Malum Sultanahmet ve çevresi bir günde gezilemez. Onun için Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi'ni havaların soğuk olduğu ve daha tenha günlere bırakarak farklı bir tur yapabilirsiniz. Mesela Soğukçeşme Sokağını ve Gülhaneyi gezebilirsiniz. Biz de öyle yaptık. Sultanahmet Meydanını bir tur gezdik önce.. İbrahim Paşa Sarayı ve Hürrem Sultan Hamamı'nın önünden geçmek , Sultanahmet Camiinin bahçesinde dolaşmak ve Alman Çeşmesi ile Dikilitaş vs. incelemek suretiyle kısa bir tur attık. Ayasofya Müzesi'nin önündeki en az 200 kişilik kuyruk bizi hayrete düşürdü.. Ordan Topkapı Sarayı'na gider gibi sağdan kıvrılıp III.Ahmet Çeşmesi'nin tam karşısındaki girişten Soğukçeşme Sokağı'na geldik. Bu sokağı hep çok sevmişimdir. İstanbul Kitaplığı, Fahri Korutürk'ün doğduğu ev buradadır. Sokağa 1800'lerde yapılmış bir çeşme adını vermiştir.
Soğukçeşme sokağı Istanbul'da içinde beton bina bulunmayan tek sokaktır. (tek olması ne acı)
Buradaki konaklarda saraya yakın kişiler otururmuş. Konaklar zamanla çok tahrip olmuş ve Çelik Gülersoy'un çabalarıyla restore edilmiştir. Haddim olmayarak acaba biraz aslından uzaklaşılmamış mıdır?diye düşünürüm bu pastel renkli, pak siding gibi görunen dış kaplamaları gördükçe. Doğal ahşap görünümlu değiller. Asılları da böyle miydi yani?
Sokağın ortalarından bir yerden sola bir sokak kıvrılır . Burada Caferağa Medresesi vardır ki mutlaka görmelisiniz. Bu medrese 16.yüzyılin ikinci yarısında sanatçıları korumasıyla bilinen Cager Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. İçinde şimdi de olduğu gibi sanat dersleri verilirmiş. Türk el sanatları dersleri uygulamalı olarak veriliyor..
Kızım Medrese girişindeki su kaplumbağasına ayrı bir ilgi gösterdi.
Tekrar Soğukçeşme'ye dönüyoruz. Az ilerde solda bir sanat galerisi var. İlhami Atalay'ın.Yıllar önce buraya geldiğimde yine ilgimi çekmiş ve gezmiştim. Sanatçının resimlerinin basılı olduğu kartlardan almıştım. Hala saklarım.
İşte bunlar ikisi..
Bu sokağı bitirip Gülhane'nin bahçesinden sağa dönerseniz az yukarıda Arkeoloji Müzesi sizi karşılar. Müzeye girmekti amacımız ama henüz çocuk müzesi bölümü tamirdeydi. Ayrıca burada da yüz kişiden fazla bekleyen vardı. Aşağıdaki resimde kedi kafası gibi uzanan şeyler galiba kiremit. Sarayın Gülhane ile arasında kalan bahçe duvarında duruyorlar.
Tekrar aşağı inip Gülhane Parkına girdik. kızım buraya bayıldı. Burası orman mııı? deyip durdu..
Buraya kadar gelip de Köfte yemeden olmaz.
Sultanahmet Köftecisi sanırım 90 küsür yıllık. Piyaz severler beraber piyaz alır, tatlı sevenler peşinden irmik helvası pek güzel gider.
Ordan çıkıp bir güzel çay içelim mi? Sekiz sene önce eşimin tavsiyesi ile Çiğdem Pastanesi'ne ilk geldiğimizde çayı çok güzeldi pastaları da.. Hala öyle. Hiç bozmamış. En geç iki senede bir geliriz mutlaka.
Çilekli turtası, milföy pastası, sepet pastası nefis. Çayı hep taze ve lezzetli. Biz kızımla bugün onun seçimi olan Uğur Böceği pastası yedik. Çok taze ve lezzetliydi Haffifti de üstelik.
Yorulduk artık. Eve dönüş vaktimiz geldi.
