Yüz sayfalık ince bir kitap ama üzerinde düşünülecek-açılacak parantezlerle ve yazılacak yüzlerce yorum sayfasıyla- oldukça"kalın" bir kitap.
Hayatımızdaki şeyler... Bizim için birer araç mı yoksa amaç mı?Onlar için mi yaşıyoruz yoksa onlarla hayatımızı mı kolaylaştırıyoruz?
Pek çok insan rahat yaşamak ister, aradığı herşey elinin altında olsun cebinde harcamak isteyeceği kadar para olsun ister sanırım. İmkansızlıklar içinde yoklukla mücadele etmek istemeyiz. Para hayatımızın her yerinde. Ama para ne işe yarar? Satın aldığımız şeylerin kölesi olmaya mı?
Hayatımızı saran pek çok eşya var. (Günün birinde çok sade yaşamaktan bahsederiz, belki bir köy evinde, ama bunu kaç kişi başarabilir?) Bence bir eşyanın varlığı ile mutlu olmak, alttan alta ona sahip olduğun için gururlanmak, çaktırmadan markası ya da fiyatından dem vurmak başka, o eşyayı-nesneyi sadece hayatını kolaylaştırdığı için, estetik bulduğun için, tadını beğendiğin için almak ve kullanmak başka şey. Mesela ihtiyacın yokken, sırf herkeste var diye, moda diye, pahallı ya da marka diye bir ayakkabı almak ve bunu kullanırken başkalarına göstermekten ince bir zevk almak gibi.
Bir yerde okumuştum "istikbal showroomundaymış gibi evler" tabirini. Evlenen gençlerin mecburmuş gibi yatak-yemek-oturma odası takımını, en ince ayrıntısına kadar yemek,kahvaltı,nevresim, bardak vs. takımlarını alıp, belki de çoğunu kullanmayacakları şeylerle evlerini doldurmaları, sürekli şu bunu almış, şurda ucuzaymış şekli muhabbetler, belki ömründe 3 kez kulanılacak misafir takımları, hiç kullanılmayack malibu bardakları (:-) ...Bunun için aylarca çalışır, maaşının iki katı fiyatına kameralı bilmem neli cep telefonu alır iki yıl taksidini öder. Ya da biraz daha iyi kazananlar, ünlülerin gittiği mekanlara takılma, onlar gibi giyinmeye ya da onların dergilerde çıkan evleri gibi evlere ve mobilyalara sahip olmaya çalışırlar. Perec'nin dediği gibi "çantasında bir saat metro bileti ararken bilmem kaç dolarlık ipek gömlek giyerler, evinde soslu bir tavuk yapamazken, son derece zevksiz beslenirken pahalı restoranlara sanki hep oralarda yaşıyormuşçasına giderler ve bundan mutlu olup kendilerini kandırırlar"
"...Zengin olmayı isterlerdi. Zengin olmayı bileceklerini sanıyorlardı. Zengin insanlar gibi giyinmeyi, gülümsemeyi, bakmayı bilecelerdi..." syf.15
Hiç unutmuyorum bir arkadaşım evlenmeden önce o kadar çok şey almıştı ki evlenirken "evini dizdiğinde" bazı şeylerin aynısından iki tane aldığını ya da bir eve bir tane gerekecek şeyden farklı renk ve modellerde bir kaç tane aldığını ve bunların da çoğunun birbiri ile uyumsuz olduğunu farkedip koliyle dolaba kaldırmış ya da birilerine hediye vermişti. Aynı arkadaşım ben evlenirken salona vitrin ya da orta sehpası almayışıma çok şaşırmıştı. Kullanmayacağım şeyi neden alayım?
Yaşadığımız ülkenin ekonomik durumunun güvenilmezliği ve emekliliğinde rahat etme arzusu yüzünden "bir evim olsun" diye çalışıp bazı şeylerden ödün vermeyi anlarım, ama başka hiçir eşya hayatımızda vazgeçilmez ve çok gerekli olmamalı.
