Cumartesi, Nisan 13, 2024

Bu Kitapları Mutlaka Okumalısınız

 Hepsi roman ya da hikaye olan bu kitapları bence herkes okumalı. 11 yıl önce yine bu blogda arkadaşlarıma da danışarak en sevdiğimiz kitaplardan oluşan okuma listeleri paylaşmıştım. Benim listemdeki kitapların bazıları aynı kaldı ve yeni eklemeler oldu. Neden sevdiğimi tek tek yazmayacağım. Zaten çoğunu bloğumda paylaşmıştım. Ya hikaye ya da dilini (ya da genelde her ikisini de etkileyici bulduğum için) benim listem şöyle:

Sıralı değil.

-Suç ve Ceza, Fyodor Dostoyevski
-Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel Garcia Marquez
-Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar
-Veba,Albert Camus
-Bereketli Topraklar Üstünde, Orhan Kemal
-Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, E.M.Remarque
-Drina Köprüsü,İvo Andriç
-Büyük Umutlar,Charles Dickens
-Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı,Romain Gary
-Kader, Tim Parks
-Günden Kalanlar, Kazuo İshiguro
-Sait Faik'in ve Çehov'un hikayelerinin hepsi
-Körleşme, Elias Canetti,
-Nar Ağacı, Nazan Bekiroğlu,
-Fransız Suiti, İrene Nemirovsky
-Kefaret, İan McEwan
-Mandarinler, Simon De Beauvoir,
-Büyük Defter-Kanıt-Üçüncü Yalan, Agota Kristof
-Kolleksiyoncu, John Fowles
-Yenişehir'de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal,
-Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Ziya Osman Saba
-Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa
-Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk
aslında listeyi rahatlıkla 50'ye çıkarabilirim....Mavi Sürgün olmalı, Acı Çikolata olmalı veya Körlük olmalı... 
iyi okumalar...

Çarşamba, Mart 20, 2024

Villa Borghese, Borghese Bahçesi ve Müzesi

Roma'da nereyi mutlaka görelim? diye sorsanız ilk üç maddede bu bahçe müzeyi söylerim. Bahçe dediğime bakmayın peyzajı çok güzel yapılmış, göletleri, arkeoloji okulu, cafeleri, müzeleri ve yürüyüş alanları olan dolu dolu bir yer. 80 hektarlık bir arazi. Popolo meydanından geçip şehrin çıkış kapısından sağa dönünce parkın girişindesiniz.  
Bahçe 1605 yılında kardinal Scipione Borghese tarafından yaptırılmış. Bahçede çocuklar için çok güzel oyun ve sanat alanları, zooloji müzesi, kütüphane de var. Bunlar bitişik değil. Hepsi sessiz ve kocaman bir park/ormanın içinde. Bahçedeki heykeller Bernini'nin babası Pietro'ya ait.

Parkın içindeki Pincio bahçesi daha bir özel. 
Borghese bahçesi ve villası Borghese ailesi için Roma merkezin hemen dışında parti villası gibi tasarlanmış. Zamanla sanat koleksiyonları birikmiş. 19.yy sonunda yeniden düzenlenmiş. 

Borghese galeri için müze biletini 10 gün önceden aldığım için beklemeden girebildik.  Apollon'dan kaçarken bir ağaca dönüşmekte olan Daphne heykeli Bernini'ye ait.

Pek çok kişiyi kızdıran Pauline Borghese (Napolyon'un kız kardeşi) heykeli. Pauline heykeltraşa venüs olarak böyle poz vermiş. Kocası da çok kızıp heykeli kimse görmesin diye bir odaya kilitletmiş. Elindeki elmaya dikkatinizi çekerim.

Ama belki de bu galeriye gelmeme ennn çok neden olan Bernini eseri Persephone'nin kaçırılması heykeli. Etrafında üç tur attım. Hareketli bir anı durdurmuşsunuz gibi. Kaslar, elin üstündeki damarlar, saçlar hepsi muhteşem.

