Salı, Nisan 30, 2013

örgü ve dikiş

Aşağıdaki eteği pek kullanmadığım penye bir giysiden yaptım. Uzun şeritler halinde kesip iple büzgüler yapıp makinede diktim. Beline de lastik takıp üstten diktim. Çok güzel bir etek oldu kızıma...


 aşağıdaki süveterler arkadaşlarımın çocuklarına yaptıklarımdan...İsim yazarak örmek bu ara hoşuma gidiyor...





tütü yapalım

biz de tütümüzü yaptık nihayet..
Bir mağazada 149 liraya aşağıdakine çok benzeyen tütüler görünce kendimi Mısır Çarşısı'nın arka sokaklarında tül ararken buldum..
İstediğiniz boy, renk ve genişlikte ince tülleri bir kurdela veya lastik üzerine istediğiniz sıklıkta düğümler atarak tütünüzü yapabilirsiniz.Bel kısmına sonradan kumaş geçirebilir, tığ ile 3-4 sıra örebilir veya pullarla süsleyebilirsiniz. Gerisi size kalmış..











Pazartesi, Nisan 29, 2013

Lunch Box, Bahçeşehir

Bahçeşehir'de altı yıldır faaliyet gösteren dünya mutfağından çeşitler sunan fast food mekanlarından biridir.Düzeltmeliyim "fast alacarte servis" mekanıdır.Fajitas, wraps, crep, pirzola, hamburger, pizza, salata ve makarna çeşitleri var.Dekoru pastel tonlarda ve o kadar dinlendiricidir ki önünden geçerken "içeri girip otursam" duygusu uyandırır. Bahçesi de olduğu için
çocukla birlikte rahat edebilirsiniz. Zaten kullanışlı çocuk sandalyesi, boya kalemi ve kağıtları sayesinde sizi rahat ettirmeye de çalışırlar..Lezzete gelince oldukça güzel..
Sabahları kahvaltıya gelebilirsiniz, öğlen yemeğinizi burada yiyebilirsiniz, geçerken bir kahve içeyim diyebilirsiniz, akşam yemeğinden sonra ışıklandırmanın değişmesi ile hafif ve canlı müzik eşliğinde içkinizi de yudumlayabilirsiniz.Çocuklar için farklı seçenekler de var. Her zevke uygun fast food anlayışını masaya servis olarak değiştiren bir mekan...
Safranlı, mantarlı fettucini...

Küba hamburger...

 

Cumartesi, Nisan 27, 2013

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali



"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir… Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?’
"Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?"

 Bu romanı hep duydum ama benim gibi okuyucuların yakındığı "okunacak kitap çok ama zaman yetmiyor"durumundan dolayı anca sıra geldi. Aslında kitap grubumuzla okuyoruz. Toplantımız yarın. Biraz hayal kırıklığı yaşadım aslında. Gözümde çok büyütünce böyle oluyor. Oysa ki çok güzel uzun bir hikayeydi. Ben de ne bekliyorsam artık?
Yazarın anlatım gücüne sözüm yok zaten..Sanırım bu edilgen, başına ne gelirse gelsin ne yapacağını bilemediğinden hiçbir şey yapmayan insan tipine sinir olduğum için bu hislerim...Ama bir kitap okudum etkisinden çıkamıyorum, ya da hayatım değişti durumu oluşmadı.
Roman aslında Raif efendinin hikayesi. Anlatan onu merak eden, içinde neler yaşadığını hisseden iş arkadaşı..Raif efendinin hastalanması ile yakınlaşmaları söz konusu olur ve onun Maria Puder ile yaşadığı aşkı ve hayal kırıklığını, insanlara neden bu kadar temkinli yaklaştığını öğrenir.Onun hakkındaki düşüncesi değişir.. Zaten çok çabuk okunabilecek bir kitap 160 sayfa. Kuyucaklı Yusuf'tan daha çok etkilenmiş olsam da bu kitabı da okumanızı öneririm ...

İşte birkaç pratik fikir

pankeki yaparken krema kutusu ile tavaya şekilli olarak sıkarak yapmayı deneyebilirsiniz...