Bakın romandan pek bahsetmeme gerek kalmadı. Son zamanlarda ara ara düşündüğüm bir konuydu bu zaten. Paylaşayım istedim. Konuyu anlamışsınızdır böylece, ve kitabı çok beğendiğimi :-)
Romanda genç bir çift Jerome'la Sylvie, özgürlüklerinden hiç ödün vermeden herşeye sahip olmayı düşlerler. Oysa öğrencilikten çıkıp daracık odalardan, "bir pantolon, bir kazak"tan, kötü yemekhane yemeklerinden kurtulmanın ve düşledikleri yaşama ulaşmanın bir bedeli vardır. Nesnelerle örülü yaşam giderek daha da ulaşılmaz bir imgeye dönüşür...
Georges Perec, (1936-1982). Fransız sosyolog ve edebiyatçıdır. II.Dünya Savaşı'nda henüz 3 yaşındayken babasını kaybetti. Annesinin Auschwitz kampında öldüğü öğrenildi. Akrabaları tarafından büyütüldü. İlk romanı Les Choses 1965'de yayınlandı. Yirmiye yakın kitap yazdı. 1969'da yayınlanan La Disparition (Kayboluş) adlı romanını hiç E harfi kullanmadan yazdı.
Georges Perec, Şeyler, Çev:Sevgi Tamgüç, Metis Yayınları, 4. basım.
Hayatımızdaki şeyler... Bizim için birer araç mı yoksa amaç mı?Onlar için mi yaşıyoruz yoksa onlarla hayatımızı mı kolaylaştırıyoruz?
Pek çok insan rahat yaşamak ister, aradığı herşey elinin altında olsun cebinde harcamak isteyeceği kadar para olsun ister sanırım. İmkansızlıklar içinde yoklukla mücadele etmek istemeyiz. Para hayatımızın her yerinde. Ama para ne işe yarar? Satın aldığımız şeylerin kölesi olmaya mı?
Hayatımızı saran pek çok eşya var. (Günün birinde çok sade yaşamaktan bahsederiz, belki bir köy evinde, ama bunu kaç kişi başarabilir?) Bence bir eşyanın varlığı ile mutlu olmak, alttan alta ona sahip olduğun için gururlanmak, çaktırmadan markası ya da fiyatından dem vurmak başka, o eşyayı-nesneyi sadece hayatını kolaylaştırdığı için, estetik bulduğun için, tadını beğendiğin için almak ve kullanmak başka şey. Mesela ihtiyacın yokken, sırf herkeste var diye, moda diye, pahallı ya da marka diye bir ayakkabı almak ve bunu kullanırken başkalarına göstermekten ince bir zevk almak gibi.
Bir yerde okumuştum "istikbal showroomundaymış gibi evler" tabirini. Evlenen gençlerin mecburmuş gibi yatak-yemek-oturma odası takımını, en ince ayrıntısına kadar yemek,kahvaltı,nevresim, bardak vs. takımlarını alıp, belki de çoğunu kullanmayacakları şeylerle evlerini doldurmaları, sürekli şu bunu almış, şurda ucuzaymış şekli muhabbetler, belki ömründe 3 kez kulanılacak misafir takımları, hiç kullanılmayack malibu bardakları (:-) ...Bunun için aylarca çalışır, maaşının iki katı fiyatına kameralı bilmem neli cep telefonu alır iki yıl taksidini öder. Ya da biraz daha iyi kazananlar, ünlülerin gittiği mekanlara takılma, onlar gibi giyinmeye ya da onların dergilerde çıkan evleri gibi evlere ve mobilyalara sahip olmaya çalışırlar. Perec'nin dediği gibi "çantasında bir saat metro bileti ararken bilmem kaç dolarlık ipek gömlek giyerler, evinde soslu bir tavuk yapamazken, son derece zevksiz beslenirken pahalı restoranlara sanki hep oralarda yaşıyormuşçasına giderler ve bundan mutlu olup kendilerini kandırırlar"
"...Zengin olmayı isterlerdi. Zengin olmayı bileceklerini sanıyorlardı. Zengin insanlar gibi giyinmeyi, gülümsemeyi, bakmayı bilecelerdi..." syf.15
Hiç unutmuyorum bir arkadaşım evlenmeden önce o kadar çok şey almıştı ki evlenirken "evini dizdiğinde" bazı şeylerin aynısından iki tane aldığını ya da bir eve bir tane gerekecek şeyden farklı renk ve modellerde bir kaç tane aldığını ve bunların da çoğunun birbiri ile uyumsuz olduğunu farkedip koliyle dolaba kaldırmış ya da birilerine hediye vermişti. Aynı arkadaşım ben evlenirken salona vitrin ya da orta sehpası almayışıma çok şaşırmıştı. Kullanmayacağım şeyi neden alayım?
