Perşembe, Haziran 17, 2010

Anadolu Kadını Resimleri


Anadolu kadını resimleri hep ilgimi çekmiştir. Çok renkliliği ve zenginliği açısından ressamlar için önemli bir kaynak olduğunu düşünüyorum.Ülkemizde bu tür tablolarıyla ün kazanmış bazı ressamlar da var. Beni en çok etkileyenlerden biri Remzi İren'dir.
İren, resimlerinde yöresel ve folklorik değerleri kullanmayı seviyor. Halk Sanatları Derneğinde yaptığı baş bağlamaları araştırmasını resim diliyle anlatmaya çalışmıştır. Hepsi birbirinden farklı ve güzel resimler bunlar.


Peki ya Ekber Yeşilyurt'un resimleri...
O folklor konusunda uzmandır. Anadolu Kadın Baş bağlamaları üzerine araştırmalar yapmış ve folklor öğelerinin otantik değerlerini bozmadan gelecek nesillere ışık tutmak amacıyla tuvallerine yansıtmıştır.

Bir diğer çok beğendiğim ressam Murat Külcüoğlu.
Külcüoğlu Anadoluyu tarihi, doğası ve kültürel özellikleriyle bir bütün olarak sunuyor.
Resim öğretmeni ve sanırım halen Muğla'da yaşıyor.





Zaten Nuri İyem'i hiç söylemiyorum. O ayrı bir başlık konusu bence.

Cuma, Haziran 11, 2010

yazarlar ve şehirleri-2

2-James Joyce- Dublin
1882'de Dublin'de doğdu. Üniversiteyi bu şehirde okudu. 1902'de bu şehirden ayrıldı. Aralıklarla başka yerlerde yaşadı. Zürih'de öldü.
Joyce, kitaplarında Dublin'den ve Dublinlilerden çok bahseder. Hatta 1914'de yayınlanan "Dublinliler" adlı bir kitabı vardır.
Dublinliler‘de İrlanda pop kültürüne, edebiyatına, dinlerine ve politikasına, Dublin’in dükkan, birahane, lokanta ve otellerine fazlasıyla gönderme söz konusu.  James Joyce hikayelerini o kadar realist yazmış ki kitap bir antropolojik eser olarak bile okunabilir. Hatta benim tavsiyem mümkünse Dublin’e gitmeden önce okumanız sonrasında Dublin sokaklarını 100 sene önceki hallerini düşünerek gezmeniz. (http://sarapci.com/2010/01/09/dubliners-dublinliler-james-joyce)

Ama onu asıl üne kavuşturan sanırım Ulysses romanıdır. Pek çok yeni tekniğin kullanıldığı roman yayınlandığında büyük yankı uyandırır.
Ulysses, Joyce'un kendi anlatımıyla Nora Barnacle'ı sevdiğini anladığı gün olan 16 Haziran 1904 günü Dublin'de geçer. (Romanın asıl kahramanı bir bakıma Dublin kentidir. Her yıl 16 Haziran günü Dublin'de düzenlenen "Bloomsday" yani Bloomgünü'nde, kitaptaki bölümlerde geçen yerlerin dolaşıldığı turlar düzenlenmektedir.
Dublin'de bir de James Joyce Kültür Merkezi vardır. Ayrıca tabiki caddesi ve köprüsü de vardır.
"James Joyce’un bütün bir edebiyat serüveni neredeyse Dublin etrafında şekillenmiştir. Joyce, tarih ve siyasal görüşlerini, sanat algısını, dil arayışlarını Dublin kenti üzerinden kurgular. Dublin, onun öykülerinden, bir mekân, fon değil, her şeyin izahı için en temel başvuru kaynağı, bir öznedir. Dublin onda hayatı yaşanmaz kılan modernizmin tüm olumsuzluklarını simgelemektedir. Joyce, yapıtlarında bu olumsuzlukları gündeme getirip bunlarla hesaplaşır. Öncelikle, İrlanda’nın kültürüne, aile yapısına, papaz baskısına karşıdır ve bütün bunların da sanatını olumsuz etkilediğini düşünür: “Sevgili aşkım, Dublin beni hasta, hasta, hasta ediyor. Başarısızlık, hınç ve mutsuzluk kenti. Dışında olacağım günleri bekliyorum” diyen Joyce, sonunda Dublin’den ayrılır ve yıllarca Avrupa’da sürgün yaşar. Ama bu sürgünlüğüne rağmen, ne o Dublin’den kurtulabilir, ne de Dublin onu terk eder. Bütün yazdıklarını âdeta Dublin belirler." (Necip TOSUN)
Dublin denilince akla gelen diğer yazarlar; Oscar Wilde, Samuel Beckett,Thomas Moore, Bernard Shaw, Jonathan Swift ve Maeve Binchy.
"Dublin’i seçtim çünkü bu kent bana felcin merkezi gibi geldi.” James Joyce

