Çarşamba, Şubat 15, 2017

Ayn Rand, Hayatın Kaynağı

Hakkında olumlu ve olumsuz çok şey duyduğum bir romandı. Şöyle bir araştırayım dedim webde de durum aynı. Sevenler ve sevmeyenler.
Kitap hakkındaki fikrime gelirsek; Düşünsel derinliği olduğu açık ama diyalogları pek sevmedim. Karakterleri de. Bu kadar zıt ve sorunlu insan bir araya nasıl gelmiş diye sordum. Romanda da olsa. Edebi bir yanı yok bence. Beni etkileyen dil ve anlatımı değil ama bazı "anlamlı" cümleler oldu ama bu yazarın edebi gücünden değil cümlenin doğruluğundan kaynaklanıyor.
Kitaba konu olan teze sonuna kadar katılıyorum. Modern mimariyi beğeniyorum, işlevi olmayan parçaların binalarda olmaması gerektiğini savunuyorum. Bu yıllarda Efes antik yapılarını taklit etmek anlamsız bence de ya da Rönesans sanatına dönmeye ne gerek var. Eskiyi koruyalım ama yeni yapılanlar yeni tarz olsun. Her yüzyılın bir tarzı var. Biraz binalara başka bir gözle bakmaya da başladım aslında. Ama romandaki kişilerden etkilenemedim, hikaye yer yer açılsa da çok sürükleyici gelmedi bana.
ben sevmeyenler tarafında da değilim ama ortada kaldım sanırım.

Türker Armaner, Tahta Saplı Bıçak


Türker Armaner'in dördüncü kitabı Tahta Saplı Bıçak.
Bu roman 1979 yazında, hayali sahil kasabası Karanca'da yirmi saat içinde geçen bir hikaye. 1960'ların, 1930'ların İstanbul'unu ve romanın temel karakteri Münevver Hanım'ın öğrenci olarak kaldığı 1939 Berlin'ini kapsıyor. Yani roman 20 saatlik bir zaman diliminde geçse de 40 yılı kapsıyor. Haliyle geri dönüşler oluyor ama birbirine karıştırılmadan anlatılmış. O yüzden güzel.
Anlatımı sade ve hoş, ama ilginçtir ürkütücü sahneler de var. Yazarın başka kitaplarını da okuma isteği uyandırıyor.

Pazar, Şubat 05, 2017

Almansal Lezzetler

Ben bir yere gittiysem, bir şey gördüysem ya da yediysem o eğer yapabileceğim bir şey ise eve döndüğümde ne yapar eder tarifini bulur bir denerim. Sanki öyle daha kalıcı olacak, sanki kendime ispat mı edicem yapabildiğimi neyse? Hamburg'da yediğimiz çeşit çeşit çöreklerden ikisini döndükten kısa bir süre sonra yaptım. Tariflerini internette buldum.
En alttaki tarif de Hamburga'da yediğim bir şey değil ama bu rende gibi aparat Almanya'ya özgü ve bu yemek de Alman-Avusturya yemeği. 
Şimdi efendim bu üstteki çöreğin adı; Franzbrötchen. Fransız ekmeği demek. Hafif şekerli az mayalı hamuru açıp üzerine erimiş tereyağı sürüp tarçın-şeker karşımı serpip rulo yapıyorsunuz. Üstteki gibi iki parmak aralıkla kesip bıçakla üstüne bastırıyorsunuz.

Bu üsttekini milföy hamuruyla da yapabilirsinizi bence. Adı schweineohren. Domuz kulağı yani. Fil kulağı ya da kıvırcık kulak da deniliyormuş. Üzerinde pudra şekeri ile hızlıca yapılan sos var.

Sonuncusu da tuzlu. Makarna gibi bir şey. Adı Spaetzle .Üstteki gibi bir aparatla yapılıyor. Koyu akışkan makarna hamuru yapıp kepçe ile bu delikli süzgeçten kaynar tuzlu suya akıtıyorsunuz. Daha önceden hazırladığınız karamelize soğan ile karıştırın ya da et yemeğinizin yanına yapın ya da makarna gibi soslayın. Bu aleti Hamburg'da bulamadım (Stutgart yemeğiymiş). Zeynep internetten sipariş verip getirdi sağolsun.

Aslı Erdoğan, Kırmızı Pelerinli Kent



Sanıyorum yanlış hatırlamıyorsam Aslı Erdoğan'ın kendi hayatından esinlenerek yazdığı bir romandı bu.
Özgür adlı bir kadının tehlikelerle dolu olan Rio şehrinde geçirdiği günleri anlatıyor. Aslı Erdoğan'ın dil ve anlatımını çok beğendim. Kitap su gibi akıyor. Rio'nun favelalarını merak etmedim desem yalan.

