Cuma, Ekim 10, 2025

Etik ve ahlak arasındaki fark nedir?

 

Yıllar önce arkadaşımın tavsiyesiyle okuduğum Agotha Kristof’un Büyük Defter, Kanıt, Üçüncü Yalan roman üçlemesi etik ve ahlak üzerine çok düşünmeme neden olmuştu. Gariptir daha önce de kullandığım bu kavramları hiç detaylıca düşünmemiştim. Kitapta iki küçük kardeş anneleri ve kendilerine yardım eden yaşlı rahibin davranışları karşısında bu ikileme düştüler; ahlaki olarak doğru kabul edilen etik olarak doğru mudur? Ahlak içinde bulunduğumuz toplum, din, kültür hatta aile yapısına göre değişen kurallardır. Dolayısıyla Alman toplumunda olmayan bir ahlaki kural Türklerde olabilir veya Japonlarda daha katı olabilir. Yaşlılara, anne babaya saygı göstermek gibi, büyüklerin yanında sigara içmemek ayak ayak üstüne atmamak gibi. Neredeyse tüm toplumda kabul gören ahlaki kurallar da vardır; yalan söylememek, iftira atmamak, hak yememek, aile ve çocuğa saygı göstermek, çalmamak veya eşini aldatmamak gibi. Hatta bunların bazılarının kanuni yaptırımları da vardır. Genel olarak Ahlakın kaynağı gelenekler, din, toplumsal değerlerdir. Ancak etik ise daha farklı; başkasına zarar vermeden iyi ve doğru davranmaktır.. Ahlaken doğru olan bir şey etik olarak uygun olmayabilir. Ya da tam tersi. Yalan söylemek yanlıştır ama söylediğiniz yalan birini çok zor bir durumdan kurtaracak, hayati bir öneme sahipse söylenmeli mi? Ya da yaşlı birine ahlaken saygısızlık yapamazsınız ama ya o kişi ailesine veya başkalarına ciddi zarar veren biriyse.  Ahlaken “ciddi hastalığı olan birine umut vermek gerekir” ama etik olarak “onun hastalığını bilmeye hakkı vardır”. Doktorun sorumluluğu hastalarına karşı dürüst olmaktır. Veya hırsızlık kötüdür ve suçtur ama kişi aç olan çocuğu için çalmışsa?  Aynı derecede kötü müdür? Gördüğümüz gibi ahlak hazır kurallar sunarken etik o kuralları sorgulatıyor. Başka bir örnekle bakalım: Ahlaki olarak değerlendirdiğimizde; toplu taşımada gençler yaşlılara yer vermelidir, ancak o genç bütün gün ayakta çalıştıysa veya hastaysa, uykusuzsa.. Başkaları tarafından ayıplanmamak için kalkıp yer vermeli midir? Yer vermek bir zorunluluk mudur? Gönülsüzce yer vermek doğru mudur? Bunlar da etik sorgulamalar… 

Siyasette, mesleklerde ve bilimde de etik kurallar vardır. örneğin bir doktor hastasının bilgilerini paylaşmaz, bir gazeteci yalan haber yapmaz, bir öğretmen öğrencilerine adil davranmalıdır gibi...

