Pazartesi, Ağustos 31, 2015

Nar Ağacı, Nazan Bekiroğlu

Bazı kitapların değeri bitince anlaşılıyor benim için. Okurken de çok beğenmiştim ama bitince bir kaç gün etkisinden çıkamadığımı fark ettim. Trabzon'daki o bahçeli ev ile Batum'daki kitapçı ve Taht-ı Süleyman'daki halı tezgahları arasında gidip geldim. İnsanın içine işleyen, iç sızlatan hayatlar.
Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı yılları... İran'da bir halı tüccarı Mirza Han ve oğlu Setterhan ve Trabzon'da abi, dede ve büyükannesi ile yaşayan inci tanesi Zehra'nın kesişen hayatları.
Romanda hem Ermeni Tehciri hem Balkan ve Dünya savaşı, hem Bolşevik Devrimi geri planda ama yerli yerinde dantel gibi işlenmiş. Ben romanı okudukça yazarın zamanda yolculuk tekniğini bizzat yaşadığını düşündüm. Dönemin diline o kadar hakim ki. Detayları o kadar güzel vermiş ki anlatamam.
Romanda anlatıcı aslında hiç görmediği anneanne ve dedesinden kalan hatıraların izini sürüyor ve bazı karanlıkta kalmış şeyleri çözmeye çalışıyor. Yani romanın sonunu baştan biliyorsunuz ama aralarda o kadar çok şey oluyor ki Setterhan'ı Trabzon'a bir daha dönmemecesine getiren şeyin ne olduğunu öğreniyorsunuz. Yüz yıl öncesine gidip dönerek.
Kuzenim Fatoş bu kitabı bana sadece tavsiye etmedi getirdi verdi sağ olsun..
Trabzon doğumlu yazar edebiyata ve Osmanlı tarihini ilgi duymuş ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştur. Halen Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde Edebiyat Profesörüdür.

Çarşamba, Ağustos 26, 2015

Ada'm Bozcaada

Bozcaada tatilimizi zaten anlatmıştım. Ama orada en çok etkilendiklerime ayrıca yer vermek istedim. Bunlardan biri de Ada'm Restoran.

Gitmeden önce instagram hesaplarından takip ettiğim bir yerdi zaten.
Burada hemen her restoranın dışarıdan görünüşü ve sunumda yaptıkları ambiyanslar zaten güzel. Burada farkı yapacak olan hizmet kalitesi yani güler yüz, hız, temizlik vs.
Bir gün önce hemen karşısında bulunan Battı Balık'da oturmuştuk. Evet lezzetliydi ama. Zaten pahalı olan Ada'da bunlar fahiş fiyat kategorisindeydi. Hizmet çok yavaş. "Çocuk acıktı onun balığını hemen getirin" dediğimiz halde 40 dakika sonra gelip "hangi balık istemiştiniz?" diye sordular. Bir 40 dakika sonra da balık geldi. Eşim rakısına buz istemekten helak oldu. Nihayet gelen yemeklerimizin porsiyonları gülünç denecek kadar küçüktü. Ben onu evimde meze tabağı bile yapmam.
Her neyse bizden tam not alan (lezzeti, güler yüzlü çalışanı ve işletmecisi, ev gibi rahat ortamı,mantıklı fiyatları ile) Ada'm dan bahsedecektim.

Alt katta lokantanın önünde küçük 4-5 masa var. Biz terasa çıktık ve sokağı sarmaşıklar üzerinden izledik. Daha havadar ve sessiz. Çocukla gidenler için daha rahat. Çalışanlar gerçekten içten ve yardımseverler. Sanki biz onların misafiriyiz de evlerine gelmişiz gibi.

Ben onların başlangıç meze tabaklarına bittim. 8 çeşit meze var birbirinden lezzetli.
Enginarlı ahtapot ile rokforlu midye yedik onlar da nefisti.

Fiyatlarını hak eden kaliteye sahipti. Gelen içecekler buz gibi, ekmekler lezzetli. Oraya gidenlere şiddetle tavsiye ederim.


Salı, Ağustos 25, 2015

Alishiro Bozcaada

Bozcaada'ya gitmeden zaten adını duyduğum Alishiro'nun sahibi Ali bey, Arman Kırım ile tanışana kadar bağımsız film ve dağıtımcılık ile uğraşıyormuş. Kırım'dan sonra doğal mayalı ekmek, ülkemizdeki ekmek sorunu üzerine kafa yormaya başlamış ve 2008'den beri ekşi mayayı besleyerek, doğal taş değirmende öğütülmüş un kullanarak ve 8 saatlik ekmek mayalama ile ekmekler yapmaya başlamış. Dükkanı Bozcaada'da.



