Pazar, Mayıs 23, 2010

Kahve hakkında...

Bu görüntü sizde kahve içme isteği uyandırdı mı?
Peki ya bu?
Ama kahveyi içmek dışında başka amaçlarla kullananlar da var.
Aşağıdaki tablo Karen Eland tarafından kahve ile yapılmış.
Sanatçı birbirinden ünlü tabloları kahveyle boyayarak yeni baştan yaratıyor.
Avustralya Sidney'deki bu alana 3604 fincan kahve ile Mona Lisa tablosu yapılmış. Kahvelere farklı miktarda süt tozu eklenerek esere uygun gölgelendirmeler yapılmış.
Bosna'da Türk kahvesi. Lutvinia kahvesi, kulpsuz fincanda ve mutlaka bir sigara ile ikram edilirmiş. Boşnaklar kahveyi mutlaka bakır tek kişilik tepsilerde ve yanında da mutlaka lokum veya badem ezmesi gibi bir tatlı ile sunarlarmış. Bu sunum çok hoşuma gitti.

Cuma, Mayıs 21, 2010

Venedik'te Ölüm, Thomas Mann

Değişik bir kitaptı. Kitabın ilk 28 sayfasının geri kalan 80 sayfası ile pek bir alakası yoktu. Çünkü ilk bölümde Goethe model alınarak yaratılan karakter Gustav von Aschenbach,  sanat ve sanatçı konusunu ele alıyor. Ama ilerleyen sayfalarda karakterin tatil için gittiği Venedik’te, Tadzio adlı 14 yaşındaki Polonyalı çocuğa tutkuyla bağlanışının, kolera salgınına rağmen orada kalıp, bu insan güzelliğinin mükemmel örneğini seyrederek, mutlu ölmeyi tercih edişinin öyküsünü anlatıyor. Kitabın adından sonunu tahmin edebiliyorsunuz zaten ama kitapta bence vurgu yapılmak istenen de bu değil. Bir trajedi. Hayata ve aşka tutunma ve sonra da kendi rızasıyla ölüme teslim olma trajedisi.
"...kurnaz gönül avcısı, incenin incesi bir fikir: sevenin sevilenden daha tanrısal olduğu, çünkü tanrının sevilende değil, sevende bulunduğu fikrini söyledi..." (syf.69)






Aschenbah, aşık olduğu gençle hiç konuşmaz, onu uzaktan inceleyip hayatı hakkında tahminlerde bulunur. Zaten Taciu hakkında tahminlerden öte bir bilgi yoktur kitapta.
Kitabı Behçet Necatigil çevirmiş.
Kitap İtalyan yönetmen Luchino Visconti tarafından filme çekilmiştir. Eşcinsel Sinema örneği olarak festivallerde gösterilir.



Paul Thomas Mann(1875-1955) 20.yüzyılın en önemli Alman yazarlarından biridir. 1929 yılında Nobel ödülü aldı. Mann, 1936 yılında Alman uyruğundan çıkarıldı. Çekoslovak uyruğuna geçerek 1938'de ABD'ye taşındı. Burada 1939'da Lotte in Weimarı yazdı. Mann bu Goethe romanında bu büyük idealinin portresini anlaşılmamış, yalnızlığa itilmiş bir insan olarak çizdi.1944'te Amerika uyruğuna geçen Mann, II. Dünya Savaşı'nda Alman dinleyicileri için faşizm karşıtı radyo programları hazırladı.
Büyülü Dağ, Doktor Faustus, Buddenbrook ailesi, Küçük Bay Friedmann en önemli eserleridir.


Venedik'te Ölüm, Thomas Mann, Çev.Beçet Necatigil, Can Yayınları, 2007.

Cumartesi, Mayıs 15, 2010

Ekmek

Fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusu kimin hoşuna gitmez ki?
"'Ne kadar düşünürseniz düşünün, ekmek ve tuzdan daha iyi bir buluş yapamazsınız." (Rus Atasözü)
Ekmek 8000 yıllık bir yiyecektir. Ekmeğin yapılışı Mısır'da çok eski tarihlerden beri bilinmektedir. İlk zamanlarda ekmek yapmak için, iyice kızdırılmış yassı taşlar kullanılıyordu. Sonraları ocakların üstlerine konan ızgaralar, daha sonra da tuğladan veya topraktan, küçük fırınlar icat edildi. 3.yüzyılda Atina'da her biri farklı yöntemlerle yapılan 72 çeşit ekmek üretilmekteydi. Yunanlılar, bilinen ilk ekmek dükkanlarını açtılar ve böylece günümüzdeki fırın ve pastanelerin temeli 3000 yıl önce atılmış oldu.