Borghese galeriden çıkıp 10 dakika yürüyüp yine bu bahçedeki başka bir müzeye geçtik. (ücretsiz)Buraya kadar gelmişken mutlaka uğrayın. Pietro Canonica müzesi. Taksim meydanındaki anıtı yapan mimar, heykeltraş. 


Burası onun hem evi hem atölyesi imiş. Mandalina ve portakal bahçesi olan çok tatlı bir ev. Canonica 1910'dan sonra Rus Çarı ve ailesi için çalışıp onlarla samimi olmuş. Hatta II.Nikola ona heykelini daha gerçekçi yapsın diye bir at hediye etmiş.
Heykel bitmiş gemi ile Rusya'ya götürülüp Petersburg meydanına konulmuş. Fakaat 1917'de devrim olunca heykel yıkılmış ve sadece bu üstteki birebir modeli kalmış. 
İşte Taksim Cumhuriyet anıtının kalıp modelleri. Canonica Türkiye'ye gelip Atatürk'le de tanışmış hatta büstünü yapmış. Ve hatta Ankara Etnografya Müzesi önündeki o muhteşem Atatürk heykeli de Canonica'ya ait. İzmird'eki de.
İsmet İnönü heykel için teşekkür etmek ister ve imzalı fotoğrafını yollar.
Bu heykelde kullanılan kadın yüzü modeli bir genç bir Türk kadınına aittir. Sanayi-i Nefise Mektebi bir yarışma düzenler. Ödül Canonica ile 18 ay çalışıp staj yapmaktır. Bu yarışmayı Sabiha Ziya kazanır ve Canonica'nın stajyeri olur. İşte aşağıdaki kadın yüzü de ona aittir. Taksim anıtının iki yanında bulunan özgür kadın rölyefi yani...


Bahçede bir tur daha atıp Villa Medici tarafından yürürseniz İspanyol merdivenlerinin arkasında bulursunuz kendinizi. 
 

Çarşamba, Mart 13, 2024

Mandarinler, Simon de Beauvoir

 930 sayfalık kitabı bu kadar çabuk okuyacağımı düşünemezdim. Su gibi aktı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Paris'te bir grup aydının hayatını arkada siyasi olaylar ve edebi gelişmelerle veren muhteşem bir roman.  1954'de Goncourt ödülü almış. 

Beauvoir'nın karakter tahlillerine, değişen ilişkileri çözümleyişine bayıldım. Fazla ayrıntı vermek istemiyorum ama kitaptaki Henri karakterinin Albert Camus olduğu, Robert Dubreuilh'in Jean-Paul Sartre, Anne karakterinin de Simon de Beauvoir olduğu bariz  ama yazar bunu pek kabul etmemiş. 

Çevrimen: İlkay Kurdak, Alfa Yayıncılık

Nohutlu Bulgurlu Sulu Köfte

Bu yemeğin bir adı olmalı ama hatırlamadığım için bu başlığı verdim. 
Az yağlı kıyma, soğan rendesi tuz ve karabiberden minik köfteler yapın.
İnce bulgur ve irmiğin üzerine sıcak su ekleyip şişmesini bekleyin. Şişince göz kararı un ekleyip tuz ile yoğurup minik toplar yapın.
Nohutu da bir gece önceden ıslayıp haşlayın.
Soğanı minik doğrayıp pembeleşinceye kadar yağda çevirin 2 kaşık salçayı ve bir litre suyu ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynayınca malzemeleri ekleyin. Nohut zaten pişmişti. Tüm malzemeyi 10-15 dakika kısık ateşte pişirin. Afiyetle yiyin.
Ben suyunu fazla koymadığım için çorba değil daha çok yemek gibi oluyor.
Bu tarifte bir ölçüm yok. Tüm malzemeyi göz kararı belirliyorum. Resimdeki miktar 4 kişilik yemek için yeterli oluyor.

