Çarşamba, Ekim 16, 2013

Ulysses, James Joyce

Ooooh nihayet..

 
Bu kitabı yıllardır okumayı istiyor ve okumaya çalışıyordum... Ancak defalarca deneyip ancak 150 sayfasına kadar gelebildim. Nedeni de içinde çok fazla bilemeyeceğiniz kişi, şarkı, kitap, kitaptan bir cümle, olay vs. geçiyor olmasıydı. Elimde sözlük, internet vs. araştırdıkça bazen bir sayfa saatlerime maloldu. Kitap benimle beraber gezdi durdu. Eskişehir'de yaşarken bir Ankara seyahatimde almıştım kitabı.Okuması çok zor olduğu için bırakmıştım.. Sonra Ulysses sözlüğünün hazırlandığını duyup bekledim, sözlük çıktı bulamadım, sonra buldum başlayamadım derken kafamın sakin olduğu bu son iki hafta oturdum okudum. Tabiki sık sık sözlüğüne bakarak okuması zor. İnanın 840 sayfalık bu kitabın yerine 4 tane 400 sayfalık kitap okunurdu.. Ama Ulysses okumak bir başkaydı benim için.
 
Bir defa bir beklenti ve takıntı durumu var. Bir de bu romanın tek bir günü anlatması ve o günün de benim doğum günüm olması. Bu kitabı okuyup bir gün Dublin'e gidip doğum günümü bu kitap için kutlanan Bloomsday kutlamalarında yapmak istiyorum. Evet artık böyle de bir amacım var. Dublin'i zaten merak ediyordum üstüne de bu eklendi. Bir Bloomsday'de gidip bu roman için Dublinlilerin belirlediği yürüyüş rotasını gezip kitapta da adı geçen publardan birinde içmek...

 
Kitaba gelince, roman diyemiyorum çünkü çevirmeni Nevzat Erkmen bile roman desen roman değil ansiklopedi desen o da değil deyip kitabı bulmaca rafına koymuş ki kendisi de Türkiye Zeka Oyunları Kulübü'nün kurucusudur.
Ulysses herkesin bildiği ama pek az kişinin okuduğu roman olma ünvanını da elinde bulunduruyormuş...Ayrıca geçtiğimiz yüzyılın da romanı seçildi..
Evet kitap aslında Leopold Bloom adlı kişinin 16 Haziran gününü(1904)  anlatıyor. Kitabın 10 bölümü de birbirine pek benzemeyen tarz ve edebi türlerde yazılmış.Her bölüm bir fikir etrafında şekillenmiş.. Monolog, diyalog, bilinç akışı, olay aktarımı, soru cevap, tiyatro metni vb. Farklı birkaç kişi ve Bloom'un yürüyüş rotası çerçevesinde karşılaştıkları kişiler ve gittikleri mekanlarda sıradan bir gün...
Yaşadıkları bir gün ama o gün boyunca evde, okulda, gazetede, mezarlıkta ve kilisede, barda,sokakta aklından geçirdikleri, konuştukları her şey...heeer şeyy..Konu sık sık tarihe, edebiyata ve dine bağlanıyor. Romanın iskeletini meşhur Odysseia oluşturuyor. Bu kitap üzerine araştırma yapanlar (ki hakkında en fazla araştırma yapılan roman..) romanın temelini Odysseia'nın üzerine kuruyorlar. Kardeş başyapıtlar olarak görülüyor. Zaten isimlerinde de benzerlik var.. (çevirmen bu iki kardeş başyapıtın yazarlarının kentlerinin de kardeş olması için girişimde bulunmuş ;İzmir ve Dublin'in yani ama bu istek nasıl sonuçlandı bilmiyorum)
 
Joyce, "içine o kadar çok bilmece ve zeka oyunu koydum ki profesörler yüzyıllarca ne demek istediğimi tartışacaklar, insanın ölümsüzlüğü garantilemesinin tek yolu budur" demiştir. Erkmen'in çeviri yapması ve sözlüğü hazırlaması yirmi yıla yakın sürmüştür. Bu kadar emek karşısında gerçekten eğilmek lazım.. Bloomsday etkinliklerine katılmış,okumalar sırasında Ulysses'i Türkçe okumuştur.

Roman Dublin Körfezi'ni gören eski bir kulede başlıyor (bu kule bile nelere göndermeler taşıyor bilemzsiniz :-)
İlk satırlar şöyle;
"Sarman, babaç Buck Mulligan, üzerine bir aynayla bir ustura haçvari konulmuş tıraş sabunu köpüğü dolu tasıyla merdiven başında belirdi. Sarı, kuşağı bağlanmamış ropdöşambrı tatlı sabah yeliyle ardında hafif hafif yalpalanıyordu.."
"Bloom karaciğerin sosunda haşlanmış patatesi ezdi ezdi. s.313" Bloom romanda sürekli Böbrekli ve karaciğerli yemekler yiyor. Bloomsday'de bazı restoranlar romanda sık sık geçen bu yemeklerden yapıyorlar..(Onu da yiciim :-)
"Evet sık sık hastalanmış gibi bir sesle yatağa düşmüş numarası yaptığı o zamanlardan bu yana iki yumurtası dahil kahvaltısının yatağına getirlmesini istemek gibi bir şeyi o güne dek yapmamıştı da niyeti bir lort edasıyla...s.796" diye devam eden bu cümleden sonuna kadar yani 45 sayfada hiç nokta yok...
Marilyn Monroe'nun Ulysses okurken çekilmiş fotoğraflarını görenler "aslında düşündüğümüz kadar aptal değil mi" demişlermiş..
 
Okuması zor mu? evet çok zor.. Dili ağır değil, anlattıkları ağır... Ama türünün tek örneği, müthiş bir zenginlik barındırıyor...
Oooooh üstümden bir yük kalktııı...Ama tatlı bir yük...
(tam da Will Self'in Şemsiye'sini sıraya almıştım ama yok yok biraz dinleneyim, daha zamanı var..)

2 yorum:

emili dedi ki...

Tebrikler, ben şimdilik en fazla Mariyln gibi fotoğraf çektiririm :)

melda dedi ki...

Haklısınız, ama ben de fotoğraf çektireyim gelecek kuşaklara hatıram kalsın :-)