Ekmek ağız tadının temelidir. Bir kıtadan diğerine şekli değişse de tüm dünyada her gün ekmek yenmektedir.
Çoğunlukla buğday unu kullanılmakla beraber mısır, çavdar gibi tahıl unlarından da ekmek yapılmaktadır. Ekmek, genellikle bir başka besinle birlikte tüketilir. Yanında katık olmaksızın tüketildiğinde yavan ekmek ifadesi kullanılır.
-Ekmeğini taştan çıkarmak, -Ekmek parası, -Ekmeği ile oynamak, -Ekmek aslanın ağzında, -Ekmek elden su gölden, -Ne kadar ekmek o kadar köfte, -Ekmek kavgası, -Ekmek teknesi, -Ekmeğine yağ sürmek (bazı deyim ve atasözleri)

“Ekmek” sözünün eski Türkçede ve Osmanlıcada“etmek”şeklinde söylendiği bilinir.

Tuz, kimyon, çörek otu, rezene otu, safran, susam, hardal, karpuz çekirdeği ekmeğe eklenen maddeler arasındadır.
Bazlama
Yufka, lavaş, bazlama, pide, mısır ekmeği, kömbe, kete, sac ekmeği, taş fırın ekmeği, tava ekmeği ve  haşhaşlı ekmek gibi pek çok çeşit ekmeğimiz vardır. 
Trabzon ekmeği
Dünyadan birkaç örnek; focaccia ekmeği



Ciabatta İtalyan ekmeği


pretzels Alman ekmeği
Jean Paul Gaultier'in ekmekli sergisi

Ekmeküstü ne iyi gider?
-peynir, fındık ezmesi, reçel, bal-kaymak, kekikli tereyağı, muhammara, humus...
Ekmek neyle iyi gider?
-çorba, kuru fasulye, karnıyarık, şakşuka...
Ekmekarası ne iyi gider?
-sucuk, peynir-domates, yeşil soğan veya roka, kaşar-salam iklisi...


 

Cuma, Mayıs 14, 2010

Bir hayalim var...

Son iki yıldır yapmayı çoook istediğim birşey var. Bir karavan almak ve karavanla Avrupa'yı gezmek. Aslında önceleri küçük bir tekne istiyordum. 15 gün denize açılıp Ege ve Akdeniz'i turlamak. Bunu mavi turlarla da yapabilirim diye düşündüm. Ama bir karavanımız olsa yaz-kış, sahil-kara demeden gezebiliriz değil mi? 2 günlük tatillerde bile. Tabi önce mesela Kars ve Ağrı'ya gidip bir uzun yol provası yapmak isterim.

Karavanla gezmek düşüncesi beni çok heyecanlandırıyor. Harita üzerinde plan yapmak çok hoş. Yanımıza neler alacağımızı bile düşünüyorum bazen. Ama kalabalık olmamak lazım. Sadece eşim ve ben. İstediğin yerde durup geceyi orada geçireceksin, deniz kıyısında da bir yere gidebiliriz, orman içinde de, dağ başında da. İstediğimiz yerde mola verip, gölgeliği açıp, seyyar masa ve sandalyeleri çıkarıp elimize de kahvelerimizi aldık mııı değmeyin keyfimize. Ya da soğuk birşeyler.


 Harita okumaya ve bir yeri gezmeden önce detaylı araştırma yapmaya da bayılırım. Şimdiden plan yapmaya başladım bile :-)

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

Alejandro González Iñárritu

Alejandro González Iñárritu en beğendiğim yönetmenlerdendir. Meksikalıdır.
Filmlerini birkaç kez izleseniz bıkmayacağınız ve başka ayrıntılar yakalayacağınız türden. Filmlerinde birbirinden farklı hayatlar yaşayan kişilerin yollarını bir kazayla ya da olayla kesiştiriyor. Belki kurgu aynı gibi gelebilir ama filmler çok çok farklı. Bence yönetmen bu tarz kesişimleri ve içten duyulan acıyı vermeyi seviyor. Her filmde acı çeken insanlar olduğu gibi bir de bu acıya sebep olanlar var. Onların cephesinden de görüyorsunuz olanı biteni. Empati yaptırıyor size yani. Sonunda da hikayeyi değişk bir biçimde bağlamayı seviyor.