Fıstık Ezmesi Kurabiyesi

 Bu tarife ne isim vereceğimi şaşırdım. Ama görüntü şöyle; 

Fıstıkların kabuklarını temizleyip yanmaz tavada kısık ateşte yakmadan kavurdum. (Henüz fıstıklar sıcakken miksere koyup aralıklarla (motorunu yakmadan) yağı biraz çıkana kadar bekledim. Sonra içine 2 kaşık hindistan cevizi yağı ve göz kararı 2-3 kaşık bal koydum. Biraz daha çevirip kaşık yardımı ile şekil verdim. Basit ama lezzetli bir kurabiye oldu. Kalanı da kavanoza koyup kaşık kaşık yedik. 

Şeftalili Tersyüz Keki - Upside Down Cake

 Bu tarifi yıllar önce Martha Stewart'tan öğrenmiş ve farklı meyvelerle denemiştim. Nefis bir tadı var.


Malzemeler:
-1,5 bardak sade kek unu
-1,5 bardak normal un
-1 çorba kaşığı kabartma tozu
-1 çay kaşığı tuz
-250 gr yumuşak tereyağı
-1+3/4 bardak şeker (yani iki bardaktan iki parmak eksik gibi)
-4 yumurta
-2 çay kaşığı vanilya
-1,5 bardak süt
-Kalıbın tabanı için; ince doğranmış şeftali (kabuğunu soydum ama soymasanız daha güzel görünebilir) 2 kaşık şeker ve 1 kaşık tereyağı ve tarçın.
malzemeler oda ısısında olmalı.
Kuru ve ıslak malzemeleri ayrı ayrı karıştırıp sonra tüm malzemeyi birleştirip karıştırın. 
Kek kalıbının zeminine iki kaşık şeker(esmer şeker daha güzel oluyor) ve tereyağını tarçınla karıştırıp iyice yayın. Üzerine dilimlediğiniz şeftaliyi dizin (erik, ananas, elma veya portakal da güzel oldu)
Daha sonra 170 derecede 25 dakika pişirin. Ilıyınca ters çevirin... 
Afiyetle yiyin.

Salı, Mart 12, 2024

Tirza, Arnon Grunberg

Bu kitabı iki farklı yazardan  (Yekta Kopan ve Ayfer Tunç) duyunca listeme eklemiştim. Zaten kitabın arka kapağında da yorumları var. Ancak kitapçılarda bulmak pek kolay olmadı. 
Sürükleyici bir roman. Son 30 sayfaya kadar bazı taşlar yerine oturmayabilir şaşırmayın. Sonra geriye dönüp düşünmeye neden oluyor. Aslında basit gibi görünen olayların bile derin psikolojik nedenleri olduğunu görüyorsunuz. 
Kitap editörü bir baba, emeklidir ve sıkıcı denilebilecek bir hayatı vardır. Ergen kızı Tirza'nın mezuniyet partisi için evinde verdiği partide suşi hazırlamıştır. Olaylar böyle başlar...
Alef kitap, Hollandaca aslından çeviren Gül Özlen

Botter Apartmanı-Casa Botter

II.Abdülhamid'in terzisi (sarayın resmi terzisi) Jean Botter için 1901'de yapılan, ülkemizde çeliğin ilk kullanıldığı binadır. İstiklal Caddesi'nde bulunur. Ayrıca konut ve işyerinin aynı binada olduğu ilk örnektir. Burada açılan Botter Moda Evi de Türkiye'de ilktir..
İstanbul'da Art Nouveau tarzında yapılmış ilk binaymış. Bu tarz zarif süslemeler ve bitkisel desenlerden oluşur. Gerçekten de kapı girişindeki gül ve bitki motifleri dikkat çekici. Ayrıca gül motifi içerideki vitray pencerelerde de var.

Binanın mimarı D'Aronco. Üst katta da toplantı ve kitaplık için ayrılmış odalar var. Restorasyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaptı ve Casa Botter Sanat Merkezi olarak açıldı. Her gelişimde farklı bir sergiye denk geliyorum.
Binanın mirasçıları anlaşamayınca yıllarca bakımsız kalmış. Hazineye devrolmuş.
Ferit Edgü bir zamanlar 3.katta oturuyormuş.