Pazar, Eylül 28, 2025

Talebe, Tara Westover

Tara Westover bu kitapta kendi hayatını anlatmış. Kitabın ilk sayfasında "Bu kurgu dışı bir eserdir ve bazı isimler değiştirilmiştir" yazıyor. İçindekiler kısmı da var. Kitabı okurken sık sık "acaba ne kadarı gerçek" diye düşündüm. Hem çok olağandışı hem de çok gerçekçi. 
Mormon bir aile. Amerika İdaho'da Buck Peak'de geçiyor. Çocuklarının doğum belgesini/ kimliğini almayan, onları okula göndermeyen ve devlette bağını tamamen kesmiş bir anne baba. Çocuklar eğer isterse evde eğitim görebilir. Ancak hepsi küçücük yaşlarda evdeki, çiftlikteki veya hurdacıdaki her işi yapıyor. Yediğini hak etmek zorundalar. Kitabın yazarı babanın bağnazlığı ve hatta bence şizofrenisi, erkek kardeşlerinin (özellikle birinin) şiddeti altında büyüyor ve öyle yerlere geliyor ki inanılmaz. Kitap boyunca her şeyin farkında olan bir çocuğun penceresinden izliyorsunuz olanları. Ama o döngüden kurtulması çok zor. Tara 16 yaşında kendini eğitmeye karar verir, arada gel gitler yaşar ama hayatı Cambridge kadar uzar.
...Yoksulluk içinde, cehalet içinde yaşadığımı anlattım ve bunları anlatmaktan en ufak bir utanç duymadım. Utancımın nereden geldiğini o zaman kavradım: Mermer kaplı konservatuvara gitmemiş olmaktan ya da Babamın diplomat olmamasından değil. Babamın yarım akıllı olması ve Annenin ona uymasından da değil. Beni kesicinin amansız bıçaklarından uzak tutmak yerine, onlara doğru ittiren bir Babam olmasından geliyordu. Yere yapıştırıldığım o anlardan geliyordu. Annenin gözlerini kulaklarını kapamış yan odada durduğunu ve o an için kesinlikle benim annem olmamayı seçtiğini bilmekten geliyordu...
Domingo Yayınları, Çeviren: Duygu Akın

İkincinin Gücü

 Bu etiket (insan davranışları) bloğumda yeni...

Okuduğum psikoloji kitapları veya romanlardaki psikolojik tahliller, yaşadıklarım, çevremdekilerden gözlemlediklerim ve arkadaşlarımın yaşadıkları bu yeni etiketimde yazacaklarımı etkileyen durumlar. Uzman değilim, bazen insan davranışları üzerine düşünürüm ve bu konularda yakın arkadaşlarımla da sık sık konuşuruz. Bu nedenle bu konuları bloğuma da yazmak istedim.

Bugün yazmak istediğim konu; İKİNCİNİN GÜCÜ
Birkaç yıl önce okuduğum kısa bir yazıda şöyle diyordu; büyük bir parkta  pek çok kişinin çimlere uzanıp güneşlendiğini, piknik yaptığını, sohbet ettiğini veya müzik dinlediği düşünün. Derken bir kişi kalkıp dans etmeye başlarsa muhtemelen çevredekiler şaşırarak hatta belki de hafifçe küçümseyerek "bu da ne yapıyor böyle " diyecektir ve alaycı bakışlar olacaktır. Ancak ikinci bir kişi kalkıp dansta ona eşlik ederse ne olur? Oooo ne güzel eğleniyorlar, müziğin ritmine ayak uyduruyorlar, çok doğal ve içten görünüyor diye düşünenlerin sayısı artacaktır. İşte buna ikincinin gücü diyoruz. Yaptığınızın veya söylediğinizin kabul görmesi için ikinci kişiye bir desteğe ihtiyacınız var yani, maalesef insan psikolojisi böyle, bir kişi yaparsa/söylerse burun kıvırıyor, ikinci bir kişi de aynı şeyi yaparsa inanıyor... Bazen bir toplantıda çoğu kişinin aklından geçen ve zor da olsa doğruları söyleyen kişiyi destekleyen olmazsa lafı boşa gider, bir tek sen düşünüyorsun galiba bunu gibi bir durum olur. Ama ikinci biri çıkıp" arkadaşım doğru söylüyor ben de aynı fikirdeyim " derse ne değişir. Çok şey. Anında ilk kişinin söylediklerinin inandırıcılığı artar. 