Yaşadığımız ülkenin ekonomik durumunun güvenilmezliği ve emekliliğinde rahat etme arzusu yüzünden "bir evim olsun" diye çalışıp bazı şeylerden ödün vermeyi anlarım, ama başka hiçir eşya hayatımızda vazgeçilmez ve çok gerekli olmamalı.
Bakın romandan pek bahsetmeme gerek kalmadı. Son zamanlarda ara ara düşündüğüm bir konuydu bu zaten. Paylaşayım istedim. Konuyu anlamışsınızdır böylece, ve kitabı çok beğendiğimi :-)
Romanda genç bir çift Jerome'la Sylvie, özgürlüklerinden hiç ödün vermeden herşeye sahip olmayı düşlerler. Oysa öğrencilikten çıkıp daracık odalardan, "bir pantolon, bir kazak"tan, kötü yemekhane yemeklerinden kurtulmanın ve düşledikleri yaşama ulaşmanın bir bedeli vardır. Nesnelerle örülü yaşam giderek daha da ulaşılmaz bir imgeye dönüşür...
Georges Perec, (1936-1982). Fransız sosyolog ve edebiyatçıdır. II.Dünya Savaşı'nda henüz 3 yaşındayken babasını kaybetti. Annesinin Auschwitz kampında öldüğü öğrenildi. Akrabaları tarafından büyütüldü. İlk romanı Les Choses 1965'de yayınlandı. Yirmiye yakın kitap yazdı. 1969'da yayınlanan La Disparition (Kayboluş) adlı romanını hiç E harfi kullanmadan yazdı.
Georges Perec, Şeyler, Çev:Sevgi Tamgüç, Metis Yayınları, 4. basım.
7 yorum:
Sayfanı keşfettiğime sevindim..
Sevgiler.
Takibindeyim..
yaklaşık bir yıl önce gönderilmiş bir objeyi taşıyorum boynumda. çıkarmaksızın. kimi zaman anlamı dibe vuran, kimi zaman arşa çıkan. paylaşımınızla çok alakalı olmasa da okuyunca anımsattığı bu oldu. dostlukla...
Ohhh Harika... paylaşımın için teşekkürler.
Georges Perec'in Yaşam Kullanma Kılavuzu adlı kitabını aldım bir süre önce. Tüm okuma girişimlerim başarısızlıkla sonuçlandı. Ben de kitabı hediye etmeye karar verdim. Blogumda bir çekiliş yapmak yerine kendime en az bir Perec kitabının okunup beğenildiği ve yorumlandığı yeni bir blog keşfetme hedefini koydum. Sonuçta da bu blogu buldum. Adresini pbcelebi@gmail.com a gönderirsen kitabı da gönderebilirim önümüzdeki hafta. Keyifli okumalar :)
Bahsetmiş olduğunuz kitap 2010 yılında bir üniversite kütüphanesinde tesadüfen karşıma çıktı..kitabı okumaya başladığımda bu denli ilginç ve keşfedilmeye layık bir kitap seçmeyi başardığım için kendimle gurur duymuştum :)
benzer hisleri paylaşan başkalarının da olduğunu bilmek güzel..
bir başka az bilinen kitap ve de yazarı bu vesileyle anmak isterim : Banyo - jean-philippe toussaint
Kayboluş adlı kitabını da mutlaka okumalısınız..
"fransız yazar georges perec 'in, içinde tek bir '' e '' harfi olmadan cemal yardımcı tarafından çevirisi yapılıp, ayrıntı yayınlarından çıkan kitabı.
yazarın kaybolmasına göz yumduğu '' e '' harfinin, fransız işbirlikçiler tarafından nazilere verilen ve toplama kampında ölen annesini simgelediği söyleniyor. iddialara göre, perec açıklayana kadar, hiç bir eleştirmen kitabın e' siz yazıldığını fark etmemiş."
Georges Perec'in "Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi" adlı eseri tiyatroya uyarlanıyor. İlk önce IKSV 19. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde sergilenecek. İlginizi çekebilir. Detaylı bilgi için facebook sayfasını takip edebilirsiniz:
https://www.facebook.com/ucretartisi
Yorum Gönder