Pazar, Şubat 24, 2013

Annemin mutfağından

Çoğu insan gibi ben de annemin yemeklerini çok severim. Aslında annemin yemeğini yiyen herkes beğenir. Şanslıyım yani. Hem yöresel hem modern yemekleri güzel yapar. Yeni tarifleri sever, kendine göre uyarlar.
Geçen gün beraber Sivas İçliköftesi yaptık. Daha doğrusu herşeyi annem yaptı, ben bir kısmını doldurmaya yardım ettim. 

içine kavrulmuş soğan, parça et veya kıyma, küçücük kıyılmış patates ve tuz-karabiber koyuyorsunuz. İsteğe göre maydanoz, pul biber ve kimyon da olur. Dışına yani hamur kısmına ince bulgur, tuz, az un ve 1 yumurta akı. Bulguru tuz ile sıcak suda bekletip şişirin henüz sıcakken un ve yumurta akı ile yoğurun. İçini doldurun. Kaynar tuzlu suda haşlayıp üzerine kızdırılmış tereyağı dökün. Afiyetle yiyin. Gerçekten çok güzeldi. 

Çarşamba, Şubat 20, 2013

Hakan Günday-Az

İlk defa bir kitap hakkında ne yazacağımı düşünmeden yazdım başlığı.Durmuş bakıyorum. Aklımda bir sürü şey ama ne diyeceğimi bilmiyorum. Bir an önce bitsin diye düşündüğüm bir kitaptı.Bir an önce mide burkulmalarım geçsin, bunu unutayım başka şeyler okuyayım istedim.
Aslında ben Kinyas ve Kayra'yı almıştım önce. Ama onu okuyamadan kitap grubumuzun isteği ile bu kitabı öne aldım.
Öncelikle Hakan Günday'ın anlatımını çok beğendim. Bence gerçekten Türk Edebiyatı için çok önemli bir yazar. Dili farklı. Çok değişik benzetmeleri, karşıtlıkları mizahi öğelerle kullanmış.
"Bir sokağın ağzında durup, caddeye saçılan salyalardan en yakınındakine sordu:.."(syf. 309)
"Görmekten bıktığı yüzlerden uzakta oturup, görmekten bıktığı bir yüzü görebilecek kadar sarhoş olmaya gelmişti." (syf. 285)

Kitapta çok şey var. Çok çok şey var. Çok rastlantı var, yok artık dedirtecek kadar (ki bence bunu bilerek yapmış). Çok küfür var (ki bence bunu da bilerek yapmış, zaten doğal olan bu diye. Ama ben bazı yerlerde olmasaymış da olurmuş diye düşündüm).Çocuk tacizi-tecavuzü, çocuk yaşta gelin, mafya, uyuşturucu, sado-mazoşizm, porno, hacı-hoca takımı, hapis, cinayet,yetiştirme yurdu, fakirlik, cahillik, umursamazlık, çok az aşk ve iyilik... Hayatın içinden o kadar çok şey var ki. Hepsini bir arada bulmak belki de geriyor insanı. Daha 60. sayfaya gelmeden kitabı attım bir köşeye ertesi güne kadar öyle durdu. Gerçekten devam edip etmemeye karar veremedim. Sonra "gerçekte bir sürü insan yaşıyor bunları, sen sadece okuyorsun, niye kaçıyorsun, bari oku" dedim kendi kendime. Ama romanın çoğu yerinde ağlamadıysam eğer bu aynı anda duyduğum öfkedendir..
Aklıma takılan şeyler de var tabi;
-neden Derda adı hem kızın hem oğlanın adı (^ işaretli olan kız)
-neden kapak resminde erkeklerin yüzlerinde kadın yüzü var?onlar Derda'lar olabilir mi?
-neden Nevzat Çelik'e ithaf?(bunu biliyorum, yazarın ilk kitabının yayınlanmasına onay verdiği için)
-neden başlarda herşey çok gerçekçi giderken birden  Tutunamayanlar'dan sonra elle yazılan nakil kısmı ve  Derdaların birbirlerine yazdıkları mektuplar falan gerçek üstü olmaya başlıyor?
-neden eninde sonunda kötülerin hepsi allahından buluyor?
-neden Oğuz Atay?
 Neyse az çok anlaşılmıştır. Bu tür kitaplarla ilgilenenler okumalı derim...Hakan Günday'ın kitap kapakları pek hoşuma gitmiyor ama :-)
Hakan Günday; 1976 doğumlu, Mütercim Tercümanlık bölümünü yarıda bırakıp Siyasal okumuş. Kinyas ve Kayra, Zargana, Piç, Malafa, Azil ve Ziyan diğer romanları.

