Pazartesi, Aralık 29, 2014

Kader, Tim Parks

Kitabın giriş cümlesi ile başlamak istiyorum. Çünkü girişten itibaren etkiledi beni;
"İngiltere’ye döndükten üç ay kadar sonra, kitap halinde bir araya getirildiğinde saygın bir meslek hayatını bir şahesere dönüştürecek olan –itiraza katiyen yer bırakmayacak kadar kapsamlı ve nihai bir kitap yazmayı planlıyordum- malzemeyi toplamayı nihayet toparlamışken –tek can sıkıcı eksik, Andreotti’yle yapılacak röportajdı- tesadüf bu ya, Knightsbridge’de, Rembrandt Oteli’nin resepsiyonunda, bir bakıma hem bir alandaki başarılarımı hem de bir diğerindeki başarısızlıklarımı simgeleyen bir yerde durduğum sırada, oğlumun intihar ettiğini telefonla haber aldım.”

İtalya'da yaşayan bir İngiliz olan Tim Parks'ın bu romanı anladığım kadarıyla kendisinden de izler taşıyor.
Yukarıdaki girişten de anlaşıldığı gibi roman kahramanı tam da bir kitap yazmayı planlarken şizofren olan oğlunun intihar haberini alır. Karısına dair bütün sıkıntıları, tahammül edemedikleri daha doğrusu ilişkilerindeki açmazlar su yüzüne çıkarken bir yandan da oğlunun cenazesi için yola çıkarlar. 
Romanda pek diyalog olmaması, yazarın sık sık teknik değiştirerek iç konuşmaları, bilinç akışı vb.ile yazması okumayı zorlaştırıyor ama bir o kadar da zevk veriyor. Bazen satırlarca uzun cümleler var ama çevirmen o kadar güzel çevirmiş ve yazar o kadar güzel anlatmış ki anlamak için değil hoşuma gittiğinden bir -iki kez daha okudum
"Acımız dışında her şey bir muammadır."
Çev. Roza Hakmen, Kanat Kitap.

Pazar, Aralık 28, 2014

İstanbul Kahve Festivali

İstanbul Coffee Festival ilk kez düzenleniyor. 6 yıl kadar önce kahve adı altında Binbirdirek Sarnıcı'nda yapılan bir etkinliğe katılmıştım. Çok basitti. Bu üçüncü dalga denilen yeni nesil kahveciler yoktu tabi.
Neyse durumun bu günlere gelmesine en çok  sevinenlerden bir olarak Karaköy'deki Rum Okulunda düzenlenen festivale gittim. Sırf bu binayı görmeye bile gelinir. 1880'lerde açılmış ve şimdi öğrencisi olmadığı için kapalı olan bu okul binası böyle etkinlikler için kullanılıyor. (2012'de yine açılıp kapandı tekrar)

giriş ücretliydi. Hatta haftalar öncesinden biletixte satıştaydı. Ben kahvecandır.com dan kazandığım davetiye ile girdim. Canlı müzik, kahve ile alakalı resim ve fotoğraf sergileri, söyleşiler, kitaplar, sunumlar, küçük kurslar ve yarışmalar vardı. Bu güne kadar adını duyduğum-duymadığım pek çok 3.dalga kahveci ordaydı ve önündeki kuyrukta bekleyip kahvelerinden alıp içerek dolaştım. Bu da ne büyük zevk anlatamam.


kızım için de ilgi çekici şeyler vardı. Mesela lera frescanın dondurmasını ve Jacgueline'in malzeme kalitesi hemen belli olan kurabiyesini, orada yapılıp taze dağıtılan lokumu mideye indirirken hiç sesi çıkmadı.


beş katı gezerek ve inceleyerek çıktık. Kalabalıktı. 4 günde 14 bin kişi gelmiş. Yorumlara baktığımda çoğunluk bir dahaki sefere daha geniş bir mekanda olsun demiş. Aslında öyle ama burasının atmosferi de öyle güzel ve kahveye öyle yakıştı ki hep burda olsun isterim.



Yeni yıla ne kaldı?

Bu yıl yeni yıl için bu küçük hediyeleri hazırladım..örgü dikdörtgen parçaya üç düğme ve ilik yaptım. Üzerine de keçe süsler. Kış aylarında sıcak içecekler için..

Cuma, Aralık 12, 2014

Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf

Kendine Ait Bir Oda Virginia Woolf'un okuduğum üçüncü kitabı. Sanırım en beğendiğim oldu. Diğerleri de güzeldi ancak burada kıvrak zekasını ve ince hatta çok ince espri anlayışını daha iyi görebildim.