Uzun taze patatesi yıkadıktan sonra soymadan üstten ince ince kesip (altında 1 cm kesmeden bırakın) üzerine bol tuz, kara biber, zeytinyağı -bence kişniş de- serpip fırına verin. Üzerini alüminyum folyo ile kapatın. Çıkarınca parmesan da serpilebilir.
 


Pazartesi, Nisan 22, 2013

En Güzel İkinci Dünya Savaşı Filmleri

Tarihçi olmama rağmen 'genelde' tarihi filmleri sevmem. Ama ikinci dünya savaşı konulu filmleri bunun dışında tutarım. Buldukça izlerim. Hatta bilgisayara kaydederim.
İzlediklerim içinde bence en iyi 2.Dünya Savaşı filmleri şunlar;
-Piyanist











-Das Boot











-Black Book-Kara Kitap











-Çöküş











-Er Rayn'ı Kurtarmak











-Valkyre Operasyonu











-Kapıdaki Düşman











-Hayat Güzeldir











-Kalpazanlar










-Çizgili Pijamalı Çocuk
 












vee
-Schindler'in Listesi
-İnce Kırmızı Hat
-Atalarımızın Bayrağı
-Stalingrad
-ayrıca İkinci Dünya Savaşı-Kıyamet adlı 6 bölümlük belgesel de muhteşem.
Aklıma gelenler bunlar. Tabiki Pearl Harbour gibi izleyip de hiç beğenmediklerim de oldu..Ama onlardan bahsetmeye gerek yok. Sizin de tavsiyeleriniz olursa çok sevinirim.

Çarşamba, Nisan 17, 2013

Kirpinin Zarafeti, Muriel Barbery


Yanında çay ve kurabiye ile okunacak güzel bir kitap. Kitabı arkadaşım Selen'in tavsiyesi ile aldım ve okudum.Başlarda soğuk başlayıp ağır ilerlese de, adındaki kirpi gibi sonradan açılan bir kitap. Adıyla bile çok şey anlatan bu kitap filme de çekilmiş ama nedendir bilmem ülkemizde film festivalinde "Yaşamaya Değer" adıyla gösterilmiş.
"Bayan Michel de kirpinin zarafeti var: Dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Kirpiler haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar" ...
Romanın felsefe ile ilgilenenler tarafından daha çok sevileceğini düşünüyorum. Çünkü bazı felsefi akımlardan da dem vuruyor.Edebiyata, resime, sosyolojiye, müziğe dair göndermelerle dolu. Bu kısmı çok güzel ama bir Fransız için çok şey ifade edecek bir cadde,bir yazar, bir meydan veya bir olaydan bahsederken gözünüzde canlandıramadığınız için tam olarak ne anlatmak istediğini anlamıyorsunuz.Bu yabancı olma durumu pek hoşuma gitmez.. Ama diyaloglar çok güzel, altını çizdiğim çok satır oldu.Yazarın kahramanları aracılığı ile aktardığı tespitler çok güzel..

Konusunda gelince,  Renée Michel,54 yaşında zengin bir semtin zengin bir apartmanında kocasını yıllar önce kaybetmiş bir kapıcıdır. Kendisini apartmandakilerden sır gibi saklamayı, basit bir kapıcı olarak görünmeyi tercih etmiştir. Bakımsız ve hımbıldır belki ama kendisini çok iyi yetiştirmiştir.Paloma bu apartmandaki zengin ailelerden birinin, bir yıl sonra intihar etmeyi düşünen 12 yaşındaki üstün zekalı kızıdır.Kakuro ise bu aprtmana sonradan taşınmış, kibar, yaşlı, zengin bir Japon beyefendidir. 110.sayfadan sonra bu üçlünün hayatı kesişir ve kitap daha da akıcı hale gelir. Fakat sonu hüzünlüdür ve "ben olsaydım böyle bitirmezdim" hissi uyandırdı bende. Karakterlerin ortak yönleri onları birbirlerine yaklaştırıyor; Japon kültürüne meraklılar, kitap kurdu ve zekiler, kedileri ve çay içmeyi seviyorlar,Renee ve Paloma daha içe kapanık.