Pazar, Mart 10, 2024

Roma, Vatikan Turu

 Aziz Petrus'un şehit edilip gömüldüğü yerde kurulan Vatikan, Petrus'un ardılı olan  Papa'nın ikametgahıdır. Nüfusu 900 kişi civarıdır. İsviçre'li muhafızlar tarafından korunmaktadır. Muhafızlar Michelangelo'nun tasarladığı kıyafet modelini 500 yıldır giymektedir. Mussolini kendisi ateist olmasına rağmen Vatikan'ın statüsünü belirleyip şimdiki haline getirmiştir. (1929)

Vatikan turizmden çok para kazanır ama aynı zamanda Shell ve General Electric'in ortaklarındandır. 

Vatikan'da Saint Petro Bazilikasına giriş ücretsizdir. Ama Vatikan müzeleri için önceden bilet almanızı tavsiye ederim. Otelden yürüyerek Tiber Nehrinin yanına geldik ve güzelim Sant Angelo kalesinin önünde yürüyüp köprüden karşıya geçtik. Sant Angelo Hadrian tarafından yaptırılmış. Cem Sultan'ın 4.5 yıl kaldığı yerdir aynı zamanda. 

Az sonra Vatikan topraklarında olacağız. 

Meydan'ın yukardan çekilen fotoğraflarında anahtar şeklinde olduğunu görmüşsünüzdür. Aziz Petrus'un simgesi anahtardır. Çünkü Aziz Petrus İsa'nın yol arkadaşıdır ve ondan cennetin anahtarını almıştır. Elinde anahtar olan bir aziz heykeli ya da resmi gördüğünüzde büyük ihtimalle Aziz Petrus'tur. 

Meydan Bernini tarafından tasarlanmış bazilikanın kubbesi ise Michelangelo eseridir. Meydandan şöyle baktığınızda 284 dor sütun ve bu sütunların üzerinde azizlerin heykellerini görürsünüz. Meydanın ortalarında bir yerde üzerinde centro del colonnato yazan yuvarlak taşı bulup tam o noktadan sütünlara bakın. Muhteşem değil mi? Normalde 3 sıra arka arkaya olan bu sütunlar bu noktadan baktığınızda sadece öndeki sıra görünüyor. Bernini'nin hesaplaması bu. 



Bu arada bu meydan Mehmet Ali Ağaca'nın Papa'ya suikast girişiminde bulunduğu yerdir. 1981'de Papa elinden ve karnından vurulur. Papa 4 gün sonra Ağca'yı affetse bile 14 yıl hapis yatmaktan kurtulamaz. 

Saint Pietro dünyanın en büyük katolik kilisesi. Yapımı 250 yıl sürmüş ve içi muhteşem. Nereye bakacağımızı şaşırdık ama Pieta'dan başlayalım dedik. Mermere böyle bir şekil nasıl verilir şaşırmak istiyorsanız burada hayranlıkla bakakalabilirsiniz. Michelangelo bu heykeli henüz 25 yaşındayken 1499'da tamamlamış. Meryem genç betimlenmiş. Çarmıhtan yeni indirilmiş İsa kucağında. Michelangelo'nun imzaladığı tek eseridir. (Meryem'in gögsündeki kuşakta imzası)


Papalık altarındaki Bernini anıtını ve önündeki yine Bernini eseri baldakeni inceleyebilirsiniz. 20 metre yüksekliğindeki bu bronz baldaken (taht veya altarın bulunduğu sütunlu bölüm) 17.yy da tasarlanmış. Roma'yı gezerken Bernini, Michelangelo'yu sık sık anacaksınız.

Papa VII.Aleksander anıtını da mutlaka görün. Az bulunan pembe mermerden Bernini (1678'de)yapmış.

Örtü gibi oyulmuş bu mermerin altı dünya imiş, alttaki iskelet lucifer yani azrail. Elinde de bir kum saati. Zaman yaklaşıyor diyor. 

Yerde Ayasofya'nın adını görürseniz şaşırmayın. Dünyadaki pek çok büyük kilise büyüklüğüne göre sıralanmış. Amaç bu bazilikanın ne kadar büyük olduğunu göstermek. 