Bu kitap feministlerin baş ucu kitaplarından biriymiş. Burada sorguladığı, irdelediği şey en düz ve basit cümle ile şu "neden bir erkek şair ve yazar olabiliyor da kadınlar olamıyor?"ama bunu yaşadığı çağa göre yorumluyor tabi. 1928'da yazmış bunları.
Eğer Shakespeare'nin kız kardeşi şair olsaydı başına neler gelirdi?
Toplumsal cinsiyet meselesi, ataerkil bir düzenin varlığı, eğitimdeki eşitsizlikler, kadınların tarihte yer alamayışı ya da kadınların tarihinin silikliği, edebiyatta erkek egemenliği vb. bunların üzerine düşündürüyor sizi.
"Sekiz çocuk doğurmuş bir kadın dünyanın gözünde yüz bin pound kazanmış bir avukattan daha mı değersizdi?"
"kadınlar erkekler gibi yazıp erkeklere benzerlerse, çok yazık olur; çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesi ile nasıl idare ederiz? eğitim, benzerlikler yerine farklılıkları ortaya çıkarıp güçlendirmemeli midir?"
"İki cinsin birbirine kışkırtılması; üstünlük iddialarının ve zayıflığın bir tarafın üstüne yıkılması, insanlığın taraflara bölünmüş olduğu ve bir tarafın öbürünü yenmesi gerektiği gibi konular, kürsüye çıkıp başöğretmenin elinden süslü püslü bir kupa almanın çok önemli olduğu ortaokul aşamasına aittir."
"Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü bir ayna görevini yerine getirmişlerdir."

Bir kadının rahat rahat yazabilmesi için neye ihtiyacı vardır? Maddi güce, mevkiye? yoksa kendine ait bir odaya mı?
(Not: bu benim de en çok istediğim şeylerden biri, kendime ait bir oda.. Bir duvar kütüphanem olacak, onun önünde küçük bir yazı masası. Camın önünde iki kişilik rahat bir kanepe, önünde kahvemi koyabilmek için bir sehpa. Kitaplığın karşı duvarında hobi malzemelerimin olduğu raflar ve hobi masası..Boş kalan duvar resimlerimle dolu olacak.. Her bunaldığımda buraya girip oturmak bile yetecek bana.)

Cuma, Aralık 05, 2014

July'ın İnsanları, Nadine Gordimer

Güney Afrikada bir arada ama aslında ayrı ayrı yaşayan siyahların ve beyaz bir ailenin bir araya gelişi, bir arada yaşamak zorunda kalışı üzerine kurgulanmış nefis bir roman.
Nadine Gordimer'i uzun zamandır okumak istiyordum. "Güney Afrika hakkında bir şeyler bilmek istiyor ve henüz Gordimer okumadıysanız eksik kalmışsınız" cümlesine katılıyorum. Coetzee'nin kitaplarından aldığım tadı buldum burada.
Üç çocuğu ile birlikte müstakil evinde yaşayan bir karı koca bulundukları yerde siyahlar tarafından olaylar çıkarılınca çareyi 15 yıldır yanlarında çalışan Siyah July'ın köyüne kaçmakta bulurlar. Çünkü evler yakılıp yıkılacak kadar tehlikelidir durum. July'in köyü alıştıkları ortamdan çok farklıdır. Hiçbir lüksü olmadığı gibi kulübeye benzer odacıkta yemek bulmak, yıkanmak, yatacak yer bulmak da çok zordur. 160 sayfalık kitap çok katmanlı aslında, içinde çok şey bulunabilir. Çok sade ve detaysız anlatmış Gordimer.
Nadine Gordimer 1923 doğumlu. Henüz geçtiğimiz Temmuz ayında vefat etti. Nobel ödüllü.


Perşembe, Aralık 04, 2014

Sebze çorbası yapmak bu kadar kolay

Kış gelmek üzere, hafif öksürmeler burun çekmeler başladı. Eve gelir gelmez sıcak bir çorba yapayım diyorsanız işte bu sebze çorbası size göre..

Malzemeler bu kadar.. 1 incecik doğranmış pırasa, 1 incecik doğranmış kırmızı biber, çeyrek soğan, bir sarımsak az yağda hafifçe pembeleştirilir.1 yemek kaşığı un eklenir yine hafifçe çevrilir. Rendelenmiş havuç ve patates eklenir.  Tavuk suyu (yoksa normal kaynamış su) eklenir ve tuz ile karabiber eklenerek 15 dk kaynatılır. 1 yumurta sarısı ve yarım limon ayrı bir kapta çırpılır, içine çorbanın suyundan da ilave edilerek yavaş yavaş çorbaya eklenir. Bir taşım kaynatılır.
isteğe göre az lahana, maydanoz, şehriye veya pirinç , nane ve zerdeçal eklenebilir.
Afiyet olsun.