Romanda ölüm, yalnızlık, açlık, korku var. Kafamdaki o festivalleriyle meşhur Rio görüntüsü silindi bu kitapla. İkliminden nefret ettim adeta. Kar yağarken okumama rağmen o bunaltıcı yapış yapış sıcakta tropik böceklerle yaşadım sanki.

“Rahat koltuğuna gömülmüş ve dünyanın en risksiz işine, okumaya dalmış, kentli, iyi eğitimli, hiç açlık sanrısı görmemiş birine açlığı hangi sözcüklerle betimleyebilirdi? Kimin sözcükleriyle?”

Dostoyevski, Netoçka Nezvanova

Zeyno verene kadar Dostoyevski'nin böyle bir kitabı olduğunu bilmezdim. Yer yer akıcı, yer yer sıkıcı maalesef. Dili güzel. Küçük bir kızı anlatıyor özünde. Başarısız bir müzisyen olan babasıyla yaşayan kız çocuğunu. Fakir bir yaşamdır bu.

Dostoyevski ağabeyine yazdığı 1846 tarihli bir mektupta “büyük bir roman” yazmak istediğini belirtiyordu ve bu niyetle Netoçka Nezvanova üzerinde çalışmaya başladı. 1849 yılında tutuklanıp Sibirya’ya gönderilmesiyle roman yarım kaldı ve Dostoyevski bir daha bu romana geri dönmedi.

“Netoçka Nezvanova, Dostoyevski’nin büyük romanlarındaki ideolojinin ve tekniklerin geliştirildiği bir laboratuvardır.”

KONSTANTIN MOCHULSKY

Kenneth C-Jenny Davis, Edebiyattan Pek Anlamam

Kitabın tanıtımına kanıp aldığım için kendimi suçluyorum. Kitap okumaya ya da edebiyata yeni başlayanlar alabilir. Adından da anlaşılıyor aslında "edebiyattan pek anlamayanlar" için. Benim gibi yılların okuru "peh" der bence. Neyse çok karalamıyım içinde bir kaç ilginç şey de buldum. Yazar ve şairlerden ya da kitaplardan onların pek bilinmeyen yönlerinden bahsediyor...

Anton Çehov, Memurun Ölümü

Çehov bence de (çoğu okur böyle düşünüyor çünkü) en iyi öykücülerden biri. Öyle basit öyle sıradan konuları ya da durumları öyle sadelikte anlatıyor ki arada bir ruhunuzun temizlenmesi için okumalısınız. Bu da onlardan biri. 

İnci, John Steinbeck

Bu kitabı bu zamana kadar nasıl okumadım? sorusunu bazı kitaplar için soruyorum kendime ama bunun cevabı "başka kitapları okuduğm için" oluyor. Okunacak o kadar çok kitap var ki. Okudukça daha artıyor sanki. Meksikalı inci avcısı Kino'nun "acıklı" hikayesi bu kitap. Kısacık bir roman ya da uzun bir hikaye. İçiniz burkuluyor, acımasızlığa veya yanlışlara karşı . 
Dili zaten güzel çok söze gerek yok.

Barbi Stili Yün Kıyafetler

Neden barbilere kışlık kıyafet yapmayayım ki? Başka işim mi yok? kızım isterse başka işim yok tabi. 

Niyokki mi Gnocchi mi? Kısacası patatesli mantı...

Bu nedir? Niyokki veya Gnochi Yıllar önce televizyonda İtalyan bir kadın yapmıştı. Dur bunu yapayım demiştim. Ama gördüğüm her şeye böyle dediğim için sırası anca geldi. Çok kolay ve lezzetli.
2 patatesi haşladım ve süzüp ezdim. İçine bir yumurta kırdım, bir kaşık tereyağı, tuz, karabiber ve 1 kaşık labne koydum (parmesan da çok yakışır hatta tulum). Ezip aldığı kadar un ekledim. Yumuşak pofidik bir hamur oluyor. (Bunun içine iyice ince doğranmış az haşlanmış ıspanak da konulabilir bence)
Sonra tuzlu kaynar suda 5-6 dk pişirip eritilmiş tereyağında şöyle bir çevirdim.
Kızıma etin yanında verdim ama bence mantı gibi yoğurtlu ve salça soslu da harika olur. Kalanın yarısını derin dondurucuya attım. 

fırında kabak dilimleri

Kardeşlerime Kadıköy'de gezerken bir fırında satılıyordu ve kardeşim tadımlık aldı. Eve gelip iki gün sonra denedim. Kabakları dilimleyip hiç bir şey sürmeden fırında pişirin. Harika bir atıştırmalık. Sağlıklı ve lezzetli. Çalışıyorsanız iş yerinize götürebilirsiniz. Kabuklarıyla yedik hatta. Üzerine tuz, karabiber ve zeytinyağı sürüp tekrar deneyeceğim.