Pazar, Haziran 06, 2010

Croissant (Kruvasan) ya da Viyana Çöreği (Viennoiserie)


Viyana kuşatması sonrasında Viyanalı fırıncıların Osmanlının bayrağındaki hilalden etkilenerek, kuşatmadan kurtulmayı kutlamak için yaptıkları söylenen çörek. Zaten Croissant Fransızca’da ‘ büyüyen hilal’ anlamına geliyor.
Bu konuda en sık anlatılan öyküye göre:
Türkler Viyana'yı kuşattıklarında şehir surlarının altından bir tünel kazarlar, buradan gizlice içeri sızıp bir baskınla kenti ele geçirmeyi planlamaktadırlar. Viyana'nın sabaha kadar ekmek yapan fırıncıları gecenin sessizliğinde yeraltından sesler duyarlar ve nöbetçileri uyarırlar. Kuşatma kalktıktan sonra da fırıncılar bu olayın anısına Türk sancaklarındaki hilalden esinlenerek ay şeklinde çörek yapmaya başlarlar.(Ahmet ÖRS)

Viyanalı Marie Antoinette'in Fransa'ya gelin giderken yanında götürüdüğü bu alışkanlık Fransa'da sabah kahvaltılarının temeli olmuştur. Halk kruvasanı sevse de Avusturyalı gelinlerini sevememişti. Nitekim onu ve kocasını ihtilalde giyotine göndermişti.
Bir Fransız sözüne göre; Kruvasan ağzınızda 30 saniye, midenizde 30 dakika, kalçalarınızda 30 sene kalır. Bu söz çok yağlı olmasından kaynaklanıyor tabi :(
-Kruvasanın çok soğumadan yenmesi tavsiye edilir. Arasına peynir veya reçel konularak yenilebilir.
-Kruvasan yapmak zahmetli bir iştir. Hamurun defalarca dinlendirilip açılması gerekir.
Tarifi için bakınız: http://cafefernando.com/turkce/kruvasan-maceram/

Salı, Haziran 01, 2010

yazarlar ve şehirleri-1


Yazarlarla özdeşleşmiş kentler vardır. Bazı yazarlar, doğup büyüdüğü, gençlik yıllarını geçirdiği ya da ömrünün bir kısmını yaşadığı kenti eserlerinde anlatırlar. Bazıları da çok bahsetmese de eserleri o kentin izlerini taşır. Bence bir kent en iyi ancak orada doğup büyümüş bir yazar tarafından anlatılabilir.
1-KAFKA- Prag; Kafka'nın eserlerinde Prag'dan bahsettiğini söyleyemeyiz ama ömrünü geçirdiği Prag onunla özdeşleşmiştir.

Prag, Kafka'nın doğduğu ve yaşadığı kent... Ha bire kaçmaya çalıştığı, kendini tutsak hissettiği, boğulur gibi olduğu, nefret ettiği kent... Nereye giderse gitsin, bir an önce dönmeye çalıştığı, uzak kalamadığı, hep sığındığı ve âşık olduğu kent... Kafka'nın Prag'la ilişkisi, tam bir aşk-nefret ilişkisi.(Zeynep Oral)
Kafka Prag'ı yazmadı ama tüm yapıtlarında Prag vardı.
Prag'da Kafka'nın oturduğu iki ev, bir mezar ve bir de müze vardır. Ayrıca adına açılmış, cafeler, barlar, oteller... Aile baskısına dayanamadığında, kaçıp gizlendiği iki odalı küçük ev bugün Kafka'nın kitap ve belgelerini de içeren bir kitapçı dükkânı haline getirilmiş.
Ölmeden önce Prag'ın turizmine hizmet edeceği Kafka'nın aklına gelmemiştir herhalde.