Bir gün otobüsle İzmir'e gidiyordum. Bir yerden yolcu almak üzere otogara giriyorduk, Otobüs yanaşırken muavin 15 dakika ihtiyaç molası, saat 14.00 a kadar buradayız diye yolculara seslenerek indi. Ben biraz ayaklarımı açmak için inip otobüsün yanında yürümeye başladım. Birkaç kişi sigara veya tuvalet için inerken elinde kağıtlarla garın içinden çıkıp, otobüse yaklaşan bir bey "mola süreniz 5 dakika uzaklaşmayın lütfen" diye uyardı. Yolculardan bir kadın "e iyi de muavin 15 dakika dedi bize " deyince görevli o bey "olmaz öyle şey hanfendi yanlışınız var 5 dakikaya kalkıyoruz" dedi. Sigarasını yakmış veya tuvalet için etrafına bakınıp henüz 5-6 adım atmış yolcular şöyle bir durup baktı.. Kadın şaşkın bakıyordu. Kısa bir süre kimse itiraz etmedi ben "hanımefendi haklı, muavin 15 dakika dedi hatta saat tam 14'de hareket "dedi deyince işte ikincinin gücü net ortaya çıktı. Adam başını kaşıyarak önce elindeki kağıda sonra telefonuna baktı "mesaj attık burada da yazıyor ama yanlış anladı herhalde " deyip muavini aramaya koyuldu. Bakın bu kadar basit bir olayda bile insanlar (ki en az 10 yolcu vardı buna şahit olan)  sesini çıkarmayıp öööyle baktılar. Muavin geldi şoför ve o bey muavine kızdı falan. Neyse otobüse binerken kadın bana teşekkür etti "beni yalnız bırakmayıp desteklediğiniz için sağ olun, oysa herkes duymuştu kimse cevap veremedi" dedi. Çünkü elinde kağıtlarla gelen o adam o kadar emindi ve sesi bu nedenle o kadar yüksek çıktı ki insanlar öylece kaldılar. Tabi ki bu doğru bir şey değil ama bir yerde birinin sesi çok çıkıyorsa, tehditkarsa, şirretlik yapma potansiyeli varsa herkes temkinli davranıyor oysa iki kişi birbirini destekleyince karşı taraf hemen yelkenleri indiriyor. Böyle durumları çok yaşadım, toplantıda konuşmayıp sonra bana hak verenler oldu mesela. Niye içerde söylemedin dediğimde "Konuşsak ne değişecek" cevabını aldım. Aslında çok şey değişecek. Bu yüzden  "ikinci çıkmayacağı için" ilk konuşan olmamayı da öğrendim zamanla.  Bazen küçük arkadaş gruplarında da oluyor bu.. Bazen sırf beni haklı hale getirmemek için konuşmayıp sonradan kendi fikri imiş gibi konuşanlar da oldu. Artık şaşırmıyorum. Kimisi bilerek ikinci olmak istemiyor yani. 

Yanlış bir şeye bir kişinin tepki vermesi bazen hatta çoğu zaman yetmiyor ikinci bir kişi maalesef toplumumuzda gerekiyor. Bazen birisi hakkında net emin olduğunuz yanlış bir davranışını söylersiniz "bunu yaptı , şunu yaptı" gibi ama bunu söyleyen tek sizseniz, ikinci bir kişi "evet bana da aynısını yaptı veya ben şahidim buna" derse ancak size inanıyorlar. Şahit aramakla uğraşmıyorum... İnsan psikolojisini anlamaya çalışmak bile çok iddialı.  

Perşembe, Ağustos 14, 2025

Keçe Aktivite Kitabı

Çocuğunuzu faydalı aktivite ile oyalamak için güzel bir seçenek. Kitap dedim çünkü her bir etkinlik bir kitap sayfası gibi tasarlanıp üst üste konup kenarlardan dikiliyor ve kitap haline getiriliyor. Renkli keçe ve iplere ihtiyacınız olacak. Örneğin bir sayfayı ayakkabı bağcığı bağlamayı öğretmek için yaptık. Basitçe bir spor ayakkabı yapıp diktim, bağcık için delikler açtım. Çocuğunuz oynarken bağcığı buradan geçirip bağlamasını öğrenecek. Sonra Rapunzel gibi upuzun saçları olan bir kız yaptım. Saçları örmeyi öğrenirken parmak becerileri gelişecek. Bir sayfayı saate ayırdım. Hareketli akrep ve yelkovan ekedim. Şimdi saat kaç oyunu oynamak için ideal. Bir sayfa banyo rutini, diş fırçala, duş al, kirlileri sepete at, bu işlemleri oradaki küçük keçe çocuğa yaptırıyor. Başka bir sayfada 1'den 20'ye kadar sayılar var sırayla onların üstünden geçiyor. Şekil eşleştirme vb. daha pek çok sayfa yapabilirsiniz. Pinterestte sınırsız oyun seçeneği var.
Kolay gelsin. 