Kibrit Kutusu Cafe

Kadıköy'de Sanatçılar Sokağında harika bir yer. Sıcak samimi ortam derler ya hakikaten öyle. Duvarlardaki kibrit kutu koleksiyonu çok güzel ve ilginç.
Menü güzel, çalışanları ve sahibi gerçekten arkadaşınızmış gibi. Tuvaletine de mutlaka uğrayın derim:-))

Karton kutudan ev yaptık

Bu aralar hiç bir koliyi ya da kutuyu atmayıp saklıyorum. Elbet bir işe yarıyor. Pinterest'ten koli kartonlarından neler yapıldığını gördüşümde şaşkınlıktan dondum. Şimdi ufak ufak denemeye başladım.
Yukarıdaki ev yavruların oynaması için ideal. Pencereleri biraz uğraştırıyor ama olsun. Sonuç çok güzel oldu. Falçata ve silikon tabancası en büyük yardımcınız zira kesmek makasla zor yapıştırırken de prit veya uhu pek tutmuyor.

Yeldeğirmenini Keşfe Çıktık

İstanbul'da ay geçmiyor ki popüler bir semt çıkmasın. Açılan mekanlar sayesinde Cihangir, Galata, Karaköy ve Moda'nın dönüşümüne şahit olduk. Şimdi sıra Yeldeğirmeni'nde .

Kadıköy'ün kuruluşu MÖ 675 ve yapılan surlar da Yeldeğirmeni'nden geçiyor. 15.yy da bahçeli köşkler varmış.1789 yılları arasında, padişah I.Abdülhamit tarafından buraya 4 yeldeğirmeni yaptırılmıştır. Semtin ismi, un ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulan bu yeldeğirmenlerinden gelir. Bir başka tez; burası IV.Murat zamanında İbrahim Ağa'ya sarayın unlarını öğütmek için çiftlik olarak verilir ve burada yel değirmenleri kurulur.. bu yüzden semt hem ''ibrahimağa'' hem de ''yeldeğirmeni'' olarak anılır..

Yeldeğirmeni'nde 1800 yılların ikinci yarısında yerleşim hızlanmış, özellikle Yahudilerin semte yerleşmesiyle birlikte apartmanlaşma başlamıştır. Yeldeğirmeni'ne İstanbul'un ilk apartman semti de denilebilir.
Şimdi ulaşımı çok olay olduğu için Kadıköy'de otobüs ya da vapurdan inip beş dakikada buraya gelebilirsiniz. O nedenle daha da gelişeceğini düşünüyorum.
Eskiden Acıbadem'de otururken Kadıköy'e yürüyerek ineceksem bu sokaklar pek tekin olmadığı için ana caddeden inerdim. Ama şimdi sokaklar çok nezih ve rahat. Düzenleme güzel.
Sokaklardaki duvar resimleri güzel.

Küff Cafe'ye gelmeyi istiyordum. Ortamı beğendim, kahvesi güzel.

Bir dahakine Garda'yı deneyeceğiz.
Eski taş evleri, duvar resimleri görülmeye değer.

Geçmişte Yeldeğirmeni nasılmış? 
geziko_Yeldeğirmeni

Evde Donut Yapmak


Bir çocuğunuz varsa bunları yapmayı öğrenmek neredeyse bir zorunluluk haline geliyor. Benim de uzun zamandır aklımda vardı. İnternetten bulduğum tarifleri kendime göre birleştirip ölçüleri yarı yarıya azalttım, çünkü epeyce fazla çıkıyor.
Malzemeler; 1 su bardağı ılık süt (200ml),2 adet yumurta,50 tereyağı,Yarım su bardağı pudra şekeri,
Yarım paket (5gr) kuru maya,5 - 5.5 su bardağı kadar un,Kızartmak için sıvı yağ,Üzeri için
erimiş çikolata, pudra şekeri sosu veya renkli şekerler, ne isterseniz. yoğurup yarım saat bekleyin sonra 1,5 cm kalınlığında açıp bardak ve ortasını da şişe kapağı ile kesip halkalar elde edin. 15 dk daha bekleyin ve kızgın yağda arkalı önlü kızartın. Bunun fırında yapılan versiyonu da var ama bu hamur pek yağ çekmiyor. Özellikle dikkat ettim yağın miktarı pek azalmadı. Çıkarır çıkarmaz 1-2 dk kağıt havlu üzerinde bekletin. İçi hiç yağlı olmadı.