En çok hoşuma giden yerleri; René'nin Kakuro'nun evinde gördüğü natürmont tabloyu anlattığı bölüm,Paloma'nın annesiyle gittiği zengin iç çamaşırcıdaki hali ve bunu tasvir edişi (...Bir adam vardı. Tek erkek.Athena'nın tepesine çıkamayan Neptün kadar bahtsız. "Seni seviyorum sevgilim" kötü planı.Zavallı adam, şık iç çamaşır deneme dikkafalı seansına enselenmiş ve rahatsız edici erkek iskelet çatısını park etmeye çalıştığı neresi olursa olsun bakışlarıyla,kurşuna dizen ve ayağına basan trans halindeki otuz kadar dişinin düşman alanında bulunuyor.Tatlı sevgilisine gelince, işte o da fuşya pembesi bir tanga için cinayet işlemeye hazır intikamcı bir şirrete dönüşmüş halde"s.187)
 Yazar Murıel Barbery 1969 doğumlu Felsefe doçenti. Halen eşiyle Japonya'da yaşıyor.
Kitabın çevirisi çok zor olmuştur tahminimce ama güzeldi.
Ben de bir glutof tatmayı isteriiiim..

Perşembe, Nisan 11, 2013

Karbonat Mucizesi

 
Aslında karbonat, limon, sirke mucizesi desem daha mı doğru olurdu?Bu üç malzeme o kadar işe yarıyor ki sürekli elimin altında olmalarını istiyorum. Metro marketten aldığım kiloluk karbonatın bir kavanozu mutfakta bir kavanozu banyoda durur.
Ne mi yapıyorum?işte deneyip sonuç aldığım şeyler..
-karbonatı limon veya yoğurt ile karıştırıp yüzüme ve elimin üstüne peeling yaparım, başka şeye gerek yok.Bunun yaşlılık lekelerinin oluşmasını önlediğini de duymuştum.Ayrıca 1 tatlı kaşığı süzme yoğurt, bir çay kaşığı zeytinyağı ve bir çay kaşığı karbonatı karıştırıp yüzünüze ve elinizin üstüne maske yapın. Lekelere bire bir ve derinlemesine temizlik sağlıyor. Bir bardak karbonatı ılıktan biraz sıcak suya ekleyip ayaklarınızı bu suda yarım saat tutun topuklar yumuşacık ve toksinler dışarı. Bu karışıma bir yemek kaşığı deniz tuzu da ekleyebilirsiniz.
-karbonatla iki günde bir dişlerimi fırçalarım
-karbonatı ayda bir halı ve koltukların üstüne ince bir tabaka serper 15-20 dk sonra süpürürüm, hem hijyen hem sinmiş kokular için
-beyaz çamaşırları yıkarken 1 tatlı kaşığı karbonat eklerim. Daha az deterjanla daha temiz olur.
-bulaşık makinesine parlatıcı ve tuz koymayalı 5 yıl oldu. parlatıcı gözüne sirke, üst sepete kesik kısmı aşağı bakacak şekilde, sıkılıp bitmiş limon koyarım. Çevreci ve sağlıklı parlaklık olur.
-bazen kimyasal yerine karbonat ve limon ile tezgahı ovarım.
-bazen fırsat bulursam sirke ile saç diplerimi ovalar öyle yıkarım.Ayrıca şampuanınızı avucunuzda yarısı kadar karbonat ve birkaç damla su ile karıştırıp ıslak saçınıza masaj yaparak yıkarsanız saçın matlığını giderip saça yapışmış kalıntılardan arındırırmış.
-karbonatın suyun ph seviyesini arttırdığı bunun da pek çok derde deva olduğu kanıtlandı. Aklıma estikçe sıcak suya karbonat veya sirke-limon koyar içerim. Hatta çay demleyeceğiniz ya da kahve pişireceğiniz suya bir tutam karbonat eklerseniz daha lezzetli olurmuş..(bunu denemedim)
-balık kokusunun sinmemesi için tavanın işi biter bitmez az su ve sirke ile kaynatırım.
-buzdolabında sinmiş koku istemiyorsaniz bir çay tabağına 1 yemek kaşığı karbonat koyup dolapta bekletin..
-hamur işlerinde tereyağı kullanacağım zaman bir fiske karbonat eklerim, tereyağının tadını öne çıkarırmış..
daha ne diyeyim her işe yarıyor..Daha pek çok şey var ama bunlar sadace benim uyguladıklarım..Tavsiye ederim...