İçeriyi detaylıca gezdikten sonra buradan çıkıp Sistine Şapeline yani Vatikan müzelerine doğru 15 dakika kadar yürüyeceğiz.

SİSTİNE ŞAPELİ (1477- 1483)

Şapel ölçülerini eski Ahitteki Hz. Süleyman tapınağından almaktadır. Bu şapeli görmek istemekteki amacımız Michelangelo'nun muhteşem tavan freskleridir. Kendini askı ile tavana asıp çalışmaya başlamış. Yıl 1508. Sonra Roma işgal edilince Floransa'ya gitmiş. 1535'de dönüp yarım bıraktığı işi tamamlamış. Önceden fresklerin her bir detayını öğrenerek gitmenizi tavsiye ederim. (içeride fotoğraf yasak) Bu şapelin diğer bir önemli özelliği Papa öldüğünde yeni papa seçilene kadar tüm kardinallerin burada kilitli kalmasıdır. Her oylamadan sonra seçim kağıtları yakılır. Halk meydanda merakla bekler eğer şapelin bacasından siyah duman çıkarsa daha papa seçilemedi ama beyaz duman çıkarsa seçildi demektir.

Raphael Odaları: Raphael'in duvarlarını dekore ettiği, boyadığı 4 muhteşem odadır. Hepsinin konusu başka. Mesela 2.oda Heliodorus odası freskinde bir hırsız Kudüs tapınağı hazinesini çalıp kaçmaya çalışırken bir atlı tarafından yakalanmıştır. 4.Oda Borgo'da yangın freskidir.

3.Oda muhteşem Atina Okulu freskinin de olduğu odadır. Tavsiyem bu freskteki detayları çalışıp da giderseniz daha iyi anlamış olursunuz.

Müze kısmını gezdikten sonra müze cafeden kahve ve atıştırmalık alıp bahçede oturduk. Hem dinlenmek hem muhteşem bahçeyi görmek için güzel bir mola..

Vatikan müzesinin çıkışı 1932'de yapılan bu sarmal merdivenlerden...


Cumartesi, Şubat 24, 2024

Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis Ferdinand Celine

Celine oldukça radikal bir yazar. Kitabını okuyunca bunu daha iyi anladım. Bu kitabı daha önce yarıya kadar okuyup neden bilmem bırakmıştım. Şimdi baştan okudum. Genellikle akıcı bir kitap, çok detaylarda boğulan bir tarzı yok yazarın. İki dünya savaşını da görmüş ve hatta bizzat yaşamış yazar çok etkileyici olayları bile günlük konuşma diliyle ve rahatça anlatıyor. Normalde çoğu fikrine katılmadığım bir hekim/yazar Celine ama savaşın acımasızlığını, kapitalizmi, sömürgeciliği, içi boş pek çok kavramı kendi dahil eleştirmiş. 
Okuduğumuz yazar ile aynı görüşte veya aynı yaşam şekline sahip olmak zorunda mıyız sizce?

Portakal kabuğunu atmayın

Bu kekin özelliği yoğun portakal tadı. Herhangi bir kek tarifine uygulanabilir. 
Ben portakal, mandalina ve limon kabuklarını atmıyorum. Kaynayan suda 5-6 dakika tutup süzdükten sonra minik minik doğrayıp az şekerle pişiriyorum. Pişerken içine bir bardak mandalina veya portakal suyu ekliyorum. Suyunu çekince altını kapatıp sıcakken kavanozluyorum. Elimin altında 1-2 kavanoz hep bulundururum. Kahvaltıda yemek hoşuma gidiyor ama sık sık portakallı kek ya da kurabiye yapıyorum. Bu kekin içinde bir kase kadar bu portakal kabuğu reçelinden var.  Reçeli önce rondadan geçip öyle ekledim kek hamuruna. Kabuk taneleri iyice ezildi. Arada 1-2 kaşık pankeke de ekliyorum. Hatta bununla kış çayı da  hazırlayabilirsiniz. Sıcak suya 1 kaşık koyup karıştırın. Harika bir aroma tavsiye ederim.

Paskalya çöreği ile ne yapalım?