Amores Perros, 21 Grams ve Babel:  bu üç film de birbirinden güzel. Birisini seçmem gerekirse yapamam sanırım.
Seçtiği oyuncular da çok iyi. Sean Penn, Gael Garcia Bernal, Naomi Watts,Cate Blanchett, Benicio Del Toro gibi...Sadece Babel'de "neden Brad Pitt?" diye düşünmüştüm ama izleyince filme uygun olduğunu gördüm. Gael García Bernal'ı hem Amores Perros'da hem de Babel'de oynatmış.
İnarritu şöyle demiş: "Sınır deyince düşünsel bir kavram yerine mekanlardan söz ederiz. Gerçek sınırların içimizde olduğuna inanıyorum."

Salı, Mayıs 11, 2010

Baylan'ın Kup Griyesi

Dondurma, karamel, badem, vanilya, fıstık ve krem şanti ile yapılan ve üstüne bal ve karamel sosu dökülerek bir kedi dili bisküviyle servis edilen Baylan'ın ünlü tatlısı "Kup Griye".
Fikirlerine çok güvendiğim Vedat Milor bir yazısında kup griyeyi biraz fazla şekerli bulduğunu yazmıştı. Ben de biraz pahallı olduğunu söylemeliyim :-)
Baylan ilk olarak 1923'de Beyoğlu'nda sonra 1925'de Karaköy'de açılır(bu şubeler yıllar sonra kapanır). Adını, Fransızca I'Orient (Şark) sözcüğünün okunuşu olan "Loryan" dan alır. Yabancı adların Türkçeleştirilmesini öngören yasa uyarınca 1934 yılında Loryan adı Baylan olarak değiştirilir. Baylan adı, Çağatay Türkçe'sinde "Kusursuzluk, mükemmellik" anlamına gelmekteymiş.
Kadıköy şubesi 1961'de açılmıştır.
*Likörlü, pralinli, limonlu ve krokanlı çikolatalar ilk kez Baylan'da İstanbullularla buluştu.
*Baylan kitaplara konu ve filmlere de mekan olmuştur. Ansiklopedilere de girmiştir.
*Mevsim yaz ise arka bahçede oturmanızı tavsiye ederim.
*Makaronları, likörlü çikolataları ve espressosu da çook güzel. *Bir ay önce Bebek'de bir şubesi açıldı. (bu pek iyi bir fikir mi bilmem)

Cuma, Mayıs 07, 2010

Bulantı, Jean-Paul Sartre

Bulantı, yazarın ilk romanıdır.1938’de yayınlanır. Roman günlük biçiminde yazılmıştır. Bu nedenle de belki bana türü pek de roman gibi gelmedi. Roman kahramanı Roquentin, dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatır. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin'in kendi bedenine de yöneliktir. Kitapta sıradan insanlar ve varoluş çabaları anlatılır.

Roquentin, dünyanın saçmalığını, yüreğinde "bulantı" duyacak derecede açık seçik görebilen, ama bu gerçek karşısında yaşamını değiştirmeyecek kadar uyuşuk bir aydındır. Sartre'ın temel endişesi, okura evreni olduğu gibi gösterebilmektir. Kitap bu amaca ulaşır.
"...Bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar..." (syf.20)
Sartre´a göre İnsan sadece vardır. Belli bir amaç gözetilerek yaratılmamıştır. Önce varolur sonra kendi kendini gerçekleştirir. Sartre insanların aslında yalnız olduğunu vurgulamış, bu yalnızlık ona korku vermiştir. Yalnızlıktan ve yalnız insanlardan korktuğunu Bulantı´da şöyle anlatıyor;
"Henüz sekiz yaşımdayken Lüxemburg parkına oynamaya giderdim. Bir adam vardı. Gelip Auguste-comte sokağı boyunca uzanan parmaklığın karşısındaki kulübenin içine otururdu. ... Bizi korkutan bu adamın ne sefil hali ne de boynunda çıkmış olan ve yakasına değen urdu. Bizi korkutan onun yalnızlığı idi."

JEAN - PAUL SARTRE (1905 – 1980)
Fransız yazar. Her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefeyle 20.yy'a damgasını vuran düşünürlerden biridir.
21 Haziran 1905'te, Paris'te varlıklı bir burjuva ailesinin çocuğu olarak doğmuştur. 1929' da birincilikle felsefe öğretmenliğini kazanır. 1933’den sonra Berlin'de ve Neuilly' de öğretmenlik yapan Sartre, II. Dünya Savaşı'nın ardından, ülkesi özgürlüğe kavuştuktan sonra, yazarlık çalışmalarına ağırlık verebilmek amacıyla öğretmenlikten ayrılır.
Sartre, kalın camlı gözlükleri (miyopluğu nedeniyle, 1974'te hemen hemen hiç göremez hale gelecektir), hiç çıkarmadığı kanadyenleri, atkısı, piposu ya da sigarasıyla, Paris entellerinin ve sol kıyının bir simgesidir. Sartre, buluşma ve çalışmalarında kahveleri kullanan bir sokak ve kalabalıklar adamıydı da. 1964 yılında layık görüldüğü Nobel Edebiyat Ödülünü de reddetmiştir. Mayıs 1968' de Sorbonne’da Renault fabrikasının işgaline katıldığı gibi, hak arayan her toplulukta yer almıştır.