Pazar, Nisan 07, 2013

Ev Temizlemenin Pratik Yolları



Böyle bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Ancak eğer temizliğinizi kendiniz yapıyorsanız, çalışıyor ve-veya küçük bir çocuğa sahipseniz birkaç (naçizane)öneriyi hak ediyorsunuzdur. Ayrıca bu günlerde yerli-yabancı pek çok sitede bu konuda yazılar paylaşıldığını gördüm ben de zaman zaman( Londra'da temizlik yapmayı red eden, sadece mikrop kapmayacak kadar temizlik yapan ev kadınlarının olduğunu öğrendiğimden beri)bu işi nasıl olur da pratikleştiririm diye düşünürüm.  Ben dağınık ama pratik biriyim.(dağıtırım ama toplamayı da severim) Aynı zamanda hem çalışıp hem de 2 yaşında bir çocuğa sahibim.  Bu nedenle temizliği biraz pratik hale getirdim diyebilirim. Yeni tavsiyelere de açığım..
-ev hanımları gibi öyle haftanın bütün bir gününü sil, süpür, ovala, parlat, topla, yıkaya ayıramıyorsanız günde 15 dakika yeter(bence) ...
-En temel şey aslında her eşyanın bir yeri olsun, saç tokası veya kesme tahtası fark etmez. Kullanıp hemen yerine koyun. Bu sanırım en gerekli şey, eviniz hep düzenli olur.
-İkinci temel şey fazla eşyaya ne gerek var. Örneğin üç tane kepçe, beş tane tepsi, yedi tane masa örtüsü ne işe yarar? Gerçekten kullanışlı olanları elinizde tutun. Çok iyi bir ayıklama yapın. Her eşya üzerinde tek tek düşünüp hele de size iyi enerji vermeyenleri başkaları ile paylaşın.. Az eşya az toz demektir.
-Kapsül gardrop çok mantıklı bir şey. Temel parçalar olsun dolabınızda. Tarzınızı mutlaka belirleyin ve onun dışında eşya almamaya çalışın. Kıyafetleri kombin yaparak planlayın ve alın. Tek başına turuncu bir kazan ne işe yarar?
-Daha sonra iyi bir süpürge edinin. Eski kötü süpürgeler bir yandan tozu çekip öbür yandan üflüyor. Öyle ki iyi bir süpürge ile her seferinde silmeye gerek kalmıyor ve ev daha az tozlanıyor. Süpürmeden önce sizi yavaşlatacak toplama, kaldırma işini önceden yapın. Yani bir odayı bir defada süpürün. Ayrıca koltuk, kanepe ve dolap altları çok toz biriktirir, ufak bir hava akımında oradan dışarı uçarlar. Durup dururken sağda solda toz yumağı görmek istemiyorsanız sık sık oraları da süpürün. Temizliğiniz daha kalıcı olur.
-Sabah veya gece yatmadan 3-4 dakikanızı salon ve mutfağı toplamaya ayırın. Bunu hızlıca oyalanmadan yapın, her şey yerli yerineee..Toplanmış evi temizlemek hep daha kolaydır. Bazen evin bütün eşyası salonda birikmiş gibi gözükür, bu durumda çamaşır sepetinizi alın, salondaki diğer oda ve mutfaklara gidecek eşyaları doldurun, bir defada taşıyıp yerleştirin. Çocuklu evlerde salonda kitaplar, pijama, bardaklar, oyuncaklar ve olmaması gereken pek çok şey cirit atar..
-Elinizin altında bol çekmece veya sepet olmalı, yoksa kilit noktalara gazetelik, oyuncak sepeti, küçük çekmeceli bir dolap vs.koyun, bunları kullanın.
-Eve gelince üstünüzden çıkanları, elinizdekileri salona koyma huyundan vazgeçin. Hatta salondan her çıkışınızda mutfağa, yatak odasına veya çocuk odasına ait 1-2 şeyi götürmeyi alışkanlık edinin.
-Yemek yedikten sonra mutfağı toplayıp bulaşık makinesini doldurmayı ertelemeyin, sonra zor geliyor. Gerçekten zor geliyor. Tam dinlenme vakti geldiğinde mutfak tezgahının dolu  olduğunu görseniz ne hissedersiniz? Eşinizle iş bölümü yapabilirsiniz.
Benim evimde gerçekten ihtiyaç duymadığım hiçbir şey yok, çok sık ayıklar ve elden çıkarırım...