Çavdarlısını aldım, incecik dilimledim ve derin dondurucuya koydum. İstediğimde çıkarıp ısıtıp tüketiyorum. Çok güzel bir kokusu ve tadı var.
Günümüzde çok hızlı tüketim olduğu için ekmek mayalama süreci ve kullanılan maya da çok sağlıksız. Doğal un ve mayalama alerjik değil ve sağlığa çok faydalı.
Dükkanın önünde 2-3 masa var. Burada şarap eşliğinde füme peynir tabağı ve meze alıp, ekmek üstü yapıp afiyetle de yiyebilirsiniz.



web sayfasından her yere sipariş yollanıyor.
Artisan ekmekçilik; doğal/vahşi mayaların zengin dünyasını, binlerce yıldan beri miras atalık tohumların buğdayını ve bu buğdayların taş değirmenlerde tüm kıymetli kısımlarıyla öğütülerek, glutenin sindirilebilir hale gelebildiği uzun fermantasyon yöntemlerinin kullanıldığı, buğdayın içerdiği değerli vitaminlerinin yüksek oranda sindirilebilmesinin hedeflendiği, bilgili ve deneyimli ellerde şekillenen, hamura ve buğdaya saygı duyularak üretilen gerçek ekmekler dünyasıdır

Toprak Ana , Cengiz Aytmatov

Yanıma kitabımı almadığım bir gün kardeşimin verdiği bu incecik romanı çok çabuk okudum. Akıcı ve içten bir dil, iç yakan bir hikaye.

Kırgız yazar Aytmatov'un kendisinin yaşamından da yola çıkarak yazdığı kitapta birbirlerini severek evlenmiş ve üç oğlu olmuş, çiftçi bir karı-kocanın hüzünlü hikayesi anlatılıyor. Oğlanlardan biri yeni evlenmiştir ki Birinci Dünya Savaşı çıkar ve evdeki tüm erkekler (biri gönüllü olarak) savaşa gider. (Daha fazla bilgi vermeyeyim, kitabın sonunu söyleyip okuma heyecanınızı katletmeyeyim )
Savaşa genç erkekler gider fakat geride kalan kadın, çocuk ve yaşlıları belki de daha zor şartlar bekliyordur. Üretimin devam etmesi gerekir ama bir yandan da ellerinde ne varsa cepheye göndermelidirler.
Başrolde Tolunay vardır. Romanın başında ve ara ara toprakla dertleşir ona anlatır olanı biteni. Toprak zaten biliyordur ama içini dökmektir burda amaç.
Aytmatov Kırgız yazar. Hatta dünyaca bilineni. Halkının acılarını, tarihin, geleneklerini ve edebiyatını çok iyi biliyor ve eserlerine kullanıyor.
Annesi Tatar bir tiyatro oyuncusu, babası Sovyet Kırgızistan'ında tanınmış bir siyasetçi (sonra kurşuna dizilmiş). Köy yaşamını da iyi biliyor. Babasının ölümünden sonra bir hayli sıkıntı çektikleri için halkın acılarına da yabancı değil.

Perşembe, Ağustos 20, 2015

Reyhan Pastanesi ve Alsancak Dostlar Fırını, İzmir

Yıllar önce arkadaşımın yanına üç günlüğüne gittiğimde Alsancak Reyhan Pastanesine (önceden methini duyup) uğramıştım. Şimdi ne yediğimi hatırlamıyorum ama Reyhan çayına bayılmıştım.
Bu hafta da tatil dönüşü bir geceliğine uğradık. Tabi sabah orda aldık soluğu.

Ne isterseniz güzel burda. Reynan çayı bergamot aromalı, çay süzgeci ile geliyor önünüzde demleniyor. Nefis bir tat ve koku. Meşhur vişneli sükse yine öyle. Yarı dondurma yarı pasta ama malzeme kaliteli. Çalışanlar çok profesyonel ve güler yüzlü.

Ben bir de kahve içtim sırf merakımdan. ( çünkü Türk kahvesi neyse de filtre kahve her yerde iyi yapılmıyor, önemsenmiyor) Taze kahveden yapılmış ve çok güzeldi.
Reyhan pastanesinin kurucuları Rusya'dan 1917 devriminden sonra geliyorlar. Bu mesleği orada öğrenmişler. 1956'da Basmane, 1965 yılında buradaki yerinde devam etmiş. Reyhan, soyisimleri. İzmir'de beş şubesi var.
polovak , rokoko, kurabiyeler de meşhur..
İzmir'i gezip günü tamamladıktan sonra ertesi gün de kahvaltıdan sonra adını çok duyduğum boyozu yemeden gitmeyeyim dedim. Yine Alsancak'ta. En iyilerinden biri Dostlar Fırını.