 Aslında çok şey; yumurtalı ekmek yani french toast da bunlardan biri ama biz başka bir şey denedik.

Önce bir pastacı kreması yapıyoruz. Sonra muz ve çilek gibi meyveleri ince ince dilimliyoruz. Ya da şeftaliyi dilimleyip azıcık tereyağı ve şekerle 5 dakika pişirip soğutuyoruz. Bu da olur.


Alta ısıtılmış ince dilimli paskalya, üste pastacı kreması onun üstüne de meyveler ve en üste isteğe bağlı ince çikolata sosu. Nefis bir pasta olup çıkıveriyor.

En Güzel Pankek Tarifi


Yıllardır (en az 11 yıl) pankek yaparım. Türlü tarif denedim. Şimdi iki tarif vereceğim; biri daha sağlıklı olacak. Diğeri klasik pofidik pankek.

Önce klasik pankek: Malzemeler oda sıcaklığı olursa daha güzel olur. 

-iki yumurta

-2 yemek kaşığı toz şeker

-1 tatlı kaşığı yumuşak tereyağı

-1 bardak süt

-1,5 veya 2 bardak elenmiş un

-1 paket kabartma tozu

-isteğe gör 1 çay kaşığı vanilya

şeker ve yumurtayı çırpıp sütü ekledikten sonra ayrı bir yerde karıştırdığınız un, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyin. Boza kıvamı olacak en az. peçete ile çok az yağlanmış, iyice kızdırılmış tavaya birer kaşık yayarak bekleyin ve arkasını da pişirin.

Daha sağlıklı olanında ise bir yumurta, yarım bardak süte iki kaşık karabuğday unu bir kaşık badem bir kaşık da hindistancevizi unu ekliyorum. Şeker koymuyorum diğer kuru malzemeler aynı. Hindistancevizi unu sıvıyı bolca çekiyor gerekirse biraz daha süt eklenebilir. 

Afiyet olsun.

Roma Gezi Rehberi-1

 Roma'da geçirilecek 4-5 gününüz varsa bu yazı size uygun fikirler verebilir. Biz Roma'ya iki kişi ve Ocak ayında gittik. Şansımıza hava 14-16 derece civarıydı ve kalabalık değildi.

Navona meydanının bir paralelinde bir otelde kaldık. Bunun avantajı akşam üzeri odaya gelip dinlendikten sonra gece yine dışarı çıkıp bir saat Roma akşamlarını da görebilmiş olmamızdır. Ben bir günlüğüne de bir yere gidecek olsam yanıma gezeceğim yerleri yazdığım defterimi alırım. Haliyle Roma için de epeydir okuduğum ilginç bilgileri yazdığım ince bir defterim vardı. Planlamayı önceden yaptım, havaalanından Termini'ye nasıl gideceğimizi öğrendim veya gezeceğimiz müzelerin biletlerini de önceden aldım. Bunlar işimi kolaylaştırdı. Başka bir kolaylık da gezeceğimiz yerleri veya yemek yiyeceğimiz yerleri Ulmon gibi çevrimdışı bir harita uygulamasına etiketlemek. Orada internete gerek olmadan kullanabiliyorsunuz. Daha da güzeli etiketlediğim her yer ile ilgili yazdığım bilgileri de açıp hemen okuyabilmem oldu.  Başka bir şey de popüler yerlere göre değil kendi görmek istediğim yerlere göre bir plan yaptım. 

Havaalanından merkezdeki Termini istasyonuna giderken yolda sağda şu yapıyı görerek Roma'ya giriş yapıyorsunuz.

Bu kare kollezyumdur. Mussolini'nin faşist mimarisini yansıtır. 1938'de yapımına başlanmış yarım kalmış. Yukarıdan aşağı pencere sayısı Benito harfleri kadar yani 6, soldan sağa pencere sayısı Mussolini harfleri kadar yani 9. Şimdi Fendi'nin binasıymış diye okudum ama emin değilim.

Navona meydanı 1.yy da yapılmış. Eskiden burada atletizm yarışları yapılırmış.  Meydanda Mısır'dan getirilen dikilitaş var. Zaten Roma'nın pek çok yerinde bu dikilitaşlardan var. İdamlar da bu meydanda yapılırmış. 