Soğukçeşme sokağı Istanbul'da içinde beton bina bulunmayan tek sokaktır. (tek olması ne acı)
Buradaki konaklarda saraya yakın kişiler otururmuş. Konaklar zamanla çok tahrip olmuş ve Çelik Gülersoy'un çabalarıyla restore edilmiştir. Haddim olmayarak acaba biraz aslından uzaklaşılmamış mıdır?diye düşünürüm bu pastel renkli, pak siding gibi görunen dış kaplamaları gördükçe. Doğal ahşap görünümlu değiller. Asılları da böyle miydi yani?
Sokağın ortalarından bir yerden sola bir sokak kıvrılır . Burada Caferağa Medresesi vardır ki mutlaka görmelisiniz. Bu medrese 16.yüzyılin ikinci yarısında sanatçıları korumasıyla bilinen Cager Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. İçinde şimdi de olduğu gibi sanat dersleri verilirmiş. Türk el sanatları dersleri uygulamalı olarak veriliyor..
Kızım Medrese girişindeki su kaplumbağasına ayrı bir ilgi gösterdi.
Tekrar Soğukçeşme'ye dönüyoruz. Az ilerde solda bir sanat galerisi var. İlhami Atalay'ın.Yıllar önce buraya geldiğimde yine ilgimi çekmiş ve gezmiştim. Sanatçının resimlerinin basılı olduğu kartlardan almıştım. Hala saklarım.
İşte bunlar ikisi..
Bu sokağı bitirip Gülhane'nin bahçesinden sağa dönerseniz az yukarıda Arkeoloji Müzesi sizi karşılar. Müzeye girmekti amacımız ama henüz çocuk müzesi bölümü tamirdeydi. Ayrıca burada da yüz kişiden fazla bekleyen vardı. Aşağıdaki resimde kedi kafası gibi uzanan şeyler galiba kiremit. Sarayın Gülhane ile arasında kalan bahçe duvarında duruyorlar.
Tekrar aşağı inip Gülhane Parkına girdik. kızım buraya bayıldı. Burası orman mııı? deyip durdu..
Gülhane Parkı aslında Topkapı Sarayı'nın dış bahçesiydi. İçinde koru ve gül bahçeleri varmış. Biliyorsunuz Tanzimat Fermanı 1839'da burada okundu. Bundan dolayı Gülhane Hatt-ı Humayununu da denilirdi.
Atatürk halka Latin harflerini ilk defa bu parkta tanıttı. Atatürk'ün naaşı Ankara'ya gönderilirken İstanbul'daki son tören bu parkın Sarayburnu önünde yapıldı.
Parkın içinden yürüyün solda 2008'de açılan İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi var. Üç sene önce içini gezmiştim.
dinlenme vaktiiii.
Çok yorulduk ve acıktık artık. Gülhane'den çıkıp yukarı döndük. Alemdar Caddesindeyiz..Buraya kadar gelip de Köfte yemeden olmaz.
Sultanahmet Köftecisi sanırım 90 küsür yıllık. Piyaz severler beraber piyaz alır, tatlı sevenler peşinden irmik helvası pek güzel gider.
Ordan çıkıp bir güzel çay içelim mi? Sekiz sene önce eşimin tavsiyesi ile Çiğdem Pastanesi'ne ilk geldiğimizde çayı çok güzeldi pastaları da.. Hala öyle. Hiç bozmamış. En geç iki senede bir geliriz mutlaka.
Çilekli turtası, milföy pastası, sepet pastası nefis. Çayı hep taze ve lezzetli. Biz kızımla bugün onun seçimi olan Uğur Böceği pastası yedik. Çok taze ve lezzetliydi Haffifti de üstelik.
Yorulduk artık. Eve dönüş vaktimiz geldi.
4 yorum:
Meldacığım okuldaki işlerim hafiflesin. Bir perşembe birlikte program yapalım ve ben de katılayım sizin İstanbul turlarınıza.
iyi fikir Fatoşcum, bir yer düşün sen de. Topkapı Sarayında bir gün geçirebiliriz ya da Beylerbeyi-Çengelkoy olabilir
İstanbul gibisi yok gerçekten bir gün kısmet olursa İstanbula yerleşeceğim. Bu aralar yeşil alanları bir bir yok oluyor haberleri duyuyorum, bir İstanbullu olarak yeşil alanları nasıl değerlendiriyorsunuz.
İstanbul gibisi yok gerçekten bir gün kısmet olursa İstanbula yerleşeceğim. Bu aralar yeşil alanları bir bir yok oluyor haberleri duyuyorum, bir İstanbullu olarak yeşil alanları nasıl değerlendiriyorsunuz.
Yorum Gönder