Salı, Temmuz 30, 2013

Satranç, Stefan Zweig

Böyle kitaplar okuyunca mutlu oluyorum. Akıcı, düşündürücü, elinden bırakmak istemeyeceğin türden. Karakterler güzel tahlil edilmiş, ruh halleri hiç sıkmadan anlatılmış. Aslında uzun öykü. 76 sayfa kitap. Satranç şampiyonu bir gençle uzun bir gemi yolculuğunda karşılaşan hikayeyi anlatan bir bey ve Dr.B'nin öyküsü bu. Aslında arka planda Dr.B'nin bir hücrede yaşadıklarını ve nazizmi görüyorsunuz.






















...Ve bu tek bir hamle bile acemi çabalarımızı daha fazla izlemenin onun gibi bir usta için zaman kaybı olduğunu anlamasına yetmiş gibiydi. Bir kitapçıda kötü bir dedektif romanını, kapağını bile açmadan yerine koyarken yaptığımız doğal devinimle masamızdan uzaklaştı ve sigara salonundan çıktı... s.21
Ayça Sabuncuoğlu'nun çevirisi de çok güzel.


 

Çarşamba, Temmuz 17, 2013

Utanç, J.M.Coetze

İşte bir solukta okunacak bir kitap, rahatlıkla "mutlaka okunması gerekenler"listesine eklerim. Coetzee'nin Barbarları Beklerken kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Listeye şimdi diğer romanlarını da aldım. Bu kitabı Zeynom hediye etti, beklemeden okudum.
Aslında Barbarları Beklerken romanı ile bazı ortak yönleri var. Örneğin her ikisinde de elli yaşını geçmiş yalnız erkek kendinden oldukça küçük genç kız ile ilişkiye girer ve bu durum ortaya çıktığında, hesaplaşmalar, cezalandırmalar gelir...Mekanlar ve durumlar farklı tabi.
Utanç kendi içinde çok katmanlı bence. Profösör'ün öğrencisi ile yaşadığı ilişki, toplumsal kurallar,kızı ile ilişkileri, kırsal kesim-kentsel kesim farkı, Güney Afrika halkı ile sonradan yerleşenler arasındaki ilişki vs..
Konudan daha fazla bahsetmeyeceğim ama Coetzee'nin dili öyle akıcı ki, o kadar sahicilikle anlatıyor ki herşeyi 258 sayfalık bu roman nasıl bitti anlamadım. Keşke devam etseydi dediğim nadir kitaplardan...
Coetzee Güney Afrikalı, sonradan Avusturalya vatandaşı olmuş ve yaşayan en iyi roman yazarlarından biri olarak kabul ediliyormuş. O'nun Paul Auster ile mektuplaşmalarını da okuyacağım, aklımda..
Can Yayınları, çev. İlknur Özdemir

Pazartesi, Temmuz 15, 2013

Ses ve Öfke, William Faulkner

Ooooyyy oy ne diyeyim bilemiyorum. O kadar istemiştim bu kitabı okumayı, araya bir sürü kitap girdi ama aklımın bir köşesinde vardı. Kardeşimden aldım ve okudum. İyi mi ettim keşke almasamıydım? Bilemiyorum.
 