Roma'da hiç metro veya otobüse binmek zorunda kalmadık. İyi bir güzergah belirleyerek yol üstünde görmek istediklerimizi gezerek sık sık küçük yeme-içme molaları vererek dinlendik. Günde 10-15 km arası yürüdük. Otelimize en yakın yerleri ilk gün gezdik. Bunlardan biri de beni ve kızımı çok etkileyen Pantheon. MÖ 27'de inşa edilen "bütün tanrıların tapınağı" anlamına gelen Pantheon ortçağda kiliseye çevrilmiş. Kubbe 43 metre. Kireç hamuru ve volkanik kül karışımı ile yapılan kubbe bu sayede daha hafif olmuş. Çatıdaki deliğe oculus denir ve 8 metre çapındadır. Buradan gelen gün ışığı dışında başka bir pencere yok. Bir süredir girişler ücretli. Ben kapının solundan 5 euroya bilet aldım. 18 yaş altı ücretsizdi. İçerisi muhteşem. Raphael'in mezarı da burada. Mikelangelo burası için "insan yapımı olamaz olsa olsa melekler yapmıştır" demiştir. Pantheon dünyada en iyi korunmuş yapı kabul edilir. 




Şimdi Piazza Venezia'ya gidiyoruz. Burası Burada 1455'de Venedikli bir kardinal bir konut yaptırır bundan dolayı meydana bu isim verilir. 


Tam bu meydana bakan Palazzo Venezia'nın bahçesine girip korint modeli sütun başlıklarda kullanılan acantus bitkisini inceleyin. Mussolini bu binanın küçük balkonundan meydandaki halka seslenmeyi pek severmiş. 


Sonra sağdaki aracoeli merdivenlerine geliyoruz. Bu merdivenler 124 basamak ve 1348 tarihli. 14.yy da bir tiran buradan halka seslenirmiş. 17.yüzyılda tepede yaşayan prens içi dolu fıçıları merdivenlerde yatanların üstüne bırakana kadar kente gelen yabancılar bu merdivenlerde sabahlarmış.  Basamakları dizlerinizin üzerinde tırmanırsanız büyük ikramiyenin size çıkacağına inanılıyormuş. Daha sonra merdivenlerden yukarı çıkıp bizim tarihimizle de alakası olan kiliseye gireceğiz. Santa Maria in Aracoeli kilisesi tarihi 6.yüzyıla kadar uzanır. İçindeki 22 sütün çeşitli antik yapılardan getirilmiştir. Tavanında bazı geniş süslemeleri var. Bu da İnebahtı'da Osmanlı donanmasını yakan Haçlı ordusunun şerefine papa tarafından ekletilmiş.(1571)


Bu kiliseyi gezdikten sonra yukarıdan Campidolio meydanına bakın. Meydanı ve çevresindeki binaların ön cephelerini ve hatta bu meydana çıkan merdivenleri Mikelangelo tasarlamış. Meydanın ortasında da nefis Marcus Aurelius heykelini görün. 

Soldaki küçük aralıktan biraz ilerleyip Roma forumuna bakmak da güzel bir sürpriz gibi. 
Burdan aşağı inip maalesef Mussolini'nin yaptırdığı o ortadaki yoldan yürüyeceğiz. Çünkü kazanacağı zaferler sonrası ordusu ile buradan geçit türeni düzenlensin istemiş ve forumun yani Antik Roma'nın tam ortasından geçen bu yolu yapmış. Bu yol sağa doğru colleseuma çıkıyor.

Colleseum Roma'nın en büyük amfitiyatrosu. İmparator Vespasianus tarafından MS 72'de yaptırılmış. 55 000 kişi alacak kapasitededir. 450 yıl aktif kullanılmış. Dış cephe mermer ile kaplıymış ama mermerler sökülüp başka yapılarda kullanılmış. Dünyada dor, iyon ve korint modelin beraber kullanıldığı tek yapı imiş. Colleseum'un zemininde kanlı dövüşler yapan gladyatör ve hayvanların kanını emen ince bir kum dökülürmüş bu kuma rena denir Arena adı buradan gelmektedir. 