Prag gezisi

Kasım sonunda kardeşim ve kızımla çıktığım Prag tatili öncesi her zamanki gibi nereler görmeliyim ve neden görmeliyim? çalışmamı yaptım. Kısa notlar tuttum. Zaten yürüyerek pek çok yerini görebileceğiniz bir şehir.


Havaalanından 119 numaralı otobüslerle son durakta inip yeşil A hatlı metroya binince 3-4 durak sonra sizi zaten merkezi yerlere getiriyor. Prag merkez dokuz bölgeden oluşuyor.
Praha Çekçe'de "eşik" demekmiş. Ve bu şehir de İstanbul gibi yedi tepeli. İçinden Vltva Irmağı geçiyor. Milat Kundera'nın neredeyse tüm kitaplarını okumuşumdur, Kafka'da öyle. Yaroslav Haşek'in Aslan Asker Şvayk'ına bayılmıştım. Tüm bu yazarlar Praglı. Nasıl sevmem burayı?
Kafka pek sevmezmiş bu şehri, buradan kaçıp uzaklaşmakmış tüm amacı.

Bu Vlatva ırmağının üzerinde Prag'da yanlış hatırlamıyorsam 16 köprü var. En görkemlisi Charles Köprüsü. 4.Charles yaptırmış. Her iki ayağındaki kule, üzerindeki 30 heykel birbirinden güzel. Birinde bir Osmanlı Türk'ü bile var. Elinde kırbaç tutan göbekli bir heykel.


Sonra otelimiz ile sırt sırta olan Astronomik Saat Kulesinin de olduğu eski Şehir Meydanı mutlaka görülmeli. Tam ortasında burada meşhur olan ilahiyatçı Jan Hus'un heykeli var. Jan Hus 1415'te engizisyon mahkemesince dinsizlikle suçlanmış ve yakılarak öldürülmüş. Belediye binası, Tyn Kilisesi de burada.



Astronomik saat ise hala çalışan dünyanın en eski saati. 15.yy da kralın isteği ile yapılmış. Kral bu saati o kadar beğenir ki bir daha aynısını yapamasın diye ustanın gözlerini kör eder. Usta da boş durmaz intikam almak için bir gece gelir ve saati bozar. 17.yy da tamir edilir. Her saat başı İsa ve 12 havariyi temsil eden heykelcikler iki pencere arasında gidip geliyor. Ayrıca bu kulede bulunan dört heykel en çok korkulan dört şeyi sembolize ediyor; ölüm, kibir,aç gözlülük ve Türk istilası.

Bir başka mutlaka görmeliyim dediğim şey Nazım Hikmet, Namık Kemal ve pek çok yabancı yazar ve şairin yıllarca mekanı olan Edebiyatçılar kahvesi de denen Kavarna Slavia.



Burada gerçekten de görülmesi gereken çoğu şey yürüme mesafesinde. Onlardan biri de Kavarana Slavia'nın az ilerisindeki meşhur Dancing House. Sinema sanatçısı ve dansçı Fred Astaire ve Ginger Rogers'a adanmış. Yani kısaca Frad&Ginger.

Ekmek içinde sunulan gulaş çorbasını denemenizi tavsiye ederim.

Meydanlarda ya da yukarıdaki Prag Kalesinden aşağıya inerken küçük rulo tatlıcıları görürsünüz. Bundan da bir kaç tane yedik. Adı trdelnik. İçine çikolata sosu, dondurma vs koydurabildiğiniz gibi sade de yiyebilirsiniz.


  Ayrıca Prag'ın sokaklarında satılan sıcak şaraplarını da içiniz:-))
Kafka her ne kadar sevmese de bu şehir Kafka'dan epeyce nemalanıyor. Kafka Cafe, Kafka Müzesi ve Kültür evi gibi...

Yeni yıl yaklaşırken gittiğimiz için küçük hediyelikler ve zencefilli kurabiyeler oldukça fazlaydı.

Tadı damağınızda kalacak, yılda iki milyon turist gelmesine rağmen sessiz ve sakin bir şehir Prag.