Çarşamba, Aralık 03, 2014

Kahve Demleme Ekipmanları

Bundan iki yıl önce bile evinizde lezzetli kahve içerken bu kadar çok ekipmandan haberiniz var mıydı?
Şimdi İstanbul'da Karaköy, Beyoğlu,Galata, Cihangir ve Kadıköy civarında yeni yeni açılan kahvecilerden öğreniyoruz kahvenin farklı demleme yöntemlerini. Ne mutluyum anlatamam..
French presi, espresso makinesini, mokapotu veya filtre kahve makinesini zaten biliyorduk.
Peki ya bu aeropres, coldbrew, waterdrip, dripper, chemex, syphon nedir bilir misiniz?
Coldbrew üst hazneye soğuk buzlu su konulup bu suyun altta kahvenin bulunduğu bölmeden geçerek süzülmesi ile elde ediliyor. Soğuk kahve sevenler ve yaz için ideal.
aeropres böyle bir alet; Bu da pres yöntemi ile uygulanıyor ama French Prese göre daha pahalı. Taşınması kolay. Tortu bırakmayan, yumuşak içimli kahve hazırlamak isterseniz bunu alın derim.
Chemex kahve ise, üst bölüme kağıt filtre koyup önce filtreyi sıcak suyla ıslatıp sonra çekilmiş kahvenizi koyup sıcak suyu yavaş yavaş akıtarak elde ettiğiniz bir kahve. 
Syphon kahve ise şöyle bir alette hazırlanıyor.Bu sanırım en pahalı kahve ekipmanlarından biri.
Bu arada drip:damlama, brew:demleme,roasting:kavurma demektir.
Bunların hepsinden evime alasım var.
Daha detaylı bilgi istiyorsanız benim de takip ettiğim kahvecandır.com sitesini mutlaka ziyaret edin. Fotoğrafların içinde bayılır kalırsınız. Açıklamalar gayet anlaşılır. Çok şey öğrendim.

Petra Roasting Co

Son dönemde beni en heyecanlandıran şeylerden biri yaklaşık iki yıldır her yerde butik kahvecilerin açılması. (veya konsept kahve diyelim) Benim görmek istediğim Gayrettepe'deki Selenium Rezidansının altındaki Petra idi ama Kanyon'a kısmetmiş. Burası giriş katta çiçekçilerin yanında. Oturma yeri pek yok 6 tane bar taburesi şeklinde. 

İçtiğim kahve Kenya kahvesiydi. Hafif ekşimsi bir tat bırakıyor dilinizde sonra çabucak geçiyor.
Aşağıdaki gibi kahveyi tartarak yanımda öğüttü ve dripperdeki filtrenin üzerine boşalttı ve yavaş yavaş sıcak su ekledi. 

Petra'nın kahvesini ilk kez Souq Karaköy panayırında gördüm ve denedim. Çalışanları hep güler yüzlü ve sempatikler.

Salı, Aralık 02, 2014

elmalı kolay tart

Son dakikada misafir geleceğini haber aldınız ya da canınız hafif bir tatlı çekti..İşte yapabileceğiniz nefis bir tarif.
Milföy yaprağının köşelerini keserek hafif yuvarladım. Elmayı kabuğuyla beraber incecik dilimleyip bir kaşık şeker, tarçın ve yarım mandalina suyu ile tavada suyunu çekene kadar hafifçe pişirdim. Ilıyınca milföyün üzerine dizdim ve milföyün kenarlarını içe doğru katladım. 180 derecede milföy pembeleşene kadar pişirdim. Ilımaya yakın pudra şekeri serptim.
(elmaların içine ceviz-fındık veya badem karıştırabilirsiniz. Bunu armut, vişne, erik vb. yapabilirsiniz)

Pazartesi, Aralık 01, 2014

Cafe du Levant by Divan

Rahmi Koç Müzesi gezimiz bittikten sonra bir kahve içeyim dedim. Lengerhane tarafındaki bahçenin içinde, girişte hemen solda eski bir taş binanın restore edilmesiyle açılmış Cafe du Levant'a gittik.  Burası nefis bir Paris bistrosu(bistro; içki, de içilen küçük cafe-restoran) Dekorasyonda kullanılan her şey orjinal ve Fransa'dan getirilmiş antikalar. Çantalar, şapkalar, resimler, biblolar hepsi birbirinden güzeldi.