Boyoz 1492'de Osmanlı'ya yerleşen sefaradlar tarafından İzmir mutfağına katılmış.İspanyolca bollo - küçük somundan gelmektedir. İzmir'de boyoz, yumurta ve çay üçlüsü olmazsa olmaz.
Bu fırının kurucusu çocuk yaştan itibaren ustalarının yanında çalışarak öğrenmiştir.

Çay, kahve zaten içiyoruz bir de sübyeyi deneyelim dedim. Sütün içine ezilmiş badem, kabak çekirdeği, pirinc nişastasıve az şeker ekleniyor. Soğuk servis ediliyor.
Sade, patlıcanlı ve tahinli boyozumuzu da afiyetle yedik.

Çarşamba, Ağustos 19, 2015

Bozcaada Tatili

Bir yere gitmeden önce araştırma yapanlardanım. Yeme-içme, gezme, alış-veriş vb. mutlaka bakarım. Bozcaada için de böyle oldu. Daha oraya gideceğimiz belli bile değilken benim not defterimde bişeyler şekillenmişti bile.
Bozcaada Çanakkale'ye bağlı, Ege Denizi'ndeki iki adamızdan biri. Boğazın hemen çıkışında. Fatih zamanında alınmış, Çanakkale Savaşları sırasında İngiliz ve Fransızlarca üs olarak kullanılmış, Lozan ile Türkiye'ye verilmiştir. Küçük ama oldukça turistik olmuş. Soğuk denizi, balık ve ahtapot yemekleri, şarabı ve çeşitli reçelleri ile meşhur. 1500 nüfuslu Bozcaada'da şimdilerde 30 kadar Rum kalmış ve bir kilisesi var.

Yarım saatlik bir feribot seyahati ile vardık. (Geyikli'den 6 kilometre) Adada çok büyük oteller yok. Arabayla gitmiştik, merkezde bir otelde kaldık. Her gün istediğimiz bir koyda denize girdik. Suyu muhteşem. En soğuk yer Ayazma plajı. Sonra Akvaryum koyu, Tuzburnu koyu,
Habele plajı, Beylik plajı bildiklerim. Hepsi muhteşem. Sürekli esinti var ve havası nemli değildi.

Merkezdeki Rum mahallesi bence gezilecek en güzel yeri. Sokak sokak dolaştım her gün.

Dar ve taş döşeli sokakları şirin ve bakımlı evler çevreliyor. Bunların çoğu pansiyon, bir kısmı cafe, butik, dükkan..Bar ve lokantalar merkezin nemen arkasındaki sokaklarda.

Hemen merkezde yer alan Çınaraltı'nın Türk kahvesi çok lezzetliydi. Likörle veya sade içilebiliyor, sakızlısı da var.
Tam karşsındaki Ada Cafe'nin ahtapotlu mücveri ve gelincik şerbeti güzel. Cafedeki her şey gelincik temalı.
Adanın iki meşhur kurabiyecisi var. Çiçek fırın ve Veli Dede. İkısini de denedim, diyebilirim ki Çiçek pastanesinin bol bademli badem lokumu(kurabiye), Veli Dede'nin sakızlı kurabiyesi güzeldi.


Sokaklarında gezerken müzesine de mutlaka bir saat zaman ayırmak gerekli. Orjinali üç katlı olan tarihi bu bina malesef onarılmak yerine traşlanıp tek kata düşürülmüş. Bir de bodrum katı var. Tarihsever Hakan Gürüney beyin çabaları ile oluşturulmuş. Ada'nın geçmişi ile ilgili pek çok obje ve belge var. Şarap yapım aletleri, giysiler, kişisel eşyalar, ev eşyaları, duyurular, yazışmalar.



Her şeyin reçelini yaptıkları da doğru. Domates ve ham incir en sevdiklerim oldu. Ama kekik, üzüm, portakal reçelleri de çok güzeldi.

Adada güzel dondurmacılar da var.


Sokakları sürprizlerle dolu.