Çocuklarda ve Gençlerde Genel Kültürü Nasıl Arttırabiliriz?

 Tabi ki kitap okumalarını sağlayarak. Ancak bunun çok zor olduğunu tecrübeli bir öğretmen ve bir ergen annesi olarak çok iyi biliyorum. O halde neler yapabiliriz?

-Çocuğunuzun ilgileri neler? resim, voleybol, futbol, müzik, lego, oyunlar... vs. bunları önce net olarak belirleyin daha sonra işinize yarayacak. 

-Daha sonra bir defter edinin.

-Eğer bir oyun bağımlısı olma yolunda ilerliyor dışarı bile çıkmak istemiyorsa bunu çok önemseyin ve karşınıza alıp ciddi bir konuşma yapın. Birlikte (bu çok önemli) günlük oyun saati sınırı koyun. Buna ne olursa olsun uyulmasını sağlayın. Biraz bile aşılmasına izin vermeyin sonra o delik gittikçe büyür. Sınırları çizmeniz, ve sizin kararlılığınızı görmesi (hoşuna gitmiyor gibi olsa da) çocuğunuzu güvende hissettirir. 

-İlk önce yukarıda belirlediğiniz çocuğunuzun ilgi alanlarından başlayarak veya araya serpiştirerek ona her gün bir araştırma konusu verin. Defterin her bir sayfası bir konu olacak. Yukarıya bu konuyu yazın. Bu konu ile ilgili 4-5 kısa soru yazın.  Daha sonra o ister chatgpt den ister arama motorlarından araştırsın ve mutlaka eline kalem alarak bulduklarını deftere yazsın. Yazma aşaması önemli. El, göz koordinasyonu kalıcılık sağlar.

-Sonra 5 dakikada size bu konuyu anlatsın. Anlatmak da çok önemli. Çünkü araştırmalar gösteriyor ki öğrendiğiniz bir şeyi başkasına anlattığınızda unutmanız zorlaşıyor. Anlatma aşamasında kendi sesini kaydedip daha sonra dinlediğinde hatalarını görmek açısından faydalı olacaktır. 

-Örnek konular; ilgi alanlarına göre; Futbol ilk hangi ülkede başladı, ilk futbol topları nasıldı? ilk dünya kupası hangi ülkede başladı? Sence Maradona neden unutulmuyor? Sence bir takımda oynamak insana hangi beceriler kazandırır?  Beş soru yeterlidir. 

LEGO ile ilgili: LEGO oyuncakları ilk hangi ülkede üretildi?  LEGO kelimesinin anlamı ne olabilir? LEGO ilk çıktığında nasıldı? Sence LEGO neden bu kadar sevildi? ...

Piyano ile ilgili sorular: Piyanodaki tuşlar neden sadece siyah beyaz? Piyanoda sesler nasıl çıkıyor olabilir? Piyano ilk ne zaman ortaya çıkmış? Piyano başka hangi enstrümanlarla uyumlu sence? Ünlü besteciler kimler? 

Coğrafya ile ilgili: Antarktika nasıl bir kıtadır? Burada bir ülke var mıdır? Kimler bu kıtaya gider? 

Tarih ile ilgili: İlk şehirler neden hep nehir kenarında kurulmuş olabilir? İnsanlar yazıyı nasıl, hangi ihtiyaçtan bulmuş olabilir.....