Aslında burası Fransız şefin hazırladığı birbirinden güzel yemekleriyle bir restoran. Ama müze gezinizden sonra zaman tüneli gezinize devam etmek isterseniz bir kahve veya aperatif birşeyler alabileceğiniz bir cafe aynı zamanda.

Ben kahvemi içerken kızım da çikolatalı musu (mousse) afiyetle yedi.
Fotoğrafını çekmeyi unuttum ama tatlının yanında tatlı kaşığı niyetine kocaman bir yemek kaşığı gelince rica edip tatlı kaşığı istedim. Garson getirdi ama zaten bu antika bir çatal-kaşık takımı ve tatlı kaşığı böyle büyük oluyor dedi. Bu yeni getirdiğim ise (bizim bildiğimiz tatlı kaşığı boyunda getirdi) kahve kaşığı diye geçiyormuş eskilerde :-)

Tuvaletinin bile fotoğrafını çekmeme sebep bu pencere ve karşılıklı konulmuş lavabolar. Her yerde küçük detaylar..

Pazar, Kasım 30, 2014

Rahmi Koç Müzesi, Hasköy

Daha önce iki kez gezmiştim Rahmi Koç Müzesini. Ama epey oldu. Şimdi altı ay boyunca sergilenecek olan eski oyuncak koleksiyonunu da kızıma göstermek bahanesiyle yeniden geldik. Diyebilirim  ki İstanbul'da çocuğunuzla gezebileceğiniz en güzel yerlerden biri. Hem çok eğlenceli, ilginç ve çocuğunuzla rahat edebileceğiniz bir yer. Eski antika araçlar, uçaklar, gemiler, lokomotifler ve hatta tren turu, denizaltı, atlı karınca...Dinlenebileceğiniz her zevke uygun cafe ve restoranlar, ücretsiz çocuk arabası (mekan geniş olduğu için yürümekten yorulma ihtimalleri var).

küçük oyuncak evler. Bunlara ben de bayıldım.
Bu trenle 10 dakikalık bir tur yaptık. Biletini girişte veriyorlar, kalkış saatinden beş dakika önce orda olmanız yeter.


bir uçağın kokpiti




Ben çocuğum olduktan sonra ilk kez gittiğim için çocuklu biri gözüyle deneyimledim ve tam not verdim.
Gravür baskı makineleri 
film setleri

bir geminin çok gerçekçi yapılmış içi
Biz burya bayıldık. Kızım çıkmak istemedi. Bir cumartesinizi ayırıp gezmenizi tavsiye ederim.

Cuma, Kasım 28, 2014

yüzüklerin efendisi

kendim pek yüzük kullanmam, uzaktan beğenirim ama pek alışkanlığım yoktur.
Yüzükleri bol olan ve göz önünde bulunsun isteyen biriyseniz böyle bir heykelcikle sorunu çözebilirsiniz.
En küçük boy plastik eldivene alçı doldurup asarak bir gece bekleyin. kuruyunca eldiveni keserek çıkarın.
Altını bir standa yapıştırıp üzerine desenler çizebilir veya boyayabilirsiniz.
Bunu yüzükleri çok olan kardeşime vereceğim.


Çarşamba, Kasım 26, 2014

kahvaltı ah kahvaltıı

Çook severim kahvaltıyı. Güne kahvaltısız başlayamam. Hiç olmazsa bir tost ve çay olmadan işime konsantre olamam. Peynir çeşitleri, zeytin, yumurta olmazsa olmaz. Ailemde pazar kahvaltıları hep çok önemlidir. Biz masayı hazırlarken babam simit, ekmek ve gazete almaya çıkar. Kahvaltıda mutlaka mantarlı biber, tava pizzası veya bol malzemeli omletten biri mutlaka olur. Herkes birbirine takılır, gülüşürüz.. Kahvaltı bitince de gazetelerin ekleri bölüşülüp bir koltuk ya da sırta minder eşliğinde halıda pozisyon alır kahvemizi içeriz. Kahve altı kelimesinin de hakkını veririz..Sonra kalkıp masayı toplarız.. O keyif ne kadar uzun sürse o kadar iyi gelir bize..

