul etmez.


Kitabın arka kapağından;
"Başkan Babamızın Sonbaharı", ölmek üzere olan, ama bir türlü ölmek bilmeyen, yaşama tutunmak adına ne cinayetler işleyip ne kanlar döken bir diktatörün öyküsüdür. Romanın karmaşık öyküsü, sözü edilen ülkedeki yaşamın karmaşıklığı ile atbaşı gider. Öyle ki, Başkan'la ilgili anılarını anlatanları, yalnızca bir noktalı virgül ayırır. Romanın sonunda yinelenen belli sahneleri birleştirerek, konuşanların yaşam öykülerini bütünleyebiliriz.

Başkan Babamızın Sonbaharı, Gabriel Garcia Marquez,Çev:Tomris Uyar, Can Yayınları

Perşembe, Mart 15, 2012

Bahçeşehir'de İki Güzel Mekan

Yapılan bir araştırmaya göre insanların çoğu şimdiki işini bırakıp ya bir kafe ya  da restoran açmak istiyormuş (ülkemizde  açılan kafelerin sadece %5'i ayakta kalabiliyor bu arada), ya da bir sahil kasabasına taşınıp, bahçe ekip-biçmek istiyorlarmış...:-)
İşte "Le Pain Quotidien" yani taze günlük ekmek, insanın içinde 'burası benim olsa' hissi uyandıran bir yer. İstanbul'da başka şubeleri de var, şimdi Bahçeşhir'de Akbatı'da açıldı..Aslında burası fırın zinciri ama sadece fırın demek zor. Uzun masaların etrafında, rahat bir ortamda kahvaltınızı yapın, öğle ya da akşam yemeğinizi yiyin diye tasarlanmış aynı zamanda. Çalışanları çok samimi ve düşünceli insanlar. Bu da günümüzde az bulunan bir özellik.



Le Pain, Belçikalı bir şefin işletmesi olarak açılmış. Burada organik ekmekler, tartine ve muffin çeşitleri, çorba, salata ve makarnalar, kahve ve çay çeşitleri vb. var. Kahvenin kulpsuz ve kocaman fincanda verilmesi de ayrıca hoşuma gitti. 'Bademli mereng' ve 'çikolata mus bomba' güzeldi.
 
Diğer yeni mekan ise Tein Cafe. 





















Burada herşey satılık. (Sahibinin demlik koleksiyonu hariç.) Bu aralar herşeyin satılık olduğu mekanlar moda. Burası da gerçekten rahat bir ortam. Yakınından geçerseniz tavsiye ederim.

Cumartesi, Mart 10, 2012

Nicholas Nixon, Brown Kardeşler

35 yıl süren bir çalışma...
Fotoğraf sanatçısı Nicholas Nixon 35 yıl boyunca her yıl 4 kız kardeşin fotoğrafını çekerek sonunda bunları bir sergide topluyor. (Kadınlardan biri sanatçının eşi.)
1975'den 2008'e...




Bu çalışmayı görür görmez "Smoke" filmini hatırladım. Paul Auster’ın bir hikayesinden çekilen filmde Harvey Keitel her sabah aynı saatte dükkanının önüne koyduğu tripotla aynı açıdan bir fotoğraf çekip onu albüme yerleştiriyordu.
Aynı çalışmayı Arjantinli bir aile de yapmıştı. Karı koca vesikalık fotoğraflarını çekiyorlar her yıl, yıllar içinde bunlara üç erkek çocuk ekleniyor. 35 yılın fotoğraflarına baktığınızda minicik çocukların yetişkin birer erkek olduklarına şahit oluyorsunuz. Tabi anne-babanın da yaşlandığına.
Zaman geçiyor...insan yaşlanıyor...