Bu arada Basilica Di San Pietro İn Vincoli de mutlaka görülmeli. İçindeki bu Musa'nın Hükmü heykeli Mikelangelo'nun eseri ve muhteşem. Heykel 235 cm; Musa tanrısal 10 emri halkına bildirmek için Sina dağına çıkar ve orada 40 gün kalır. Şehre döndüğünde halkın altından yaptıkları bir buzağı heykeline taptıklarını görür ve öfkelenir. Ancak öfkesine hakimdir. Heykel o kadar gerçekçidir ki Mikelangelo heykeline bakar ve elindeki çekici fırlatarak "niçin konuşmuyorsun" diye bağırır. Heykelin dizinde minik çekiç izi hala durur. Özellikle heykelin sağ elindeki kaslar hayranlık uyandırır. Serçe parmağınızı hareket ettirdiğinizde oluşan kas bile çok doğru ve gerçekçidir. Heykeltraş, Tevratta Rönesans döneminde yapılan çeviri hatası nedeniyle heykele minik iki boynuz yapmıştır. Aslında boynuz değil parlak olmalıydı o kelime. (Bu kilisede Aziz Petrus Kudüs'de hapsedildiğine onu bağlayan zincirler de var)

Otele dönüşte canımm Hadrianus'un tapınağını da gördük.
Hadrian en popüler Roma imparatorlarından biri . MS 117'de tahta geçmiş. Aralıklarla 9 yıl kadar ülkesini gezmiş Anadolu'ya Mısır'a gitmiş. Yunan kültürüne hayran. İşkenceyi yasaklayıp köleliği azaltmış. Bu tapınak da onun ölümünü takiben ilah ilan edilmesinden sonra (145) yapılmış. Öndeki 11 sütün orijinal arka kısım ekleme. 
Ben gelmeden önce Roma hakkında iki kitap okuyup pek çok youtube gezi videosu izledim. En faydalandığım sayfa Roma Bileti oldu. En anlaşılır ve açıklayıcı bulduğum benim zevkime hitap eden kısa videolar çekmiş. Ellerine sağlık Ahmet Ebcim.

Pazartesi, Şubat 19, 2024

Soytarı Çiçekleri ve Kuzeyli Annem

Kısa ama vurucu bir kitap okumak ister misiniz? İlk tavsiyem Kuzeyli Annem...
Bir eserin çok şey anlatması için 500 sayfa olmasına gerek yok. Bu kitap bunu kanıtlar. Yazar Jean Louis Fournier kendi hayatını anlatıyor. Alkolik doktor bir baba ve hayatı mücadele ile geçen bir anne... Yazarın aklında kalan anlar... Çok güzeldi. Kısa romandaki bölüm isimleri çok hoş; hava ve deniz durumunu belirten ifadeler; deniz soğuk, kışları 5 derece veya fırtına şiddetinde rüzgar uyarısı gibi...
Diğer kısa kitap tavsiyesi de Soytarı Çiçekleri.
Sevgilisi ile intihar eden ancak sevgilisi ölüp kendisi kurtulan Yozo'nun hastanede geçirdiği birkaç gün anlatılıyor bu kısa romanda. Abisi ve arkadaşı onun ziyaretine gelir ve bir de bakımı ile ilgilenen bir hemşire vardır. Herkes onu eğlendirmek için neşelendirmeye çalışırken Yozo geçmişini düşünmektedir. Bazı satırların üzerine durup düşündüm. Çok etkileyici. Yazar aslında bu romanda kendisinin ikinci intihar girişiminin ardından yaşadıklarını anlatıyormuş. Bir başka hoşuma giden ayrıntı yazar arada durup okuyucu ile konuşuyor (roman hakkında veya yazarlık hakkında) bu da çok ilginçti. Kitap ilk kez 1935 de basılmış. Dazai çok ilginç bir karakter. 1948'de amacına ulaşmış. Sevgilisi ile denize atlayıp intihar etmiş.