Burasının rüzgarlı olmasının iki önemli avantajı var. Birincisi, rüzgar gülleri ile ada ihtiyacının fazlası enerjiyi üretip deniz altından kablolarla ana karaya yolluyor. İkincisi de rüzgar üzümlere yarıyor ve şekerlenmesini sağlıyor. Adanın yarıya yakını üzüm bağı ve Corvus gibi dünyaca ünlü şarapları var. Corvus adanın sembolü olan karga demek  (Latince).
Adada Corvus dışinda Ataol, Yunatçılar ve Talay da şarap üretiyor. Tadım yapılabiliyor.
(Bozcaada'ya giriş ve çıkışta bizi selamlayan kalesi II.Mahmut zamanında yapılan son hali ile korunmuş.)
Şarap, kurabiye ve reçel dışında Alishiro'nun organik tam çavdar ekmeğini şiddetle tavsiye ederim. Mayalanması 8 saat süren ve doğal ekşi maya ile mayalanan ekmeği incecik dilimleyip bir kısmını derin dondurucuya kaldırdım. Tost makinesinde kızartıp tereyağı veya soğuk meze ile yemek çok güzeldi.. (kargo ile de yolluyorlar)
Ayrıca güneşin batışıen batı uçtaki Polente Feneri'nden izlenmeli.
Son bir kaç söz söylemem gerekirse, son on yılda turizmde patlama yaşanması neticesinde her yerde olduğu gibi burda da olumsuzluklar yaşanıyor. Fiyatlar genelde pahalı, hizmet çoğunda kötü. Ne istediğinizi bilerek giderseniz az sorun yaşarsınız. Bir restoranda siparişlerimizi 1,5 saat bekeldiğimiz de oldu, asık suratlarla cevap bile vermeyen satıcılar da gördük. Nasılsa müşteri geliyor..Ama çok memnun ayrıldığımız yerler de çok. İşini severek yapan ile ticari düşünen hemen belli oluyor.

Pazartesi, Ağustos 03, 2015

Bülbülü Öldürmek, Harper Lee

Daha önce adını sıkça duyduğum bir kitap ve yazardı. Nihayet okuyabildim.
Okuyana kadar yazarı erkek sanıyordum. Hatta okumaya başladıktan sonra anlatıcının bir kız çocuk olduğunu farkedince "du bir bakayım"deyip araştırınca durumu anladım.
Roman bir kız çocuğun dilinden anlatılıyor ama gerçekten onun dilinden yazılmış. Onun algılamasına göre öğreniyorsunuz çoğu şeyi.

Roman Alabama'nın küçük bir kasabasında geçiyor. Kasabada avukatlık yapan ve birkaç nesildir ailesi orada yaşayan Atticus ve iki çocuğu birlikte yaşamaktadır. Atticus çok dürüst ve çocukları ile ilgili bir babadır. Eşini kaybetmiştir. Zenci bir gencin davasında savunma tarafı olduğu için ailesi rahatsız edilmeye başlar. Konu siyah-beyaz mücadelesi çerçevesindedir ama küçük kızın 4-8 yaş arası dönemini de anlatır. Abisi Jem ile diyalogları, kasabayı ve insanları algılayışlarını anlattığı cümleler çok güzel. Yazar yaşadıklarını yazmıştır.
Roman Pulitzer ödülü aldı. Filme çekilmiş ve hatta Oscar kazanmıştır.
Roman tamamen kücük bir çocuğun ruh dünyası ve hayal gücü üzerinden anlatılıyor. Akıcı, etkileyici bir dil. Yazar bu günlerde romanın devamı niteliğinde olan ikinci romanını yayınlayacağını duyurmuştu. 20 yıl sonrasını anlatacakmış.
Romanın son sayfalarını geceye bıraktım keyif ile sessizlikte okumak için.

Pazar, Ağustos 02, 2015

Sakıp Sabancı Müzesi, Atlı Köşk, Emirgan

Sabancı müzesine gelmeyeli epey olmuştu. Biraz uzakta oldugundan tatilden istifade kızımla gittim. Bahçesi mükemmel, huzur veriyor dinlendiriyor.

Sabancılar burada otururken kullandıkları villa şahane. 1925'de De Nari yapmış bu villayı. 1951'de Sabancılar almış. Önündeki at heykelinden dolayı atlı köşk deniliyor. Bu heykeli Fransız heykeltraş yapmış. 130 yıllık heykel bu.

Müzede sergilenen Tanzimattan günümüze Türk resmi bölümü çok güzeldi.



Buluşma...Reunion'un sonuna yetişebildim.



kitap sanatları ve hat koleksiyonu çok güzeldi.

Müzede etkinlikler bitmiyor, çocuklari için atölyeler, yetişkinler için yoga, paneller...