-Banyo temizliği için ayrıca uzun zamanlar ayırmayın duştan önce veya sonra sprey temizleyici sıkıp fırçalamak, gece yatarken hijyenik temizleme malzemenizi klozete yayıp bırakmak pratik olabilir.
-Kullandığınız şeyi yerine koymayı alışkanlık edinin.
-3-4 günde bir 5 dakikanınızı dağınık bir dolabı toplamaya, bir çekmeceyi boşaltıp silip tekrar düzenlemeye ayırın. Böylece tüm evi toplamak günlerinize malolmaz. Ben gõzüme batan bir dolabı gecenin 11'inde hızlıca düzenlediğimi bilirim. Tüm dolabı indirip düzenlemem. Dağıldığını gördüğüm bir-iki rafı temiz giysileri koyarken indirip 2 dakikada toplarım. Hayatta bundan daha önemli çok şey var değil mi? Saatleri ve günleri  temizliğe ayırmak saçma. Biraz planlama ve pratiklikle çok zaman kazanırsınız.
-Küçük bir faraş ve fırça veya şarjlı el süpürgesi  bazen biraz kırıntıyı temizlemede çok işe yarar.
-Detaylara takılmayın, önce görüneni, vaktiniz olduğunda detayı temizleyin. Bazı kişiler detaya çok takılır temizlik bir türlü bir günde bitmez..
-Ayda bir camları silip perdeleri yıkayanları hiç anlamıyorum, siz anlıyorsanız bana da anlatın.
-Toz almak için ne kuru ne yaş bez işe yaramaz:
nemli bez işe yarar. Denedim ve gördüm, yaş bez iz bırakır, kuru bez tozu iyi almaz, hafifçe nemli bir bez en iyisidir.(ya da en iyisi temizlik yapacağınız günün sabahı temizlik bezini yıkayıp bir yere asın siz temizlik yapana kadar hafifçe kurur) Bununla rafları tv sehpasını kolayca silersiniz.
-Yerleri silmek için arap sabunu ve sirke karışımını deneyin derim. Karbonat ve sirkeyi ev temizliğinde mutlaka kullanın. Halı, koltuk veya yatağınızın üzerine ince bir tabaka karbonat serpin, elinizle hafifçe yedirin, 15-20 dk, vakit varsa daha çok bekleyip elektrik süpürgesi ile iyice çekin hem koku hem mite denen canlılara karşı birebir. Vakumlu kilitli torbalardan edinin. Ne işe yarayacak? Kullandığınız yastıkları bu torbalara koyup elektrik süpürgesi ile içindeki tüm havayı çekip kilitleyin.  Bir gece içinde kalsın, sonra açıp kılıfını geçirip kullanın. Bu ne işe yarıyor? Havasız ortamda o gözle göremediğimiz canlılar-ki en çok yastıklarda birikiyormuş- fazla yaşayamıyor. Yastıkları temizlemenin en etkili yollarından biri bu. Bir de bende fermuarlı yastık kılıfları var. Kışa girerken bir kez ve yazın 2-3 kez  içindeki pamuk-elyaf vs. bir kılıftan diğerine aktarıp kılıfı yıkıyorum.
-Lavabo ve küvetler için ayrı fırçalar edinin. Fırçalayıp 2 dk bekleyin. Klozetlerin kenarları içinse ben ıslak mendili koyu kıvamlı çamaşır suyu ile kullanıp atıyorum. Sonra duruluyorum.
-Lavabo veya duşlar için su ve kir tutmayan spreylerden kullanabilirsiniz. Gerçekten su ve kir tutma süreleri uzuyor..
-Elde yıkama bulaşık deterjanı çok iyi bir leke çıkarıcı. Yağ veya kir lekesi bir kumaşta kaldıysa bu deterjanı biraz lekeye damlatıp ovup makineye öyle koyun.
-Bence bir evdeki en mikrobik yerler tuvalet muslukları, sifon ve elektrik açma-kapama düğmeleri. Bunları da arada bir hijyen sağlayacak bir spreyle silmek gerek.. (ya da bu günlerde sleepy temizlik havlusu)
-Temizlik sıvılarınız ve bezleriniz amacına uygun ve kullanışlı olsun. Zaman kazandırır. Yerleri sileceğim suyun biraz sıcak olmasına dikkat ederim çünkü daha iyi temizlediğini düşünüyorum..
-Eğer yine de olmuyorsa dağınıklığınızı önemsemeyecek arkadaşlar edinin:-)