Pedro Paramo, Juan Rulfo

Latin Amerika edebiyatını seviyorum. Marquez ile alakalı olanları da ayrı seviyorum. Marquez'e ilham veren bu kitabı da sevdim.(Macondo'ya ilham kaynağı olmuş)
yazar birkaç teknik kullanmış yazarken . Monolog, iç monolog, zaman kaydırma, bilinç akışıve geri dönüş gibi..Bu nedenle de biraz karışık gibi ama ritme çabuk alıştım ve sardı beni. Yazarın pek fazla kitabı yok , sanırım bir de öykü kitabı var. Senarist ve fotoğrafçı aynı zamanda. 
Bu kısa romanda her yolu kendine mübah gören, kötü niyetli toprak ağası Pedro Paramo anlatılıyor. Roman onun oğlunun Comala'ya babasını aramaya gitmesiyle başlıyor.
Masalsı bir dil, gerçeküstü öğeler çok.
Çeviri güzel, kapak güzel, anlatım güzel, daha ne olsun?

Çarşamba, Kasım 19, 2014

Kişisel Bir Sorun,Kenzaburo Oe

llk defa okuduğum bir yazar. Bundan sonra okumaya devam edeceğim galiba. Adını hep duyduğum ama ancak fırsat bulup okuyabildiğim nobel ödüllü Japon yazarın dilinin sadeliğini çok beğendim. Bazen uzun betimlemeli ama kıvrak,akıcı cümleleri de çok severim ama bazen de Kenzaburo Oe'de olduğu gibi dolaysız anlatımları da..
Aslında hikaye gayet iç dağlayıcı. Bird lakaplı dershane öğretmeninin Afrika'yı gezme hayalleri vardır. Evliliğini ve maddi yetersizliğini buna engel olarak görür. Bir de eşi doğum yapınca özürlü bir çocuğu olur. Bunu kabullenmez ve ölmesi gerektiğini düşünür. Yaşadığı buhranları, korkularıyla hesaplaşmasını, zayıflıklarını görürsünüz. Beyin fıtığı ile doğan bebek orda öylece hastane odasında yatmaktadır. 
Daha fazla anlatmayayım ama okunması gerteken bir yazar ve kitap..

Pazartesi, Kasım 10, 2014

BASAD'da Sergi

Hafta sonu BASAD'ın Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Gülek'in kişisel koleksiyonundan seçip sergilediği yöresel kıyafet ve eşyalar sergisini gezdim.

Hepsi birbirinden güzel, hepsi el işlemesi eski yazmalar,cepkenler, üç etekler,mendiller, keseler, örtüler muhteşemdi. Böyle bir koleksiyon yapmak zaman ve sabır işi. İlhan Hocam ve eşi Selen gittikleri her yerden yıllardır böyle eşyaları topluyorlar.

Belki hepimizin evinde böyle bir-iki parça anneannelerimizden kalma eski el işlemeleri vardır. 

sergilenen mutfak eşyaları, kemerler, çarıklar ve yazma baskılarıyla küçük bir etnografya müzesi gibi.


Fırsatını bulursanız ve eski eşyalara ilginiz varsa gezmenizi tavsiye ederim.

BASAD (Bakırköylü Sanatçılar Derneği) İstanbul Caddesi üzerinde.

Pazartesi, Kasım 03, 2014

sehpa boyama-2

Eveeet ikinci sehpa boyamam da bitti. Bu desenleri çini modellerinden çıkarıp kolaj yaptım.. Boyaması da çok zevkliydi..


Görme Biçimleri, John Berger

John Berger' in Düğüne romanını okumuştum daha önce ve asıl okumak istediğim Görme Biçimleri idi zaten.
 Daha ilk sayfalarından bile sardı beni. Sadece ara sıra çeviride yaşanan sıkıntı ile alakalı olarak sanırım anlamda kaymalar olmuş. Bu da normal çünkü bence çevirmesi zor bir kitap. Verilen örneklerle daha iyi anlaşıldığı için bu açığı kapatabiliyorsunuz..
Kitapta, gördüğümüz şeylere farklı bir bakış açısı ile yeniden bakmamız öğretiliyor. Bunu resim sanatı üzerinden verilen örneklerle çok iyi anlatmışlar.. Bu proje Berger ve arkadaşlarına ait. BBC' ye belgesel olarak çekmişler. Bu kitabı bitirdikten sonra ilk aklıma gelen şey kazandığım bu yeni bakışı hemen bir müzede test etmek oldu. İlk amacım bu..
Ayrıca kitaptaki kadın-erkek üzerine çözümlemeler de çok zihin açıcı..
Biraz resimle ilgiliyseniz, görsel yanımı zenginleştireyim veya bir galeride gördüklerimi az da olsa yorumlayabileyim diyorsanız bu kitabı okuyun..