Mitoloji; Mitoloji nedir? Olimpos tanrıları kimlerdir? Bunların görevleri nelerdir? Yunan tanrılarından ilk kimler bahsetmiş? Yunan Mitolojisinin günümüze etkisi nedir? Bunlarla ilgili bir hikaye okur musun?

Edebiyat: Shakespeare kimdir? Ne zaman nerde yaşamıştır? En ünlü eserleri nelerdir? Günümüze kadar gelebildiğine göre önemi nedir?

Soruları chatgpt'den e oluşturabilirsiniz. 

Bu çalışma neleri sağlayacak;

-Çocuğunuzun araştırma yeteneğini geliştirecek

-Yazdığı notları derli toplu anlatabilecek

-Sınıfta veya arkadaş ortamında bunlardan biri konuşulsa konuya yabancı kalmadan birkaç kelime laf edebilecek ve bu da güvenini artıracak. 

-Oyunlardan biraz uzaklaşacak.

-Zamanla genel kültürü artacak

Çocuğunuz seneye 7.sınıf olacak diyelim, internetten 7.sınıf müfredatına bakın. Özellikle fen ve sosyal derslerinde genel kültüre müsait konular vardır. Onlar hakkında ön bilgisi olsun diye bu konulardan da seçerek sorular ekleyin. Şunlara dikkat edin; sorular sıkıcı ve cevabı uzun olmasın. Net cevabı olsun. Belki bir soru "sence" sorusu olabilir. 

11-15 yaş grubu için idealdir. Ayrıca birlikte seçtiğiniz kitapları günde 10-20 sayfadan başlayarak okuma kuralı ile okuma saatleri planlayabilir ve beraber okuyabilirsiniz. 

Peygamberin Şarkısı, Paul Lynch

 

Bir akşam dört çocuk annesi bilim insanı Eilish Stack'ın kapısını İrlanda istihbaratının yeni kurulan birimlerinden iki polis memuru çalar. Romanın girişi böyle. 240 sayfa. Türkçe baskısı henüz bir yıl önce yapılmış. Çok etkileyici bir roman. Gittikçe artan bir tempoda    "yok canım şimdi düzelir her şey" duygusuyla okudum sonunda nerdeyse nefesim kesildi diyebilirim. Kısa bir roman olsa da okuması kolay değil. Çünkü hem verdiği duygu ağır hem de yazar bence bilerek konuşma satırı yapmadan cümleleri birbirine bağlayarak yazmış. Arada durup bir daha bir kaç cümle önceye gitmeniz gerekebilir. 

İrlanda'da aşırı sağ partilerden biri seçimi kazanır ve şiddetin dozunu gittikçe arttıran totaliter bir rejim oluşmaya başlar. Muhalefetin sesini keseler. Yakasında parti rozeti olanlar ve olmayanlar olarak ayrışma başlar. Artan gözaltılar, yasaklar, polis şiddeti, belirsizlik ve sonucunda iç savaş. Normalde üçüncü dünya ülkelerinde olmasını beklediğimiz bu durumun sağ partilerin yükselişte olduğu Batı'da da yaşanması hali. Gittikçe artan bir tempoda romanın ana karakteri olan Eilish'in ailesini bir arada tutma mücadelesini okurken hep onun yanındaymışım gibi hissettiren müthiş bir dil. Bu romanı bir erkek yazmış ama başroldeki kadın karaktere çok güzel hayat vermiş. Karakterlerin pek derinliği yok ve bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Karakterlere odaklanmayalım diye . Bazen bir romanın konusunu seversin ama yeterli betimleme yoktur gözünde canlandıramazsın ya da ayrıntılar boğar, bazen karakterler çok iyidir ama yazarın dili akıcı değildir. Bu romanda her şey ölçülü. Bayıldım. 

Yazarın "modern" yaşayan bir halka "bir gün sizin de başınıza gelebilir, mülteci olabilirsiniz" fikri ile empati yaptırmaya çalıştığını düşünüyorum. 