Pazar, Şubat 10, 2013

Çavdar Tarlasında Çocuklar, J.D.Salinger

İşte muhteşem bir kitap daha. Salinger'in 1951'de yazdığı bu ilk romanı daha önce Gönülçelen adıyla da dilimize çevrilmiş hatta Teoman'ın Gönülçelen şarkısına da ilham kaynağı olmuş.
http://www.teoman.com.tr/roportajlar.php

Bir kitap dergisinde gördüğüm, hemen not defterime yazdığım bir kitaptı bu. Yayınlandığında çok ses getirmiş, yazarını popülerleştirmiş hatta yazar münzevi bir hayat sürmek istediği için bundan epeyce rahatsız olmuş.
Modern zamanların başyapıtı kabul edilen bu eser müstehcen bulunup Amerika'nın bazı eyaletlerinde yasaklanmış ama yine de en çok okunan roman olmuş.
Holden Caulfield 17 yaşındadır. New York'lu burjuva bir ailenin oğludur. Okuduğu okuldan atılmasıyla (ki bu üçüncü okul)  başlayan ve sancılı büyüme süreci onun ağzından anlatılır.
 burada kitapta adı geçen bir şarkıyı dinleyebilirsiniz; https://www.youtube.com/watch?v=QyMKVLBqse4&feature=youtube_gdata_player


Dört günde yaşadıkları vardır romanda. Sık sık kardeşlerinden bahseder, küçük kız kardeşi Phoebe o kadar tatlı ve masumdur ki ona hiç kızmaz. Roman, adını bir şarkıda geçen çavdar tarlasından alır. Phoebe abisine "sen ne olmak istiyorsun?"diye sorunca Holden o tarlada oynayan çocukları hayal eder ve uçurumun kenarına gelenleri yakalayıp kurtarır. Kardeşine "çavdar tarlasında oynayan çocukları uçurumdan kurtaran kişi olmak istediğini"söyler. İnsanların ikiyüzlülüklerine, kendini beğenmişliklerine, onu umursamaz tavırlarına öyle kızar ki çocukların masumiyeti ona kendini iyi hissettirir.
 "...Ayrılığın üzüntülü ya da kötü olması umurumda değil, ama bir yerden ayrıldım mı, oradan ayrıldığımı bilmeliyim. Bilmezseniz, daha çok koyar insana.."
"... Ama o müzedeki en iyi şey, her şeyin yerli yerinde kalmasıydı. Hiç kimse kıpırdamazdı yerinden. Oraya yüz bin kez gidebilirdiniz, o Eskimo hala daha yeni iki balık tutmuş olur, kuşlar hala güneye uçar, geyikler o narin bacakları üstünde o pınardan su içer ve göğüsleri görünen o Kızılderili kadın battaniyesini dokurdu. Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz. Bu kez sırtınızda bir palto olurdu. Ya da, son gelişinizde sıradaki eşiniz kızıl çıkarırdı ve yeni bir eşiniz olurdu.Diyeceğim, değişik bir şey olurdu sizde; demek istediğim şeyi anlatamıyorum.”
Kitabın giriş cümlesi bir web sitesi tarafından en iyi ve en ironik giriş cümleleri sıralamasında birinci en iyi kapanış cümleleri sıralamasında 15. olmuş.
Okumanızı şiddetle tavsiye ederim. :-)
Salinger, 1919 New York doğumlu.
Çeviren;Coşkun Yerli

Salı, Şubat 05, 2013

Ablamın mutfağından

Daha önce hiç başkasının yaptığı bir yemeği bloğumda paylaşmamıştım. Ama bu defa durum farklı; Melek ablam geçen hafta birbirinden güzel yemeklerle bizi karşıladı ben de bloğumda paylaşmadan edemedim. Yemeklerden biri bildiğiniz hünkar beğendi diğeri de tahinli-elmalı börek.İkisi de nefisti.Zeytinyağlı sarma ve çorba da harikaydı.
Hünkar beğendi; bildiğiniz gibi tereyağlı beşamel sosa közlenmiş ve küçücük kesilmiş patlıcanlar ve rende kaşar eklenerek yemeğin tabanı hazırlanıyor, üzerine de soğanla iyice kavrulmuş et yayılıyor ve sonuç şöyle oluyor;

Elmalı-tahinli börek ise baklavalık yufkanın (4 kat) aralarına sıvı yağda açılmış tahin bolca sürülüyor. En üst kata ceviz, şeker ve az tarçınla pişmiş rendelenmiş elma yayılıp rulo yapılıp pişiriliyor. O da şöyle görünüyor;

ellerine sağlık ablacım.

Pazar, Şubat 03, 2013

Biletiniz Buraya Kadar, Romain Gary



Sürükleyici çok çabuk okunabilecek bir kitap. Romain Gary hakkında daha önce yazmıştım, iki kitabından bahsetmiştim.O'nun tarzını çok beğeniyorum.

 Bu kitabı 1977'de yani ölmeden üç yıl önce yazmış. Roman 1970'lerde Paris'te geçiyor. 60 yaşına merdiven dayamış iş ve erkekliği adına iktidarını kaybetmemeye çalışan hatta kabul etmese de bunalıma giren bir adamın hikayesi. Oğlu ile ilişkisi, genç sevgilisine olan aşkı,arka planda Fransa'nın ekonomik durumu romandaki diğer ayrıntılar. Son derece açık sözlülükle yazılmış, çözülüşü son 2-3 sayfaya bırakan bir roman.Tavsiye ederim...
Agora kitaplığı, çeviren;Aykut Derman