 
J.P.Sartre, Bulantı,Can Yayınları,2007, Çeviren; Selahattin Hilav.

Pazar, Mayıs 02, 2010

Ülkelerin kahvaltı alışkanlıkları

Kahvaltı, genellikle sabahları yenilen hafif yemek anlamındadır. Kahve içmeden önce bu iş yapılması gerektiği için kahve-altı kelimelerinden hece düşmesiyle türemiştir.
Kahvaltı denilince aklımıza mis gibi demlenmiş çay, peynir, zeytin, domates, kızarmış ekmek, sahanda yumurta ve bal-kaymak gelir. Ama her ülkede böyle değil.
Kahvaltı, kültürü yansıtan önemli bir alışkanlık. Ama kültüründe kahvaltı alışkanlığı olmayan ülkeler de var. Örneğin Çinliler güne pirinç lapası ile, Japonlar balık, Pakistanlılar ise et ve sebze ile başlıyor.

Kısaca bakacak olursak bazı ülkelerin kahvaltı alışkanlıkları şöyle;

İngiltere  (breakfast), -çay önemli bir unsur,- kızarmış tost ekmeği,- yumurta (sahanda ya da çırpılmış),- marmelat ve reçel(özellikle portakal),- sosis, bacon, fasulye,- mısır gevreği
*Amerikalılar çay yerine kahveyi veya meyve suyunu tercih ediyorlar. Kahvaltıya pancake de ekleniyor.

Fransa ( petit déjeuner),- bol sütlü kahve "Café au lait",- kruvasan ya da baget ekmeği,- reçel ve tereyağı


İtalya (colazione),- espresso ve cappucino,- tost ekmekleri "tramezzini",- mozarella peyniri,- fesleğen, domates, - füme salam
İspanya ( desayuno),- sütlü kahve "cafe con leche" ya da cortido (espresso),- zeytinli ekmek ya da domatesli ekmek ,- füme zeytin,- sarımsak,- tostado (kızarmış ekmek).

Rusya (завтрак),- çay,- lakerdalı esmer ekmek (Wolga-schnitte),- Rus yumurtası,- havyar.

Almanya  (das frühstück),- peynir çeşitleri,- domuz eti,- yumurta, kaz ciğeri, patates ve gevrek, - yulaflı, tahıllı ekmek.


Benim en sevdiğim öğündür kahvaltı. Bu da benim listem olsun; Peynir çeşitleri, kekikli, kişnişli zeytin, simit ve tahıllı ekmek, domates-salatalık, bal-kaymak, veya nutella, haşlanmış ya da tereyağına kırılmış yumurta veeee güzel demlenmiş bergamut aromalı çay.




Türk kahvaltısı henüz dünya literatürüne girmiş değil ama kahvaltılarımızı diğer ülkelerle kıyaslayacak olursak; bizde kahve değil mutlaka demleme çay olmalı. Zeytin,domates ve salatalık kahvaltılarımızda vazgeçilmez bir yiyecek. Yumurtayı sade yediğimiz gibi menemen olarak ya da sucuk-pastırma ile beraber de yiyoruz. Bal-kaymak ikilisinin ayrı bir yeri var. Herhalde kahvaltıda bizim kadar ekmek tüketen bir millet de yoktur :-)
Bir kaç kahvaltı yeri önerisi;  
Yolunuz düşerse ; -Eskişehir, Doyuran kahvaltı salonu, -Marmaris, Çınar Lokanta ve Kahvaltı yeri, -Van, Bak Hele Bak Kahvaltı salonu, -İstanbul'da Aksaray Van kahvaltı salonu, Hisar'daki Kale kahvaltı salonu, Beşiktaş Pando Amca'nın yeri

Van Kahvaltı Salonu, Aksaray

Kale Cefe, Kahvaltı
1920'den kalma Fransız kahvaltı takımı.
Güzel bir fikir;

Çay ve kızarmış ekmek takımı.