Queen'in romanla aynı adla bir şarkısı var. Acaba yazar bundan esinlenmiş olabilir mi? Çeviri de çok iyi. Roman 2023 Booker Ödülü almış. Yazar 1977 doğumlu. İrlandalı ve toplam beş romanı var. Türkçede bir de Denizin Ötesinde romanı var.  

Cumartesi, Nisan 13, 2024

Bu Kitapları Mutlaka Okumalısınız

Hepsi roman ya da hikaye olan bu kitapları bence herkes okumalı. 11 yıl önce yine bu blogda arkadaşlarıma da danışarak en sevdiğimiz kitaplardan oluşan okuma listeleri paylaşmıştım. Benim listemdeki kitapların bazıları aynı kaldı ve yeni eklemeler oldu. Neden sevdiğimi tek tek yazmayacağım. Zaten çoğunu bloğumda paylaşmıştım. Ya hikaye ya da dilini (ya da genelde her ikisini de etkileyici bulduğum için) benim listem şöyle:

Sıralı değil.

-Suç ve Ceza, Fyodor Dostoyevski
-Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel Garcia Marquez
-Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar
-Veba,Albert Camus
-Bereketli Topraklar Üstünde, Orhan Kemal
-Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, E.M.Remarque
-Drina Köprüsü,İvo Andriç
-Büyük Umutlar,Charles Dickens
-Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı,Romain Gary
-Kader, Tim Parks
-Günden Kalanlar, Kazuo İshiguro
-Sait Faik'in ve Çehov'un hikayelerinin hepsi
-Körleşme, Elias Canetti,
-Nar Ağacı, Nazan Bekiroğlu,
-Fransız Suiti, İrene Nemirovsky
-Kefaret, İan McEwan
-Mandarinler, Simon De Beauvoir,
-Büyük Defter-Kanıt-Üçüncü Yalan, Agota Kristof
-Kolleksiyoncu, John Fowles
-Yenişehir'de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal,
-Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Ziya Osman Saba
-Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa
-Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk
aslında listeyi rahatlıkla 50'ye çıkarabilirim....Mavi Sürgün olmalı, Acı Çikolata olmalı veya Körlük olmalı... 
iyi okumalar...

Çarşamba, Mart 20, 2024

Villa Borghese, Borghese Bahçesi ve Müzesi

Roma'da nereyi mutlaka görelim? diye sorsanız ilk üç maddede bu bahçe müzeyi söylerim. Bahçe dediğime bakmayın peyzajı çok güzel yapılmış, göletleri, arkeoloji okulu, cafeleri, müzeleri ve yürüyüş alanları olan dolu dolu bir yer. 80 hektarlık bir arazi. Popolo meydanından geçip şehrin çıkış kapısından sağa dönünce parkın girişindesiniz.  
Bahçe 1605 yılında kardinal Scipione Borghese tarafından yaptırılmış. Bahçede çocuklar için çok güzel oyun ve sanat alanları, zooloji müzesi, kütüphane de var. Bunlar bitişik değil. Hepsi sessiz ve kocaman bir park/ormanın içinde. Bahçedeki heykeller Bernini'nin babası Pietro'ya ait.

Parkın içindeki Pincio bahçesi daha bir özel. 
Borghese bahçesi ve villası Borghese ailesi için Roma merkezin hemen dışında parti villası gibi tasarlanmış. Zamanla sanat koleksiyonları birikmiş. 19.yy sonunda yeniden düzenlenmiş. 

Borghese galeri için müze biletini 10 gün önceden aldığım için beklemeden girebildik.  Apollon'dan kaçarken bir ağaca dönüşmekte olan Daphne heykeli Bernini'ye ait.

Pek çok kişiyi kızdıran Pauline Borghese (Napolyon'un kız kardeşi) heykeli. Pauline heykeltraşa venüs olarak böyle poz vermiş. Kocası da çok kızıp heykeli kimse görmesin diye bir odaya kilitletmiş. Elindeki elmaya dikkatinizi çekerim.

Ama belki de bu galeriye gelmeme ennn çok neden olan Bernini eseri Persephone'nin kaçırılması heykeli. Etrafında üç tur attım. Hareketli bir anı durdurmuşsunuz gibi. Kaslar, elin üstündeki damarlar, saçlar hepsi muhteşem.