Şöyle ki;
Roman gerçekte olmayan bir yerde geçiyor. İç savaş sonrası bölünmüş ve zedelenmiş toplumsal ilişkiler ve aileler. Bu da öyle bir aile; Compson ailesi. Yazar bu zedelenmişliği kronolojik sıra ile vermek yerine psikolojik sıra yani bilinç akışı dediğimiz -ve benim hiç sevmediğim- teknikle veriyor. Ona göre psikolojik akış daha önemli. Romanın ilk iki bölümü bilinç akışı tekniği ile yazılmış ama ilk bölüm zeka özürlü Benjy'nin gözünden ve dilinden aktarıldığı için çok kopuk, anlamsız ve karışık. Sadece zamanın değiştiğini italik harflerden anlıyorsunuz. İkinci bölüm de büyük kardeş Quentin'in gözünden yine bilinç akışı tekniği ile aktarılmış. Sadece öfke, kararsızlık vs. seziyorsunuz onun dışında anladığınız bir şey yok. Üçüncü bölüm de diğer kardeş Jason'un anlatımıyla verilmiş ki bu bölümün de çok anlaşılır olduğunu söyleyemeyeceğim. Daha doğrusu ortada anlaşılacak bir şey de yok. Günlük işler...Son bölümde bir anlatıcı durumu özetliyor. Hasta bir anne, zeka geriliği olan otuzlarında bir kardeş, evin yükü omuzlarında olan bir başka kardeş, ne yaptığı belli olmayan kötü yola düşmüş kız kardeş ve onun yolundan giden kızı.Sırf 10 sayfada üst kat ile alt kat arası gidip gelen, kahvaltı hazırlayan, özürlü çocuğu doyuran vs. hizmetçi var... Beğenenlere mani olmayayım ama ben bu kitabı asla tavsiye etmem. Olaylar karmaşık verilse hadi neyse, ama olay yok. Çok ufak tefek şeyler. Yazarın amacı insanda karmaşa, bunalım, sıkıntı yaratmaksa eğer bunu başarmış. Ama rica ederim hangi yönüyle yüzyılın romanları arasında sayılmış çok merak ettim...Haaa ama dili güzel.Çeviri de güzel.. Konu, kurgu, akıcılık çok kötü...Özür dilerim Faulkner ama bana göre değilmiş demek ki...
Wiliam Faulkner hakkında:
Aslında u yok yani Falkner ama insanlar onun adını yazarken u ile birlikte yazdıkları için o da zamanla bunu benimsiyor. Amerika'nın güneyinde İskoç asıllı bir ailenin çocuğu olarak doğar. Çevresine yüz vermeyen farklı biri olarak tanınır. Zamanla dış dünyadan kopup içine kapanır ve sürekli okur.Estelle Oldham'a aşık olur ama ailesinden izin alamayan Estelle başkasıyla evlenir.
Savaş sonrası iyice içine kapanır, hafızası zaman zaman bozulur. Şiirleri bazı dergilerde yayınlanır. Küçük bir postanede 3 yıl müdürlük yapar. Aşk ve Ölüm adlı romanı yayınlanır. Ailesinin yaşadığı kasabaya döner. Maddi sıkıntılar yaşar. Yıllarca zihnine kazıdıklarını patlama halinde çıkarmaya ve sürekli yazmaya başlar. Ses ve Öfke için "kanımla yazdım"der. İçinde gizli bir beğenilme duygusu vardır Ama insanlardan da kaçmaktadır.
Estelle dul bir kadın olarak kasabaya döner. Evlenirler ama ikisi de mutlu olmaz. Wiliam eve kapanma dönemleri yaşar, bu dönemlerde eve içki depolar ve sürekli içer. Hala para sıkıntısı çekmektedirler. Döşeğimde Ölürken, Emily İçin Bir Gül ve çok konuşulan Kutsal Sığınak onu yavaş yavaş üne ve paraya kavuşturur. Senaristlik yapar ama senaryolarında oynayacak olan ünlü hollywood artisleriyle anlaşamaz. Zaman zaman onlarla tartışır.
Artık yeteneğine öyle hayrandı ki ünlü yapıtı Köy'ü tamamlayıp yayıncısına "Tanrım, Amerika'nın en iyisiyim"diye bir not ile birlikte gönderir. 1949'da Nobel, 1955'de Pulitzer ödüllerini kazanır. Tanınmak istemez, sık sık kılık değiştirip dışarı çıkar. 1962'de attan düşerek kaldırıldığı klinikte kalp krizi geçirir ve ölür. Nihayet özlediği yalnızlığa kavuşur.
YKY, Çeviren: Rasih Güran

Pazartesi, Temmuz 08, 2013

Polimer Kilden Tabak Yapımı

Polimer kilden (Fimo hamuru) birçok obje yapılabilir. İşte bunlardan biri daha;


Bunun için kireç beyazı ve şeffaf beyaz iki kalıp polimer kili alıp iyice yoğurdum..



merdane ile açıp üstüne dantel parçasını sıkıca bastırıp bir iki defa merdane geçtim. Sonra bir kapak ile yuvarlak kesip istediğim şekil bir tabağın içine yerleştirdim. 170 derecede 30 dk fırınladım.



Banyoda yüzüklerimi, kolyelerimi koyduğum güzel tabaklar oldular..

Çarşamba, Temmuz 03, 2013

Üç Kuruşluk Roman, Bertolt Brecht

Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyununu duymuşsunuzdur. Ben üniversitedeyken duymuştum. Oyunu hiç okumadım ya da izlemedim. Ama ayrıntılarını yurttaki oda arkadaşım, can dostum Zuhal'den her akşam, arkası yarın şeklinde, masal gibi dinledim.(Çünkü o Almanca bölümünde okuyordu ve ödevi olduğu için kitabı orjinalinden yavaş yavaş inceliyor ve notlar alıyordu) Onun için Brecht benim için önce Eskişehir akşamlarını sonra da Zuhal'i çağrıştırır. Hele hikayenin sonunu anlatırkenki yüz halini hiç unutmam.
 Neyse konumuz Brecht ama kitabımız Üç Kuruşluk Roman, Üç Kuruşluk Opera veya Üç Kuruşluk Film de olur :-)
Öncelikle henüz okumadıysanız Oda Yayınlarını almayın derim. Ben daha sonradan öğrendim Beş Paralık Roman adıyla Sevgi Soysal çevirisi çok daha iyiymiş. Onu da alıp okuyacağım..
Opera olarak kaleme alınmış eser sonradan Brecht tarafından roman halinde yazılmıştır. Operadan farklı yönleri çoktur.
 
Hikaye en yalın haliyle; para hırsının olmadık işler yaptırdığı karakterleri anlatıyor. İnsanın insanı sömürmesini alaycı bir dille irdeleyen Brecht, para uğruna dilencilik dernekleri kuran, cinayetler işleyen, yalancı şahitlik yapan, milli felaketlere yol açan ve hatta “âşık” olan insanların dünyasını anlatıyor.
Bir kitabı okurken hem beğenme hem de rahatsız olma duygusunu aynı anda yaşatan nadir kitaplardan. Zaten bence Brecht'in amacı da bu. Kimse koltuğunda rahat oturmasın!...
1898 doğumlu Bertolt Brecht Alman edebiyatının en büyük şair, yazar ve tiyatrocularındandır. Naziler zamanında ülkesinden kaçmış yedi ülke gezip savaştan üç yıl sonra ülkesine dönmüş, karısı ile Berliner Ensemble'yi kurmuştur.