Cuma, Nisan 05, 2013

Sinek Isırıklarının Müellifi, Barış Bıçakçı



Kardeşimin "mutlaka oku" diye verdiği romanlardan biri. Ne yalan söyleyeyim adını duyduğum bu yazarın "bir kitabını söyle" deseniz söyleyemezdim.
Aslında roman ama kısa kısa yazılardan oluşuyor gibi olduğundan hikaye gibi. Arka kapakta yazdığı gibi cümleler de çok uzun değil. Okunması kolay, dili çok güzel. Yalnız hikaye (romadna yazarın da ediği gibi ) sıradan.. Sanırım amaç da bu zaten. Yazar günlük hayatın sıradan olaylarını da anlatabilmeliyiz, illa çok ilginç sıradışı karakterler ya da olylar olmamalı diye düşünmüş bence. Cemil'in hikayesi. Toplu konutta 1+1'de eşi Doktor Nazlı ile oturan yazar Cemil editöre teslim ettiği kitabının onaylanmasını beklemektedir. Binadaki bir kaç komşu ile kısa diyaloglar, Cemilin babasını kaybettikten sonra hissettiği geçmişe dönüşler, Nazlı ile tanışmaları, iki yakın arkadaşı ile buluşmaları ...vs.
Bence bu roman filme çekilebilirdi...Bence bu yazarın kardeşim gibi sıkı takipçileri var...Bence toplu konut inşaatı ile o inşaatlarda çalışan işçileri ve yaşamlarını harmanlayarak anlattığı o kısa bölüm en güzel yeriydi...

"Açık pencereler çarpmasın diye pervazlara konulan minderler dışarı sarkıyor. Binlara insanlara dil çıkarıyor..."syf.125
" Cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu nazlı. ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde cemil’in yetişemediği, tamamlayamadığı şeyler vardı. sessizlikler vardı. hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş cemil’in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz.”syf.26

Perşembe, Nisan 04, 2013

Miskinler Tekkesi, Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri'nin bu romanını Selim İleri'nin bir yazısında adını verdiği bir kaç tavsiye kitaptan biri olarak alıp okudum. Zaten yazarı tanımayan yoktur sanırım. Çalıkuşu'nu herkes bilir. Dili çok güzel ve akıcı dememe gerek yok. Hikaye yer yer içinizi burkan ama genelde gülümseyerek okuyacağınız türden.

Hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olan kahramanımız başına gelen türlü işlerden ve biraz da miskinliğinden ötürü kendini dilencilik yaparken bulur. İş o hale gelir ki iyi eğitim görmüş bir dairede memur olan arkadaşından bile iyi yaşamaya başlar. Hatta ona faydası bile dokunur. Yine türlü tesadüflerden dolayı bir çocuğu evine alır ve ona bakar, büyütür, okutur. Dilenciliği, başkasına el açmayı öyle anlatır ki nerdeyse "ne iyi bir meslek" dersiniz. bu işin inceliklerini de verir.
Roman adını II.Mahmut'un Üsküdar'da yiyecek, giyecek ve bakacak kimsesi olmayanlar için yaptırdığı tekkeden alır ama romanın tekke ile alakası yoktur.

"İnsan, yedisinde neyse yetmişinde de odur!" derler. Amenna! Fakat yedisinde neyse on yedisinde, hatta yirmi yedisinde, pek o kadar o" değildir de ancak kırka doğru tekrar yedisindekine benzemeye başlar. Mesela, yedisinde korkak olan çocuğa on yediye doğru bir cesaret gelir; kanı kaynar; ötede, beride bazı tehlikeli atılganlıklar yaptığını görürsünüz. Fakat kırktan sonra damarlar katılaşmaya başlayınca eski korkaklık gene deliğinden burnunu gösterir...syf.11

Pazartesi, Nisan 01, 2013

yazarlar ve şehirleri-4

Charles Dickens ve Londra
Geçtiğimiz yıl İngiliz yazar Charles Dickens'ın doğumunun 200. yılı Londra'da bir dizi etkinlikle kutlandı. Londra Müzesi'nde Dickens'ın gözünden 19.yüzyıl Londrasını anlatan "Dickens ve Londra" sergisi açıldı.


(Bu ev yazarın 1837'den 1839'a kadar iki yıl  yaşadığı evdir. 1925'de müze olmuştur.. Yazar ve karısı bu evde yaşamış, on çocuklarının en büyük ikisi bu evde dünyaya gelmiştir. Charles Dickens ekonomik varlığı arttığında daha büyük evlere taşınmıştır. Ancak bu ev Charles Dickens'ın yaşadığı ve günümüze kadar gelebilen tek evdir.Müze yetkilileri, ziyaretçilerin Dickens evden daha yeni çıkmış gibi hissetmelerini istiyormuş.) Görmeyi çok isterdim tabi...Ancak sadece internetten bazı fotoğraflarını görebildim. Charles Dickens benim çok sevdiğim bir yazardır. Bazı şehirlerin bazı yazarlarla özdeşleştiğini, romanlarının sık sık bu şehrin sokaklarında, parklarında veya binalarında anlatıldığını bilirisiniz.(bunun için bakınız www.dickens2012.org )
İşte Dickens ve Londra böyle bir eşleşmedir. Büyük Umutlar ve İki Şehrin Hikayesi romanlarında adeta Londra sokaklarında yürütür, binaları gözünüzde canlandırır. Büyük Umutlar kitabını okurken adı geçen sokak, köprü ve barların altını çizerek ve notlar almıştım, Londra'ya gittiğimde mutlaka görmek için..


Londra'nın en eski ve en ünlü restoranlarından Rules Restaurant'da, eskiden yazarın çalıştığı ayakkabı boyası fabrikasını gören masa Dickens için sürekli rezerve edilirmiş.








Londra'yı Dickens şehri olması bakımından iki şekilde düşünmek gerek. Birincisi kitaplarında geçen Londra ikincisi yaşadığı ev, çalıştığı yer, gittiği bar ve restoranları barındırıan Londra. Yani gerçek hayat. İkisi de birbirinden farklı değildir yazar için. Çünkü Londra'da hayali yerler üretmek yerine genelde varolan sokak, bina veya köprülerden bahsetmiş olayları orada kurgulamıştır.













Rivayate göre aşağıdaki fotoğrafta bulunan Londra'nın merkezindeki en eski dükkanlardan biri olan Antikacı, Dickens'ın Antikacı Dükkanı romanını yazarken, Küçük Nell ve dedesinin evi ve dükkanını yaratırken ilham vermiş.