Borghese galeriden çıkıp 10 dakika yürüyüp yine bu bahçedeki başka bir müzeye geçtik. (ücretsiz)Buraya kadar gelmişken mutlaka uğrayın. Pietro Canonica müzesi. Taksim meydanındaki anıtı yapan mimar, heykeltraş. 


Burası onun hem evi hem atölyesi imiş. Mandalina ve portakal bahçesi olan çok tatlı bir ev. Canonica 1910'dan sonra Rus Çarı ve ailesi için çalışıp onlarla samimi olmuş. Hatta II.Nikola ona heykelini daha gerçekçi yapsın diye bir at hediye etmiş.
Heykel bitmiş gemi ile Rusya'ya götürülüp Petersburg meydanına konulmuş. Fakaat 1917'de devrim olunca heykel yıkılmış ve sadece bu üstteki birebir modeli kalmış. 
İşte Taksim Cumhuriyet anıtının kalıp modelleri. Canonica Türkiye'ye gelip Atatürk'le de tanışmış hatta büstünü yapmış. Ve hatta Ankara Etnografya Müzesi önündeki o muhteşem Atatürk heykeli de Canonica'ya ait. İzmird'eki de.
İsmet İnönü heykel için teşekkür etmek ister ve imzalı fotoğrafını yollar.
Bu heykelde kullanılan kadın yüzü modeli bir genç bir Türk kadınına aittir. Sanayi-i Nefise Mektebi bir yarışma düzenler. Ödül Canonica ile 18 ay çalışıp staj yapmaktır. Bu yarışmayı Sabiha Ziya kazanır ve Canonica'nın stajyeri olur. İşte aşağıdaki kadın yüzü de ona aittir. Taksim anıtının iki yanında bulunan özgür kadın rölyefi yani...


Bahçede bir tur daha atıp Villa Medici tarafından yürürseniz İspanyol merdivenlerinin arkasında bulursunuz kendinizi. 
 

Çarşamba, Mart 13, 2024

Mandarinler, Simon de Beauvoir

 930 sayfalık kitabı bu kadar çabuk okuyacağımı düşünemezdim. Su gibi aktı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Paris'te bir grup aydının hayatını arkada siyasi olaylar ve edebi gelişmelerle veren muhteşem bir roman.  1954'de Goncourt ödülü almış. 

Beauvoir'nın karakter tahlillerine, değişen ilişkileri çözümleyişine bayıldım. Fazla ayrıntı vermek istemiyorum ama kitaptaki Henri karakterinin Albert Camus olduğu, Robert Dubreuilh'in Jean-Paul Sartre, Anne karakterinin de Simon de Beauvoir olduğu bariz  ama yazar bunu pek kabul etmemiş. 

Çevrimen: İlkay Kurdak, Alfa Yayıncılık

Nohutlu Bulgurlu Sulu Köfte

Bu yemeğin bir adı olmalı ama hatırlamadığım için bu başlığı verdim. 
Az yağlı kıyma, soğan rendesi tuz ve karabiberden minik köfteler yapın.
İnce bulgur ve irmiğin üzerine sıcak su ekleyip şişmesini bekleyin. Şişince göz kararı un ekleyip tuz ile yoğurup minik toplar yapın.
Nohutu da bir gece önceden ıslayıp haşlayın.
Soğanı minik doğrayıp pembeleşinceye kadar yağda çevirin 2 kaşık salçayı ve bir litre suyu ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynayınca malzemeleri ekleyin. Nohut zaten pişmişti. Tüm malzemeyi 10-15 dakika kısık ateşte pişirin. Afiyetle yiyin.
Ben suyunu fazla koymadığım için çorba değil daha çok yemek gibi oluyor.
Bu tarifte bir ölçüm yok. Tüm malzemeyi göz kararı belirliyorum. Resimdeki miktar 4 kişilik yemek için yeterli oluyor.